“Şiir olmayan herhangi bir şey edebiyata neden girsin ki.”
Virginia Woolf, 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önemli bir yazarıdır. Woolf, Dalgalar romanı ile okurlara farklı bir kapı aralar. Roman bir şeyleri kanıtlamak için yazılmamıştır, karakterlerin gözlerinden hayatı olduğu gibi, saf bir biçimde gösterir. Şiirsel bir dille kaleme alındığı için, kitabı okurken sakin bir şekilde, bir şiiri okur gibi cümlelerdeki nükteleri hissederek okumak gerekir. Kitap, şiirsel biçemiyle Woolf’un edebiyat anlayışını kanıtlar.
Romanın Yazıldığı Dönem
Dalgalar kitabı Edebi Modernizm’in doruk noktasına ulaştığı 1920’lerde yazılmıştır. Bu yıllar 1. Dünya savaşının etkisiyle Avrupa’da; sosyal, sanatsal, kültürel alanlarda büyük değişimlerin yaşandığı yıllardır. Savaş, insanların dünyaya ve kendilerine olan inancını sarsmış, üstelik insanlar hızla gelişen teknolojiyle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu yıllarda sanatçılar gelenekselliği reddedip, modern dünyanın sorunlarını ve insan üzerinde bıraktığı etkileri farklı yöntemlerle eserlerine işlemişlerdir. Savaş sonrası edebiyatta genellikle; varoluşsal sorunlar, toplumsal sorunlar, bireysel deneyimler ve insan psikolojisi incelenmiştir. Savaşın bu etkileri Dalgalar romanında da görülür. Dalgalar romanı; özgün anlatımıyla, olaylar yerine olayların karakterlerde yarattığı duygusal, zihinsel etkilerine odaklanmasıyla ve dünyayı okurlara yansıtış şekliyle önemli bir edebi temsilci sayılır.
Dalgalar
Woolf, bu romanda birinci tekil kişi anlatımı yerine, yazarın karakterlerin iç dünyalarına dalmasını ve onların düşüncelerini, hislerini ve duygularını okuyuculara aktarmasını kolaylaştıran çoklu üçüncü kişi anlatımı kullanmıştır. Woolf romanı yazarken kendine özgü bilinç akışı tekniğini kullanmıştır. Bilinç akışı tekniği sayesinde karakterlerin zihnine kolaylıkla dalabilir ve onlarla empati kurabiliriz. Woolf’un bu tekniği bizi kitaba seyirci kalmak yerine direkt kitabın içine çeker. Ancak karakterlerin iç monologlarına odaklanmak biraz zor olabilir çünkü düşünceler arasında hızlı bir geçiş vardır.
Romanın ana karakterleri, Bernard, Neville, Louis, Jinny, Susan ve Rhoda‘dır. Roman boyunca karakterlerin düşünceleri, hisleri ve yaşamları, birbirleriyle iç içe geçen monologlar, çeşitli zaman ve mekan geçişleri ile okuyucuya aktarılır. Woolf karakterleri aracılığıyla, zaman ve kimlik konularını ele alır. Karakterlerin hayattaki yerlerini ve kimliklerini bulma çabaları, romanın ana temasını oluşturur.
“Bazen kendimi bilmiyorum ya da beni ben yapan tohumları nasıl ölçeceğimi, adlandıracağımı, sayacağımı bilmiyorum.”
Roman oldukça detaylı betimlemelerle başlar. Bir grup çocuk deniz kenarında oynarken, çocukların deniz hakkında neler düşündüklerini, dalgaların çocuklarda ne tür izlenimler yarattığını okuruz. Woolf kitabında dalgaları hayatın bir yansıması olarak ele alır.
“Dalgalar güzel. Sonsuz bir ritmik çizgi. Aynı anda ayrı ayrı sürekli hareket eden parçalar. Sıçrama, köpürme, yıkılma, birlikte ve her zaman ayrı. Hayatın ta kendisi.”
Karakterler
Karakterlere gelecek olursak hepsinin kendine özgü yanları vardır. Tavırları, hayatı anlamlandırışları, hayata verdikleri tepkiler oldukça farklı ama buna rağmen bir aradalardır. Yazarın vurguladığı nokta da zaten budur: Bireysellik ve farklılıkla bezenmiş, bütün bir dünya. Bireysellik diğer bir deyişle özgünlük, hayatın insanlara getirdikleri ve insanların bununla ne yapmayı seçtikleri ile alakalı bir durumdur.
“Birçok fırtınanın üstesinden geldik ve yeniden doğduk. Dalgalar bizi her zaman sallayacak ama biz her seferinde daha güçlü geri döneceğiz.”
Rhoda, içe dönük ve hassas bir kadındır. Kendini ifade etmekte zorlanır ve kendini yalnız hisseder. Diğer karakterlerin düşüncelerine ve hislerine sıklıkla mesafeli kalır. Rhoda, kimliğinin bulanık olduğunu düşünür ve dünyaya karşı yabancılık hisseder. Rhoda’nın iç monologları sayesinde onun korkularını, acılarını, özlemlerini hissedebiliriz.
