Duino Ağıtları ve Melek İmgelemi

spot_img

Rainer Maria Rilke‘nin on yıl kadar uzun bir sürede yazdığı, şiirin başyapıtlarından biri olarak görülen Duino Ağıtları, Duino Şatosu’nda Ocak 1912 yılında Rilke’nin Birinci Ağıt’ı yazmasıyla başladı. Uzun ve bunalımlı bir sürecin ardından ağıtların yazımı Şubat 1922’de son buldu.

Rilke, ağıtları dilsel açıdan herhangi bir kural gözetmeksizin yazmıştır. Paradoksal bir yapı ile yazılan ağıtlar, kuvvetli imgelerin de bulunmasıyla tek okuyuşta anlamaya açık bir halde değildir. İçinde bulunan çelişkileri, gizil katmanları ve imgeleri çözümlemek için en azından birkaç defa okunması gerekir. Biz de, bu çetrefilli şiirsel felsefeyi irdeleyerek anlamaya çalıştık. Szenen einer Ehe - Kultur in Bremen: Aktuelle Nachrichten - WESER-KURIERAğıtların başında Rilke’nin iki kişiye ithafen yazdığı ölüm ağıtları olan iki Requiem (ağıt) bulunur. Yazılan ilk Requiem’i, Rilke sevgili dostu ressam Paula Modersohn-Becker’in ölümü üzerine yazmıştır. Paula, kızının doğumundan hemen sonra lohusa iken vefat etmişti. Rilke, yakın dostunun erken ve beklenmedik ölümü ile yaşadığı huzursuzluğu yazdığı ağıtlar ile dizginlemeye çalışmıştır. Bu ağıt şairin en derinlikli ve katmanlı yapıtlarından biri olarak görülür.

“Ne kısaydı yaşamın, karşılaştırırsan

oturup kendi geleceğinin çok güçlerini

suskun aşağıya eğdiğin o saatlerle

yeni çocuk tohumu oluşumuna,

yeni bir yazgıydı bu.”

Şair, dostu Paula’nın sanatında yansıttığı kendine özgü biçemini Van Gogh sanatına yakın görür. Paris’te bir süre beraber kaldıkları pansiyonda da Paula, Rilke’nin ünlü portresini yapmıştır.File:Paula Modersohn-Becker 016.jpg - Wikimedia CommonsRequiem’in ikinci bölümü ise genç yaşta intihar eden Wolf Graf Kalckreuth’a ithafen yazılmıştır. Kalckreuth çok yetenekli bir şairdir fakat narin ve zayıf yapısına karşın asker olmayı istemiştir. Mesleğe başladıktan bir süre sonra da intihar eder. Genç şairin adının geçtiği iki eser bulunur. Bu eserlerden biri Baudelaire’in “Kötülük Şiirleri” adlı şiiri iken diğeri Rilke’nin yazdığı bu ağıttır. Rilke, genç şairi hiç tanımamasına rağmen, onun şiirlerini ve çevirilerini okuyup çok etkilenmiş ve kendine yakın görmüştür.

“…iyi işten bir ölüm yapılmıştı derinden, o öz ölüm,

onu yaşadığımız için, bizi öylesine gerekseyen,

ve hiçbir zaman ona daha yakın değiliz burada olduğundan.”

Rilke, ağıtlarında genç yaşta ölen insanlardan övgü ile bahseder. İnsan zihninde yer etmiş ölüm ve zamansal bağ arasındaki ilişkiyi kırmak için örnek teşkil eder.

Duino Ağıtları

Rilke’nin on yılı kapsayan ağıtları yazma süreci aynı zamanda dünyada iç bunalımın, savaşın, hastalık ve ölümlerin yaşandığı Birinci Dünya Savaşı dönemine denk gelir. Bulunduğu dönemin ve ruh halinin de etkisiyle ölüme ve onunla bağlantılı olarak melek imgesine yoğun bir şekilde değinir. Yine bulunduğu dönem gittikçe mekanikleşen, sanayileşen ve insanların benlik algısını yitirmeye başlayıp anlam arayışına girdiği bir dönemdir. Varoluşsal kaygıların gün yüzüne çıktığı bu on yıllık zaman diliminde, insanın yaşamın öğelerine ve özellikle de ölüme karşı, insanın kendi olarak nasıl var olabileceğini irdeler.

