Sinemanın değerli ve bir o kadar da çılgın yönetmeni Quentin Tarantino’nun 6. filmi Death Proof, teen slasher filmlerin ve Tarantino tarzının birleşimi olması nedeniyle ortaya bu türe ait neredeyse tüm klişeleri barındıran ancak aynı zamanda da özgün olmayı başarabilen keyifli bir seyir sunuyor. Bu tür özelinde konuştuğumuzda ‘klişe’, tekrara düşmek ya da farklı olamamak anlamını taşımıyor. Bu tarz korku filmlerindeki klişeler filmde yer almak zorunda olan ritüeller ya da durumlar gibi karşımıza çıkıyor. Hatta teen slasher hayranları filmlerde bu tekrarları görmeyi istiyor. Death Proof bu açıdan türe selam çakmaktan geri durmuyor. Hollywood efsanesi Kurt Russell’ın psikopat bir dublörü canlandırdığı bu film; bahsi geçen dublörün güçlendirilmiş, ölüm geçirmez arabası ile hedeflediği kadınları öldürmesini konu alıyor.
Yazının bundan sonrası film ile ilgili spoiler içermektedir!
Film; klasik bir korku filmi gibi, 3 kız arkadaşın göl evinde küçük bir tatil için yola çıkmasıyla başlıyor. Arabada birbirlerinin cinsel hayatları ve ilişki durumlarıyla ilgili konuşuyorlar ve ilk teen slasher klişesini görüyoruz. Teen slasher türü genellikle cinselliği büyük bir günah veya ölüme yakın bir nokta olarak konumlandırır. Bunu yaparken bazen ahlaki bir mesaj verme amacı güderken bazen de bu durum; ilk paragrafta bahsettiğimiz bir ritüelden, klişeden öteye geçmez. Öldürme isteği ve cinselliği insanın hayvani dürtüleriyle de eşleştirdiklerine dair bir teori ortaya atabiliriz ancak bu başka bir yazının konusu. Birkaç örnek verecek olursak: Halloween (1978) filminde şeytani Michael Myers henüz bir çocukken, ablasını cinsel ilişkiye girdikten hemen sonra mutfak bıçağıyla öldürür ve akıl hastanesine kaldırılır. Aynı durumu Friday the 13th serisinin çoğu filminde de görürüz. Teen slasher türüne ayrı bir renk katan It Follows (2014) filmi de cinsel yolla bulaşan bir laneti konu alır.
Death Proof, kızların bir barda erkeklerle grup olarak vakit geçirmesiyle devam ediyor. Aynı barda kızları takip ettiğini anladığımız katil de iştahlı, doyumsuz ve tabiri caizse insan değilmiş gibi yemek yerken ekrana yansıyor. Pam adında başka bir kızı eve bırakma konusunda ikna ediyor ve sohbet esnasında adının Dublör Mike olduğunu ve barda saatlerce oturmasına rağmen hiç içki içmediğini öğreniyoruz. Barda geçirilen süre arttıkça ve diyaloglar ilerledikçe her Tarantino filminde olduğu gibi filmin bizi büyük bir olaya doğru hazırladığını düşünüyor ve beklemeye devam ediyoruz. Olasılıklar, senaryolar kafamızda dönerken gecenin sonu geliyor ve bardan ayrılmaya hazırlanıyorlar. Mike, Pam’e arabasının film çekimlerinde kullanılmak üzere ölüm geçirmez şekilde güçlendirildiğini söylüyor. Ancak bunun sadece sürücü koltuğunda oturan kişi için geçerli olduğunu kısa sürede anlıyoruz. Normal seyirde ilerleyen film katilin niyetini belli etmesi ve herkesi 2-3 dakikada öldürmesi ile başka bir boyuta geçiyor. Önce Pam’i ve ardından filmin başından beri izlediğimiz kız grubunu ve bir arkadaşlarını kaza süsü vererek öldürüyor. Tarantino filmlerinden aşina olduğumuz şekilde henüz filmin ortasında, ana karakter olarak konumlandırabileceğimiz karakterlerin ağır şekilde ölümünü izliyoruz. Bu sahneleri göstermekten geri durmak bir yana, kızların ölüm anlarını geri sara sara perdeye yansıtıyor. Üstelik bunu filmin başından beri bacaklarının güzelliğine vurgu yaptığı ve en az 3 sahnede kameranın bacaklarını çektiğini izlediğimiz kızın bacağını koparken göstermek gibi ironik ve sadist bir şekilde yapıyor. Göl evi klişeli bir teen slasher beklentimiz de çok farklı bir noktada ve çok farklı bir öldürme şekliyle son buluyor.