Jinny ise dışa dönük ve sosyal bir karakterdir. Güzel ve çekici bir kadındır. Kendinden emin ve hareketlidir. Ancak, içinde bazı şeylerin eksik olduğunu hissedip zaman zaman kendini yalnız hisseder.
Louis, karakterler arasında en gizemli olanıdır. Hayatı boyunca depresyonla mücadele etmiş bir karakterdir. Kendini yalnız ve anlaşılmaz hisseder ve genellikle iç dünyasında kaybolur. Louis’in karakteri diğerlerine göre daha az geliştirilmiştir ve okuyucular, onun hakkında sınırlı bilgi sahibidir. Diğer karakterlerden farklı olarak, gerçeklik algısı bozuktur.
Susan, anne rolüne odaklanmış ve aile hayatına dair derin bir özlem duyan bir karakterdir. Çocuklarına ve ailesine bağlıdır ve onların ihtiyaçlarını karşılamak için çabalar.
Neville sorgulayıcı bir zihniyete sahiptir. İnsan doğası ve gerçekliği hakkındaki felsefi sorulara meraklıdır.
Bernard ise kendini keşfetmek, yaşamın anlamını aramak ve insan doğasını anlamak gibi konulara ilgi duyar. Diğer karakterlerin düşüncelerini ve hislerini sıklıkla tartışır.
“Herkesin hayatı birbirinden farklıdır. Kimi zaman bir şarkı, bir kitap, bir manzara ya da bir insan hayatımıza anlam katar ve bizim için bir dönüm noktası olur.”
Zaman
Romanın en önemli temalarından birisi de zamandır. Zaman insanın en büyük düşmanı sayılır; insan için adeta bir dayatmacadır, geçip gitmektedir ve ona müdahale edemeyiz. Buna rağmen geçirdiğimiz zamanlar içimizde anı olarak birikir ve anılar iyisiyle kötüsüyle kişiliğimizi oluşturur. Romanın biçimi de zaman kavramı açısından önemlidir. Karakterler arası geçişler, zamanda ileri geri gidip gelmeler, zamanın doğrusal olmadığını, aksine iç içe geçmiş olduğunu gösterir.
“Hiçbir şey donuk değil, hiçbir şey durgun değil bu evrende. Hepsi dalgalanıyor, hepsi dans ediyor; hepsi hız ve utku.”
Feminizm Etkileri
Bilindiği gibi Virginia Woolf, kadınların toplumsal açıdan, cinsiyetçi yaklaşımla ayrımcılığa uğramasına karşı çıkan bir feministtir. Kendine Ait Bir Oda adlı eseri feminizm mücadelesini anlatan baş yapıtlardan biri sayılmaktadır. Dalgalar, kitabında da feminizme değinmektedir. Örneğin, Bernard’ın arkadaşları olan Jinny ve Rhoda, geleneksel kadın rollerini reddeder ve özgürlüklerini savunurlar. Rhoda, erkek egemen toplumun onu kabul etmediğini hisseder ve bu nedenle kendini yalnız ve yabancı hisseder. Jinny ise, erkeklerle eşit olmak istediği için geleneksel kadın rolünden vazgeçer. “Kadınlar için yapabilecekleri birçok şey var, ama kızlar için yapabilecekleri çok az şey var. Kızlar sadece bekleyebilirler.” Rhoda, bu cümleyi kullanarak kadınların toplumda sadece bekleyen ve pasif olarak kalan bir konumda olduklarını ifade eder. Geleneksel cinsiyet rolleri ve toplumsal sınırlamalar, kızların özgürlüklerini ve potansiyellerini sınırlar.
“Bir öğüt vermek yerine, özgür bırakın onları, ne istiyorlarsa onu yapsınlar.” Jinny’nin babası, kızlarının özgürlüklerini sınırlar ve onların ne yapacaklarını belirlemeye çalışır. Bu alıntı, karakterlerin kendi hayatlarını yönetebilmeleri ve özgür iradelerine sahip olmaları gerektiği mesajını verir.
“Erkekler her zaman kadınların hayatlarına müdahale etmek istiyorlar.” Neville ve Bernard, erkek egemen toplumunun temsilcisi olarak kadın karakterlerin hayatlarına müdahale etmeye çalışırlar. Louis ve Neville, kadınların sadece erkeklerin arzularına hizmet etmek için var olduklarını düşünen geleneksel erkek anlayışını temsil ederler. Fakat Woolf, kadın karakterleri ile, kadınların kendi hayatlarını kendilerinin yönetebileceği mesajını verir.
Romanın son bölümünde, karakterlerin yaşadıkları değişimler ve kendi kimliklerini bulmaları sonucunda, karakterlerin bir araya geldiği bir parti verilir. Bu parti, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkilerini ve hayatlarında yaşadıkları değişimleri yansıtır.
“Hayat bir yolculuktur ve yalnızca dalgaların akışını izleyerek, bizi nereye götürdüklerine izin vererek en iyi şekilde yaşanabilir.”
Kaynakça:
Virginia Woolf – Dalgalar (İletişim Yayınları, Çeviren: Oya Dalgıç)