İlk uzun metrajı “Girl” (2018) ile Cannes Film Festivali‘nde FİPRESCİ, Queer Palm ve Golden Camera ödüllerini kazanan Lukas Dhont, ikinci filmi “Close” ile de Grand Prix alarak festivalden eli boş dönmedi. Türkiye ilk gösterimini Filmekimi‘nde yapan Close, iki çocuğun aklınızdan çıkmayacak hikayesi aracılığıyla bize acıyı ve şifayı aynı anda öğretiyor. Yazımız filmle ilgili spoiler içermektedir.
Léo ile Rémi, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen, okul dışındaki tüm vakitlerini birlikte geçiren ve çok iyi anlaşan iki arkadaştır. Lukas Dhont’un Close’u başladıktan kısa bir süre sonra, filmin on üç yaşındaki baş karakterleri Léo ve Rémi, okuldaki kız arkadaşları tarafından bir çift olup olmadıkları sorusunu alıyorlar. Léo hemen öyle olmadıklarını söylese de kız tekrar soruyor. “Kötülük yapmıyorum: bu sadece bir soru.” diyor ve Léo ve Rémi’nin başka bir açıklamanın mümkün olmayacağı kadar “yakın” olduklarına dikkat çekiyor. Bu sahne filmin kilit anlarından biri. Yalnızca Léo ve Rémi ilişkisinin değişmeye başladığı zamanı gösterdiği için değil, aynı zamanda bize erklik hakkında toplumda kök salmış olan varsayımlara ilişkin doğru bir analiz sunduğu için. İki kız birbirine sevgi gösteriyorsa, en iyi arkadaştırlar. Ancak iki erkek aynı şekilde yakınsa ve aynı şekilde davranıyorsa, muhakkak bir çift olmalılar. Rémi ve Léo’nun birbirlerine duygularını göstermelerine, birbirlerine karşı hassas olmalarına veya sadece birbirlerinin arkadaşlığından zevk almalarına izin verilmez. Erkeksi sporlar yapmaları, kızlarla ilgilenmeleri, kendilerini ifade etmelerini sağlayan çok özel bir erkeklik idealine bağlı kalmaları gerekir. İşte tüm bu toplumsal tabular yüzünden, Léo tüm kimliğini sorgulamaya başlıyor.
Léo hem akranları tarafından kabul görecek şekilde hem de duygularını hissettirecek şekilde Rémi’ye nasıl davranacağını kestiremiyor. Şüphe ve güvensizliğe kapılmış duygularını nasıl ifade edeceğini bilmiyor. Bu da kendisini kapatmasına yol açıyor. Rémi ile etkileşimden kaçınmak adına, bir hokey takımına katılıp onun yerine diğer çocuklarla takılmaya başlıyor. İkisi neredeyse yabancı gibi olur ve Léo en iyi arkadaşı olmadan yeni hobiler edinmeye ve hatta onu okul bahçesinde görmezden gelmeye başlar. Tüm bu kırıcı anlar Gustav de Waele ve Eden Dambrine‘nin etkileyici performanslarıyla bize oldukça duru şekilde yansıyor.
Senaryo yoğun ve şefkatli bir arkadaşlığın dağılma sürecini, bilerek izleyiciyi rahatsız edici bir uslupla anlatıyor. İki çocuk arasındaki bu uzaklaşma sürecinde Léo kendini spora verirken, Rémi değişikliği hazmedemiyor. Görmezden gelmek ve uzaklaşmak yerine Léo ile arasındaki bu değişikliği reddediyor. Tüm bunlara katlanamayan Rémi, radikal bir karar alarak intihar etmeyi seçiyor. Bu noktadan sonra Close tamamen farklı bir filme dönüşüyor. Dört mevsime yayılan öyküsü kimlik ve erkeklik hakkında hala anlamlı bir seyir sunsa da, aynı zamanda ölümün üstesinden gelme, başkalarına yaslanmayı öğrenme ve acı verici duygular hissetmemize izin vermenin nihayetinde büyümemize ve kendimizi yeniden bulmamıza nasıl yardımcı olabileceği hakkında. Neyin yanlış gittiğini anlamaya çalışan Léo, vicdan azabı içinde Rémi’nin annesi Sophie ile yakınlaşıp, oğluyla arkadaşlık ilişkisini sonlandırma kararı aldığını itiraf ediyor. Léo ve Sophie sahneleri, kayıp duygusunu en yoğun hissettiren anlar.
Hem bir dostluğun hassas, empatik hikayesi hem de kalbinizi milyonlarca parçaya ayıracak derinden etkileyici bir hikaye olan Close, teknik özellikleri, dördüncü duvarı yıkışları, Monet tablolarını andıran görüntüleriyle kendisini daha da güçlü kılıyor. Film Rémi ve Léo’nun uzaklaşmaya başlayana kadar olan ilişkisini tanımlayan sıcacık sarı tonları ve karakterlerinin ruh hallerine göre değişen bir renk paletine sahip olmasıyla da mükemmel. Bize filmin akışını sağlayan dinamik çekimler ve karakterlerimizin duyguları hakkında ipucu veren daha samimi yakın çekimler sunuyor. Lukas Dhont’un, duyguyu nasıl harekete geçireceğini bilmesi, hikayenin hem yürek sızlatan hüznünde hem de acı verecek kadar gerçek hissettirmesinde yatıyor.
Dhont’un odak noktası, Léo’nun ölümünden sonra çok daha melankolik bir tona kayıyor. Léo hem her şeyle yüzleşmek, hem acısını ifade edecek kelimeleri bulmak, hem de arkadaşının kaybıyla yaşamak zorunda. Close, büyümek ve o harika çocukluk ilişkilerini sonsuza dek kaybetmekle ilgili bir hikaye. Her şeye anlam vermeye çalışan genç bir çocuğun gözünden anlatılan, hayal bile edilemeyecek bir hassaslıkta işleniyor. Onu izleme zevkinin bir kısmı, bu temaların her birinin keşfinde yatıyor.
Filmin sonunda, Léo’nun bir kemiği kırılır ve bir süre alçı takmak zorunda kalır. Alçı kaldırıldığında, doktor ona hala ağrıyıp ağrımadığını kontrol etmek adına bileğini yavaşça hareket ettirmeye çalışmasını söyler. Bu da filmin ne hakkında olduğunu hemen hemen özetliyor. Close, nihayetinde iyileşmeyle ilgili bir film. Tıpkı kırık kemikler gibi, Léo da zamanla iyileşmeye başlıyor. Daha öncesinde sahip olmadığı bir sürü duyguyu bundan sonra kendinde taşıyacağı için, onu tamamen farklı bir insana dönüştüren, yavaş ve acılı bir iyileşme yolculuğu.