Dorian Gray’in Portresi Adlı Eserde Sanat ve Gerçeklik

Editör:
Deniz Filiz
spot_img

Estetizm akımı denince edebiyatta akla ilk gelen isimlerden biri olan Oscar Wilde‘ın tek romanı “Dorian Gray’in Portresi’’, içinde incelemeye değer pek çok konu barındırıyor. Bunlardan biri de eserde sanat ve gerçeklik kavramları. Bu kavramları, Basil Hallward tarafından çizilmiş tablo üzerinden ve Dorian Gray’in Sibyl Vane’e aşık olması üzerinden inceleyebiliriz. Romana geçmeden önce yazarı biraz tanıyalım.

Oscar Wilde kimdir?

İrlandalı yazar ve şair Oscar Wilde, Victoria dönemi olarak bilinen 19. yüzyıl İngiltere’sinin en tanınmış isimlerinden biridir. Oyun, şiir, deneme türlerinde eserler vermiş, bir tane de roman kaleme almıştır. Anglo-İrlandalı aydın bir aileden gelen sanatçının babası William Wilde, tanınmış bir cerrah ve göz doktoru; annesi Jane Francesca Elgee ise İrlanda milliyetçiliği üzerine çalışmalar yapmış bir yazardır. Küçük yaşlarından beri akıcı Almanca ve Fransızca konuşan Wilde, Dublin’deki Trinity College’da ardından Oxford’daki Magdalen College’da eğitim almıştır. Öğretmenleri Walter Pater ve John Ruskin’in önderliğinde estetizmi benimsemiştir. Estetizm sanat sanat içindir’’ görüşünü savunan bir sanat akımıdır ve sanat eserinde güzelliğin ön planda olmasını amaçlar.

Oscar Wilde, üniversiteden sonra Londra’ya yerleşmiş ve 1890’ların başında Londra’nın en popüler oyun yazarlarından biri haline gelmiştir. Yazarlık yeteneğinin yanı sıra keskin zekâsı, gösterişli giyim tarzı ve entelektüel sohbetiyle dikkat çekmiştir.

Başarılı kariyerine rağmen, özel hayatı onun için bazı zorluklara neden olmuştur. Birlikte olduğu Lord Alfred Douglas’ın babası Queensberry Markizi tarafından eşcinsellikle suçlanması üzerine Markizi’ye iftira davası açmış, ancak dava Wilde’ın aleyhine sonuçlanarak ağır ahlaksızlık suçlamasıyla tutuklanmıştır. Serbest bırakıldıktan sonra Fransa’ya yerleşen yazar 46 yaşında yoksul bir halde hayata veda etmiştir.

Eserde Sanat ve Gerçeklik Kavramları

İsterseniz önce romanın konusunu hatırlayalım. Dorian Gray, büyük bir ustalıkla çizilmiş portresine bakıp kendisinin yerine portresinin yaşlanmasını diler, hatta bunun için ruhunu satmayı bile aklından geçirir. Elbette böyle bir olayın gerçekleşmesi beklenemez fakat Dorian’ın, bu dileğinin doğaüstü bir şekilde gerçekleştiğini fark etmesiyle eser bir gotik romana dönüşür.

Dorian ve Tablo

Dorian’ın hayatında iki dönüm noktası olduğunu kabul edersek bunlardan biri ressam Basil Hallward ile tanışıp portresinin yapılması; diğeri ise kişiliğinin oluşmasında büyük bir paya sahip olan Lord Henry Wotton ile tanışmasıdır. Bu iki olay, git gide melek yüzlü bir şeytana dönüşen Dorian’ın yaşam tarzının şekillenmesinde önemli bir yere sahiptir.

Hallward’ın çizdiği tabloyu gören Dorian, Narkissos misali kendine aşık olur. O ana dek güzelliğinin bu denli farkında değildir. Başta portre Dorian’ın güzelliğini ve masumiyetini yansıtırken daha sonra onun şeytani ruhunu resmetmeye başlar. Dorian ne kadar zalimleşirse tablo da bir o kadar çirkinleşir. Oscar Wilde’ın dediği gibi “Sanatın ayna tuttuğu yaşam değil seyircidir aslında”. Tablo da Dorian Gray için bu işlevi görür. Şeytani ruhu tabloda saklı olan Dorian şöyle düşünür: “Ruhunun yozlaşıp çürüyüşünü seyretmenin ne alemi vardı? O gençliğini muhafaza edecekti ya önemli olan buydu.”

