Türk Edebiyatı’nın önemli dönemlerinden birisi olan; Klasik Türk Edebiyatı, Yüksek Zümre Edebiyatı gibi isimlendirmelerle de bilinen Divan Edebiyatı‘nda aşk, doğa, din gibi temalar şiirlere hakimdir. Aşk konusu, Divan şiirinin en önemli konularındandır. Beyitlerde geçen aşk kavramı kimi zaman beşeri kimi zaman ise ilahi aşkı konu alır.
Divan şiirinde aşık, sevgilisini daima belli benzetmeler çerçevesinde, mazmunlardan yararlanarak tasvir eder. Divan Edebiyatı’nda sevgili tasviri genellikle siyah saçlı, kıl gibi ince belli, güzel kokulu, servi boylu, yay kaşlı, ok kirpikli olarak yapılır. Bu tasvirler yapılırken kimi zaman peygamber kıssaları, ayetler; kimi zaman mitolojik şahıslar, kimi zaman da doğanın güzellikleri şiirlere kaynaklık etmiştir. Biz de bu yazımızda sevgiliye ait saç, dudak, boy, yanak ve göz gibi güzellik unsurlarının geçtiği bazı beyitleri sizler için derleyerek açıklamaya çalışacağız.
Sevdiğim câm-ı meye hâcet nedir la’l-i lebin
Bir şeker-handeyle mest-i bî-mecâl eyler beni
-Nedim
Şair beyitte sevgilisine seslenerek onun kırmızı lal renkli dudağı ile şarap kadehi arasında ilişki kurmuştur. Şarap kadehi benzetmesinin asıl anlatmak istediği, kadehin içerisindeki şaraptır. Sevgilinin dudakları şarap kadar kırmızıdır. Nasıl ki şarap insanları sarhoş ediyorsa aşığı da sevgilisinin kırmızı dudaklarında oluşan gülümsemesi kendisinden geçirir, sarhoş eder. Ayrıca beyitte şekerin, alkolün etkisini arttırmasına da gönderme yapılarak sevgilinin şeker gibi tatlı gülümsemesinin, aşığın sarhoşluğunun etkisini kuvvetlendirdiğini ve adeta aklını başından alarak mecalsiz bıraktığını anlatır. Aşığın sarhoş olmak için şarap kadehine ihtiyacı yoktur, aşkın etkisi altında kalarak mest-i bî-mecâl olmuştur.
(cam-ı mey: şarap kadehi, şeker-hande: tatlı gülümseme, lal leb: kırmızı dudak, mest: sarhoş, aşık, hayran, hacet: ihtiyaç, bî-mecâl: mecalsiz, güçsüz)
Bûs-ı la’lin şöyle sîr-âb-ı zülâl eyler beni
Kim gören âb-ı hayât içmiş hayâl eyler beni
-Nedim
Divan şairleri, şiirlerinde sevgilinin dudağının aşıklara can verdiğini anlatmak için dudak ve âb-ı hayât kalıbını birlikte çok fazla kullanır. Şair de burada sevgilisinin gül kadar güzel dudağından aldığı bir öpücüğü yaşamak için en temel şey olan su ile bağdaştırır. Aşık öyle susamıştır ki aldığı öpücük sayesinde berrak, tatlı bir su içmiş gibi olur adeta canlanır, ömrüne ömür katar. Aşığın bu canlı halini görenler onun ölümsüzlük suyu olan âb-ı hayât içtiğini zannetmişlerdir.
(bûs-ı la’l: gül dudak, âb-ı hayât: içildiğinde ölümsüz olunacağına inanılan su, sîr-âb-ı zülâl: berrak, tatlı su)
Ġam·ı miḥnetle yanardum ẖaṭuña tābiʿ olmasam
Ne şübhe yanar odlara şu kim ehl·i kitāb olmaz
-Necâtî
Divan şairleri sevgililerinin yüzündeki ayva tüylerini bile es geçmeyerek onları da beyitlerinin konularına dahil etmişlerdir. Genellikle hat kelimesini kullanarak ayva tüylerini tasvir etmişlerdir. Bu beyitte şair, sevgilisinin güzellik unsurlarını anlatmak için kutsal kitaplardan yararlanmıştır. Sevgilinin yüzünü, ona ilahi sırları anlatan kitap olarak görür. Yüzündeki ayva tüylerini ise kutsal kitaptaki yazılara benzetir. Aşığı doğruya götüren kitap, sevgilisidir. Nasıl ki ilahi bir kitaba inanan insanlar kitabı okuduklarında dert ve sıkıntıdan arınıyorsa aşık da sevgilisinin yüzü sayesinde dertten ve sıkıntıdan uzaklaşmıştır.
(gam: dert, od: ateş, mihnet: sıkıntı, ehl-i kitab: kitap ehli, ilahi kitaba inanlar, hat: sevgilinin yüzündeki ayva tüyü)
Bâğ-ı ruhunda dâne-i hâline ey peri
Meyl eylesek aceb midir Âdem değil miyiz
-Necâtî
Şair beyitte sevgilisinin yüzündeki beni övmüştür. Bu övgüyü iki türlü açıklayabiliriz. Tasavvufi yönde açıklayacak olursak sevgilinin yüzü cenneti, yüzündeki ben ise cennetteki yasak meyveyi temsil eder. Şair, kendisini yasak meyveye meyil etmesi sonucu cennetten kovulan Hz. Âdem’e benzetmiştir. Sevgilinin yüzündeki ben, yasak meyve kadar çekici olduğundan şair ona yönelmekten kendisini alıkoyamaz. Diğer bir anlamı ise aşık, sevgilisinin yüzünü bir bağa, beni ise bağdaki bitkiye benzetir. Nasıl ki Hz. Adem’in cennetteki yasak meyveye meyil etmesine şaşırmıyorsak insanın da sevgilisinin bağ kadar güzel yüzüne yönelmesi gayet olağandır.