Rilke, insanın nesneleşme ve şeyleşme olgusundan uzaklaşarak bilinç dışı alana yönelmesini, nesnelerin kendilerinden ziyade varlıklarıyla ontolojik bağ kurulmasını ifade eder. İnsan zihninin zamansal ve dünyevi algıya takılı kalarak parçalanmışlık ve çelişki ile varlığını sürdürdüğüne değinir. Bu söylemin üzerine Manfred Engel, hayvan ve melek örneklemesi ile (Rilke’nin ağıtlarda ki örneklemeleri üzerine) onların bir bütün içinde ve serbestlikte gerçekten var olduklarını, “hayvan, bilinci olmadığı ve böylece kırılmamış (görünürlükte), fiziksel burada ve şimdide olduğu için, melek, sonsuz bir bilince sahip olduğu ve böylece kırılmamış (görünmez de) var olduğu için” şeklinde ifade eder.Melek imgesi diğer yandan kutsal olanla, tanrısal alanla ilişkili olmayı simgeler. Rilke’nin tasvir ettiği melek görünmez olanı açığa çıkarmayı, onu insan için görünür kılmayı amaçlar çünkü insan somut olana, gözle görülene ve zamana bağlı olmaya meyillidir. Görünmez olan, tamamlanmışlığı ile var olan melek ona korkutucu gelebilir. Bu duygu durumunu birinci ağıtının ilk satırında şu şekilde dile getirir:

“Kim haykırsam duyardı çığlığımı melek

saflarından? Tut ki biri yüreğine aldı beni

apansız: Yok olur giderdim daha güçlü varlığının

önünde. Evet, güzel dediğin yalnız başlangıcıdır

korkunç olanın, anca dayandığımız;

tanrısız onu, çünkü hor görür, umursamaz

bizi yerle bir etmeyi. Her bir melek korkunçtur.”

Rilke, bulunduğumuz yeryüzünü kendi içimizde görülmeze dönüştürmemizin kaçınılmaz olduğunu, halihazırda varoluşumuzun bir parçasıyla bu görülmezde yer aldığımızı söyler.

“Ağıtlar varoluşun bu normunu kurar: bu bilinci güvenceler ve kutlarlar. (…) Ağıtlar’ın meleği, bizim kotardığımız görünenin görünmeze dönüşmesinin, önceden bitirilmiş görünümüdür.”

Bu anlamda insan yeryüzünün dönüştürücüsüdür.

Melek imgelemi üzerine başka görüşler ise şu şekildedir: Dehn ve Kretschmer ağıtların meleğini Nietzsche’nin Ariadne’sine benzer bir simge olarak görürken, Mason ve Günther meleği salt sanatsal bir yaratı olarak düşünürler. Holthusen için melek “insanın gerçekleştirebileceği olanakların projeksiyonundan başka bir şey değildir.”

Ölüm olgusuna da yoğunlukla değinen Rilke, yaşam gibi ölümün de insanın bir parçası olduğunu ifade eder. Nasıl yaşam kendine özgü bir biçimde yaşanmalıysa, ölümde insana özgü olmalıdır -burada sanayileşme ile birbirine benzeyen ölümlere eleştiri vardır- der. Aynı zamanda ölüm ve yaşam arasındaki parçalanamaz bütünlüğü benimseyen ve kabullenen insanın meleğin işaret ettiği üst seviyeye de ulaştığını söyler.

Kaynak: Kızıler, F., Rilke’nin Duino Ağıtları Üzerine Bir “Yakın Okuma”

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.