Viktorya dönemi İngiltere’sinde, tutucu ahlakçıların çatıştığı bir ortamda Dorian, zevk peşinde mi yoksa ahlak peşinde mi koşacağına karar vermek zorundadır. Ancak Dorian tablonun içine mühürlenmiş ruhunun yozlaşmasını engelleyemez.

Lord Henry’nin ona ödünç verdiği kitabın fazlasıyla etkisi altında kalan Dorian, yıllar içinde hedonist bir yaşam tarzı benimser ve acımasızlığın, hemen her türlü hazzın içinde doğası gereği bir miktar bulunduğunu düşünür. Yaptığı tüm kötülüklerin kendisi yerine herkesten gizlediği tabloya zarar verdiğini bilmek de Dorian’ın zalim ve narsist ruhunu besleyip hazza olan tutkusunu körükler.

“Önce tuvalin üzerindeki o ihtiyar ve kötülük taşan yüze, sonra aynanın sırlı camından yansıyan genç ve güzel yüze bakardı. İki yüz arasındaki büyük zıtlık, için için haz duymasını sağlardı. Güzelliğine duyduğu aşk günden güne büyüyor, ruhundaki çürüme daha da merakını çekiyordu. Kırışmış alnı damgalayan, dolgun ve şehvetli ağzın kenarında dans eden çizgileri özenle, insana yakışmayacak korkunçlukta bir gururla inceliyordu. Kimi zaman hangisinden daha çok korkması gerektiğini kestiremiyordu: Günahın mı yoksa yaşlanmanın mı izleri mi? Bembeyaz elini portrenin kırışmış ve tombullaşmış ellerinin yanında tutarak gülümsüyor, karşısındaki çarpık gülümsemeyle, çırpı bacaklarla alay ediyordu.”

İçindeki bu zalimliğe rağmen, dış görünüşü sayesinde kötü biri imajı uyandırmaz. İnsanlar bazen onun hakkında dedikodular duysa bile onun ahlaksız olabileceğine ihtimal vermezler. Dorian, güzellik ve haz odaklı bir hayat yaşarken günahkâr olmaktan da çekinmez. Fakat kendisiyle yüz yüze gelmekten çekinir ve onun karanlık gerçeğini açığa çıkaran tabloyu gizler. Yazarın önsözde dediği gibi “19. Yüzyıl’ın realizimden hoşlanmayışı, aynada kendi yüzünü gören Caliban’ın öfkesidir.” Dorian’ın yaşadığı durum da budur ve bu öfke onu önce ressamı öldürmeye ardından tabloyu yok etmeye kadar götürür. Fakat insan ve sanat birbirinden ayrı düşünülemez. Sanatı yok etmek insanlığı da yok etmek demektir.

Dorian Gray ve Sibyl Vane Aşkı (?)

“Sence de aşkı şiirlerde arayıp evleneceğim kadını Shakespeare oyunlarında bulmakla iyi etmemiş miyim Basil? Shakespeare’in dizeleriyle dile gelen dudaklar sırlarını kulağıma fısıldadı. Rosalind kollarını boynuma doladı; ben Juliet’i dudağından öptüm.”

Dorian’ın sahnede izleyip hayran kaldığı genç oyuncu Sibyl’a aşık olduğunu biliyoruz. Peki, aslında hiç tanımadığı bu kızı gerçekten sevdiğini söyleyebilir miyiz? Dorian’ı büyüleyen gerçek Sibyl değil Shakespeare karakterine bürünmüş bir Sibyl’dı. Genç kızın durumuysa farklıydı, o Dorian’da gerçek sevgiyi bulduğunu düşündü.