(ruh: yüz, yanak, dâne-i hâl: ben)
Mushafta kadd ü zülf ü dehânın mı gördü kim
Dil tıflı okuduğı elif-lâm-mîmdür
-Ahmed Paşa
Beyitte birden fazla güzellik unsurlarına aynı anda yer verildiğini görmekteyiz. Şair, sevgilinin güzellik unsurlarına tasavvufi bir bakış açısıyla yaklaşmıştır. Sevgilinin güzellik unsurlarıyla Kur’an harfleri arasında şekil bağlamında ilişki kurmuştur. Sevgilinin Kaddi yani boyu dümdüz, dik oluşuyla elif(ا) harfine, zülfü yani saçı perçemli yapısından dolayı lam (ل) harfine, dehan yani ağzı ise küçüklüğü bakımından mim (م) harfine benzetilmiştir. Aşığın gönlü Kur’an’daki elif, lam, mim harflerini okumuştur ancak sanki gözleri sevgilisinin boyunu, saçını ve ağzını görmüştür.
(mushaf: Kur’an, dil: gönül)
Zülf-i miskini perişan itdi bād
Ḫalḳ miskin oldı miskin el-ġıyās̲
-Necâtî
Divan edebiyatında saç; zülf, mûy, turra, kâkül gibi isimlerle anılır. Kimi zaman şekil bakımından yılana, lam, dal harfine; kokusu bakımından semene (yasemin), sümbül gibi güzel kokan çiçeklere; rengi bakımından da geceye benzetilir. Şair de burada sevgilisinin saçlarının kokusunun güzelliğini anlatmak için miskten yararlanmıştır. Bād yani rüzgar, sevgilinin misk kokan saçlarını dağıtır, perişan eder. Sevgilinin saçlarının o güzel kokusunu alan insanlar, kokunun etkisiyle adeta kendilerinden geçerek miskinleşmişler, uyuşmuşlardır.
Bir cebînin bir dahı zülf-i siyeh-fâmın bilir
Dil ne subhun farkeder billâh ne akşâmın bilir
-Nedim
Aşık, sevgilisinin saçlarının güzelliğine atıf yaparak gece gibi siyah olmasından bahseder. Aşığın gönlü sevgilisine duyulan aşkından ne sabahı fark eder ne akşamı bilir, zaman değişse bile sevgilisinin güzelliği değişmez. Beyitte sevgilinin siyah saçlarının güzelliği övülmüş, şairin bu güzellik karşısında kendisini kaybettiği anlatılmıştır.
(cebîn: alın, subh: sabah, siyeh-fâm: siyah renkli)
Nükhet-i zülfünle geldikce nesîm-i nev-bahâr
Turra-i sünbül-sıfat âşüfte-hâl eyler beni
-Nedim
Beyitin konusu, sevgilinin saçlarının güzelliğidir. Sevgilinin alnına düşen saçları, sümbül çiçeği kadar güzel ve hoş kokuludur. İlkbahar rüzgarının taze havası, şaire sevgilisinin saçlarının kokusunu getirir. Her esen rüzgar, aşığa sevgilisini hatırlattığı için onu adeta perişan eder.
Bulamam bâğ-ı bahârın gül ü bâdâmında
Bulduğum feyzi ruh u çeşm-i siyah- fâmında
-Nedim
Aşık, sevgilisi ile bahar zamanlarındaki bahçe arasında bir ilişki kurmuştur. Bahçe sevgilinin yüzünü, bahçede bulunan gül sevgilinin yanağını, badem ise sevgilinin gözlerini temsil eder. Aşık, bahar bahçesindeki güzelliklerden keyif alamaz. Bahçedeki güzellikler tek başına değil ancak sevgilinin fiziksel özellikleriyle özdeşleştirildiğinde aşığı mutlu eder. Aşık için keyif verici olan şey, sevgilisinin ona bakan siyah badem gözleri ve güle benzer yanağıdır.
(bâdâm: badem, bâğ-ı bahâr: bahar bahçesi, ruh: yanak, çeşm: göz)
Gamzen ne dem ki tîğ çekip hûn feşan olur
Uşşak-ı dil-figâra ecel mihribân olur.
-Nef’î
Divan şiirinde gamze, günümüzde bilinenin aksine yüzdeki çukuru değil sevgilinin aşığa attığı yan bakışı anlatır. Şair bu beyitte sevgilisinin kendisine attığı yan bakışı kılıca benzetmiştir. Kılıç benzetmesinden dolayı bakışın sert, sevgisiz olduğunu düşünebiliriz. O bakış ki aşığın gönlünü adeta kılıç gibi keser, kanını akıtır. İnsan ne kadar güçlü olursa olsun sevgilisinin bir bakışı karşısında yenilebilir. Ve o an gönlü yaralı aşıklara ecel bile dost olur.
(dem: an, zaman, hûn feşan: kan döken, tiğ: kılıç, uşşak-ı dil- figar: gönlü yaralı aşıklar, mihriban: dost)
Kaynakça:
Akçay, Gülçiçek, “Fuzuli Ve Nedim’in “Eyler Beni” Redifli Gazellerinin Yapısalcı Yöntemle Karşılaştırılması” Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 7, Ocak 2014, s. 133-156. Web. 25 Mayıs 2023
Kandemir, Fatma, “Bâkî ve Nedîm’in Gazellerinde Sevgilideki Güzellik Unsurları” Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ocak 2008, Web. 25 Mayıs 2023
2. ve 3. Görsel Kaynağı https://istanbulnakishanesi.com/galeri/minyatur/