Tüm kızlar ölürken, katilimizin olayı birkaç kırık ile atlattığını öğreniyoruz. Hastaneye gelen şerif doktordan bilgi aldıktan sonra yardımcısı olan oğluna bunun bir cinayet olduğunu söylüyor ve izlediğimiz cinayeti kendi şahit olmuşçasına tahmin ediyor. Hatta cinayeti katilin cinsel arzularına dayandırarak bir sapık olduğundan bahsediyor. Karizmatik ve tecrübeli şerifin olayı kafasında çözmesi klişesini izlerken, bu kez filmin kalanının katil ve şerif arasında geçeceğini tahmin ediyoruz ancak şerif kanıt bulmanın zor olduğunu ve mesai dışında tüm vaktini buna ayırmak yerine yarışları izlerse daha mutlu bir hayatı olacağını belirterek yine beklentimizi boşa çıkarıyor. Katilin Texas sınırlarında benzer bir cinayet işlemesini engellemek için adım atıp bununla yetineceğini söylüyor.
14 ay sonrasına ilerliyoruz ve katilin başka bir eyalette başka bir kız grubunu gözüne kestirdiğini izliyoruz. Yeni grubumuz 2 dublör, 1 model ve 1 makyözden oluşuyor. Kızlar yine arabada cinsellik ve ilişkiler hakkında konuşuyorlar ve diyaloglar uzadıkça uzuyor. Tarantino, bu grubu da filmin ilk yarısındaki gruba benzetmemiz için ufak benzerlikler yaratıyor. Ancak zaman ilerledikçe bu grubun sandığımız kadar kolay lokma olmadığını hissediyoruz. Dublörlerden biri, gece çamaşır yıkamak için dışarıya çıkarken tecavüz ya da tacize maruz kalmamak adına yanında silah taşıdığını söylüyor. Diğer dublörümüz ise filmde kendini oynayan Zoë Bell. Daha önce Kill Bill serisinde Uma Thurman’ın dublörlüğünü yapmış olan Bell, bu filmde Yeni Zelanda’dan Amerika’ya ziyarete geliyor ve 4400 motorlu 1970 model bir Dodge Challenger sürmek istiyor. Hatta bu araba modelini satan bir satıcıyı bulmuş ve arabayı satın almak istiyorum diyerek test sürüşüne çıkmayı planlıyor. Arabalı aksiyon filmleri üzerine edilen sohbetin ardından satıcının yanına gidiyorlar. Kırsalda yaşayan ucube satıcıdan test sürüşü için izin almadan önce Zoë, diğer dublör arkadaşına Ship’s Mast oynamak istediğini söylüyor ve 1-2 dakika boyunca arkadaşını ikna etme çabasını izliyoruz. Oyunun ne olduğunu bilmediğimiz için yine meraklanıyoruz. Tarantino’nun en iyi yaptığı iş diyalog yazımı olsa gerek. İzleyicide merak uyandırarak yeniden büyük bir olaya hazırlandığımızı hissettiriyor. Güzel ve saf model arkadaşlarını satıcıyla beraber bırakma şartıyla 3 kız test sürüşüne çıkıyorlar ve oyun için hazırlıklara başlıyorlar. İki kemeri arabanın kapılarına bağlıyorlar ve Zoë kemerlere tutunarak arabanın önüne oturuyor, araba hareket halindeyken de oturmaya devam ediyor.
Bu absürt ve tehlikeli oyunun ortasında katil ortaya çıkıyor ve uzun bir kovalamaca izlemeye başlıyoruz. Arabanın önünde oturan biri varken yaşanan bu kovalamacada Zoë ölecek mi diye beklerken bir süre sonra işler terse dönüyor ve Dublör Mike kolundan vurulduktan sonra kaçmaya başlıyor. Kızlarımız birden yoğun bir intikam dürtüsüyle katili öldürmeye karar veriyor. Filmin başından beri soğukkanlı ve karizmatik tavırlarıyla izlediğimiz katil birden kaygılı, korku dolu ve af diler bir ruh haline bürünüyor. Kızlara niyetinin kötü olmadığını ve sadece eğlenmek istediğini söylüyor. Katilin bu ani ve net ruhsal değişimi izleyiciye tebessüm ettiriyor. Bol aksiyonlu yeni bir kovalamaca sahnesinin ardından Dublör Mike arabadan indirilip sağlam bir dayak yiyor. Attıkları dayak kızlara yetmiyor ve son bir tekme ile Dublör Mike’ın boynu kırılıyor. Mutlu son...