Dövüş Kulübü (1999), Kayıp Kız (2014), Yedi (1995), Zodiac (2007) ve daha fazlası… Direktörlüğünü David Fincher’ın üstlendiği dünya tarihine geçecek bu filmlerin bizi bu denli etkilemesinin sebebinin “biz” den kaynaklandığını tahmin edebilir miydik? Gerilim ve drama çatısı altında akılları zorlayan Fincher sineması insan psikolojisi ve doğasının karanlık tarafını açığa çıkarıyor.
David Fincher Sineması
David Fincher’ı dahi kılan ve izleyicileri filmlerine kilitleyen en önemli etkenin karakterlerinin derinliği olduğu kolayca çıkarılabilir. Fincher, kronolojik olay anlatımı, düz karakterler ve mutlu sonlar yerine dış ve iç dünyalarıyla çatışmada olan kompleks yapıdaki karakterleri ve bu çatışmaları ekrana yansıtmayı tercih ediyor. Bu açıdan, Fincher bizlere yalnızca etkileyici bir olay örgüsü ve estetik bir sinematografi sunmakla kalmıyor, temel insan psikolojisi ve en derindeki dürtülere, bilinçaltına da ışık tutuyor.
Kayıp Kız (2014)
IMDb: 8.1
Kayıp Kız’ın baş karakteri Amy Dunne, filmin başında yalnızca son zamanlarda çok da iyi geçinemediği eşi Nick tarafından aranan kayıp bir kadın gibi görünse de olay örgüsünün çözülmesiyle beraber iyi ve kötü ayrımı bulanıklaşmaya başlar. Amy’nin kendi isteğiyle ortaya çıkana kadar kayıp, hatta ölü şüphesi yaratması karakterin olağanüstü detaylı, derin ve şaşırtıcı planını ortaya koymaktadır. Adeta bir satranç oyuncusu gibi etrafındaki insanları kolayca manipüle etmesi ve kendi içsel arzularını tatmin etmek uğruna diğerlerinin hayatını ölesiye riske atması çok da doğal bir motivasyon gibi görünmese gerek. Yedi filmindeki seri katilde de görünen bu karakter yapısı, Amy’nin karakter oluşumunu sağlayan dış dünya tarafından tetiklenen iç dürtülerinin davranışlarında ortaya çıkıyor. Nick’in sadakatsizliği, Amy’nin halihazırda mükemmeliyetçi hırsı ve takıntılı kontrolcülüğü ile birleştiğinde, Fincher bizlere bilinçaltındaki dürtüleri oldukça yüzeye çıkmış bir karakteri sunmuş bulunuyor.
Dövüş Kulübü (1999)
IMDb: 8.8
Dövüş Kulübü’nün IMDb’de ve hemen hemen herkesin aklında enler listesinde olmasının sebebi insan psikolojisinin bölünmüşlüğünü yansıtan en iyi filmlerden biri olmasından kaynaklanabilir. Freud’un bilinçaltı olarak tanımladığı ve bizim “biz” diye tanımladığımız buz dağı kimliğinin görünmeyen yüzünü aklımızda tutarak, Dövüş Kulübü’nün temel ilkelerine bir göz atalım.
- Dövüş kulübünde güvenli yer yoktur.
- Dövüş kulübünde dövüşmek zorundasın.
- Dövüş kulübünde her şeyi kaybetmek, etiketlerden kurtulmak zorundasın.
- Dövüş kulübü “hiçbir şeye” sahip olmamak ve yaşamak için nasıl ölmek zorunda olmak üzerinedir.
Filmin anlatıcısı ve ana karakteri Edward Norton yalnızca kronik uykusuzluk çeken ve monoton şirket hayatının mutsuzluğundan şikayet eder gibi görünürken, Fincher’ın derinleşen karakter kurgusunun Tyler Durden’ın sahneye gelişiyle bir kez daha ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Film boyunca Tyler’ın Edward üzerindeki etkisi arttıkça aslında ana karakterin çoklu kişilik bozukluğuna sahip olduğu ve filmin sonunda Edward’ın alter-egosu olarak ortaya çıktığı görünmekte. Yalnızca bir halüsinasyondan ibaret olacak olan Tyler Durden ve Dövüş Kulübü, Edward’a tamamen zıt özellikleriyle (dürtüsel hareketler, şiddet, materyal yaklaşımlar) bize insan doğasının görünmeyen tarafını göstermekte önemli rol oynuyor. Tıpkı bilinçaltında kurallara, sıfatlara ve sabit bir düzene yer olmadığı gibi, Tyler Durden’ın dünyasında da bulunmuyor. İki dünya arasındaki zıtlık film sırasında Edward’ın gri ve soluk ofis hayatına karşın Dövüş Kulübü’nün canlı ve kırmızı renklendirilmiş çekimiyle de yansıtılmaya çalışılmış.
Yedi (1995)
IMDb: 8.6
90’ların en iyi cinayet-gerilim filmlerinden biri olan Yedi’de, Kayıp Kız ile aynı olay dizimi bulunmasa da ana karakterlerin satranç tahtasına dizili olduğu ve sıra dışı akıl oyunlarıyla yönetildiği görülüyor. Brad Pitt’in canlandırdığı ana karakter detektif David Mills ve yedi ölümcül günah teması altında işlenen cinayetler arasındaki zorlu süreci anlatan filmde de duyguların ve içgüdülerin davranışlara yansıması oldukça belirgin. Sürükleyici olay örgüsünün yanı sıra görsel açıdan da kusursuzluğu yakalayan renk kullanımıyla Dövüş Kulübü’nde karakterlerin bölünmüşlüğünü zıt tonlarla yansıtırken Fincher, burada günah ve ölüm konularına vurgu yapmak için kasvetli, karanlık ve küf rengi tonlara yer veriyor.
Zodiac (2007)
IMDb: 7.7
“Katil kim?” sorusu ardında bizleri sürükleyen bir diğer film Zodiac, Fincher’ın 60’lı yıllarda San Francisco‘da işlenen beş cinayet ve Zodiac katilinin gazetecilere gönderdiği şifreli mesajları konu alan ve henüz çözülmemiş bir olayı sinemaya taşıması ile gerçekleşiyor. Diğer filmlere kıyasla kişilik bozukluğu, negatif dürtüler, ve saplantılı motivasyon ve davranışlar yalnızca filmin kötü karakterinde bulunmuyor. Yine iyi-kötü, doğru-yanlış arasındaki farklılığı bulanıklaştıran Fincher, aslında bu filmde yıllarca bir katilin bilmecelerini çözmeye ve onu yakalamaya takıntılı hale gelmiş bir avuç adamın psikolojisini de ortaya koyuyor. Özellikle filmin ana karakteri ve gazetede bir karikatürist olan Robert Graysmith’in mutlu bir sona varmanın belirsizliğine rağmen inanılmaz uğraşı karakter derinliğine katkıda bulunuyor.
Sonuç olarak, Fincher’ın direktörlüğünü üstlendiği filmler modern yaşamın psikolojik eziyetlerini resmederken, bu durumda insanın iç dünyasını da gözler önüne serer. Tipik bir Fincher filminin karanlık gerilim-dram üzerine kurulu olması insanların ortak özelliği olan yanlışlar ve hataları barındıran bilinçaltımızdan ve karanlık doğamızdan kaynaklandığını iletmekte.