“ …Sonra sen çıkıp geldin canım sevgilim, beni ruhumun zindanlarından kurtardın. Bana gerçeğin ne olduğunu öğrettin … Sen beni çok daha yüce bir şeyle tanıştırdın; özünde sanatın sadece bir yansımadan ibaret olduğunu anladım. Gerçek sevginin ne olduğunu anlamamı sağladın”

Hâlbuki Dorian onu gerçekten sevmemiştir. Onun söylediği sözlerden etkilenmemiştir bile. Dorian sanatta aşkı bulur, Sibyl ise aşkta gerçeği. Dorian’ın, genç aktris Sibyl Vane’e duyduğu aşk da kendisi gibi sığdır. Hatta Dorian, Sibyl’in ölümünü, sorumlusu olduğu bir trajedi olarak görmek yerine sanatsal bir idealin başarısı olarak görür fakat o andan itibaren kendi sonunu hazırlamaya başladığının farkında değildir.

Hayatta hem mutluluk hem de acı vardır. Dorian acılarla yüzleşmek yerine onları görmezden gelmeyi seçer. Sibyl’in intiharının ardından Dorian’ın hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesine şaşıran Hallward’a şöyle cevap verir: “Yalnızca sığ insanlar bir duygudan kurtulabilmek için yılların geçmesine ihtiyaç duyar. Hayatının kontrolünü elinde bulunduran biri, kendine kolaylıkla bir mutluluk icat edebileceği gibi acılardan da kolaylıkla kurtulmayı bilir. Kendimi duygularımın insafına bırakmak istemiyorum. Duygularıma hakim olmak, onları kullanmak, onlardan haz almak istiyorum.’’ Bu sözler bize haz odaklı yaşayan Dorian’ın gittikçe canavarlaşacağına dair ipucu verir. Her zaman çevresinde onun fayda sağladığı ya da ondan fayda sağlayan insanlar olan ve bu çatışmalar arasında boğulan ve gerçek ile yapmacığın arasında sıkışan Dorian nihayetinde bir deliye dönüşür.

 Yaşayan Bir Sanat Eseri Olarak Dorian Gray

Oscar Wilde, kitabın ön sözünde: “Sanatçı güzel şeylerin yaratıcısıdır’’ demiştir. Sanat eseri güzelse, o halde Dorian Grayin Basil tarafından portresinin çizilmesi aslında Dorianin kendisinin bir sanat eserine dönüşmesine neden olur. Mucizevi bir şekilde eser gerçeğinin yerini almıştır. Dorian bir sanat eseri gibidir çünkü görünüş olarak son derece etkileyicidir, Basil Hallward’ın onu ilk çizdiği zaman olduğu gibidir, ideal olanıdır, tabloysa gerçek olandır.

Tıpkı Basil’in resme “kendinden çok şey kattığı” gibi Lord Henry de Dorian’a kendinden çok şey katmıştır. Lord Henry’e göre hayat sanat gibi olmalıdır, Basil ise hayatı sanatına yansıtır. Bu iki karakterin hem sanata hem de hayata bakış açıları farklıdır. Lord Henry “Acı çekmek kötüdür, çirkindir karanlıktır” der. Ona göre sanatın ve aynı zamanda hayatın amacı; ahlakî değerleri düşünmeksizin güzelliği yüceltmek ve estetik haz sağlamaktır. Dorian’ı da kendisi gibi düşünmeye sevk ederek ona hedonist bir yaşam biçimi aşılar. Kitapta da yazdığı gibi Dorian onun eseridir. Portre ise, dış güzelliğin yanı sıra insan ruhunu da esere aktarmayı benimseyen Hallward’ın eseridir. Fakat zaman içinde tablo ve gerçeği yer değiştirir. Resimdeki Dorian, yaşayan Dorian olur, onun çürüyen ruhunu tablodaki Dorian taşır. Başka bir değişle artık o tabloda Lord Henry Wotton dokunuşu vardır. Sonuç olarak Hallward ve Wotton iş birliğiyle güzel bir bedende çirkin ruha sahip yaşayan bir eser ortaya çıkar.


Kaynakça:

Wilde, Oscar. Çev. Didar Zeynep Batumlu. Dorian Gray’in P ortresi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017.

A Short Collection of Short Stories by Oscar Wilde. İstanbul: Genç Destek Yayınları,2021.

Baker, Houston A. “A Tragedy of the Artist: The Picture of Dorian Gray.” Nineteenth-Century Fiction, vol. 24, no. 3, 1969, pp. 349–55.

Öne çıkan görsel : Web.

spot_img
Firuze Başol
Firuze Başol
Ege Üniversitesi - İngiliz Dili ve Edebiyatı Bornova Şehir Tiyatrosu

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.