Hepimiz eşit haklarla doğarız. Üstünlük kurma çabasının bir yanı olarak ise şiddetle tanışırız. Şiddet tek bir alana sığdıramayacağımız bir kavramdır. Fiziksel, duygusal, psikolojik, cinsel ve siber şiddet bu türlerden bazılarıdır. Bu çeşitliliğiyle şiddet, insan hayatını her yönüyle tehdit eden bir olgu haline gelir. Şiddeti önlemenin en etkili yolu bireylerin duygusal zekalarını geliştirmeleridir. Bu beceri, insanlar arasındaki iletişimi güçlendirir ve anlayışlı bir toplum oluşturma yolunda önemli bir adım atmamıza yarar.
Şiddet Eğilimi

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre şiddet; fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması durumudur. Bu tanımı daha özelleştirmek gerekirse; var oluşuna saygı duyulmamasıdır, insani değerleri hiçe sayan kalabalıklarla boğuşmaktır, yalnızca bedeninin değil ruhunun kanamasıdır. Şiddetin duygusal boyutu ihmal edilmeye müsait bir konumdadır. Her saygısızlığa sessiz kaldığımızda, her zorbalığı görmezden geldiğimizde şiddetin normalleşmesine bir adım da biz atmış oluruz. Şiddet; hangi türü yaşanmış olursa olsun, insan haklarını ihlal eder, mağdurlar üzerinde kalıcı etkiler bırakır ve toplumsal huzuru bozar. Şiddetin normalleşmesi, onun kabul edilebilir bir davranış olarak görülmesine ve buna dayalı daha fazla şiddet olayının yaşanmasına yol açabilir.
Şiddet, aile içinde, iş hayatında, akranlar arasında, eğitim hayatında kısacası yaşamın her alanında karşımıza çıkabilmektedir. Mağdur kişi kendini suçlu hissetmeye meyilli olabilir. Yapılanların yanlışlığını kabullenip tam tersi bir karakter inşa edebilir. Bir diğer ihtimal ise ona yapılanın aynısını yapmaya devam eder. Zihnen bu durumu normalleştirir. Geliştirdiğimiz her davranışın daima bir sebebi vardır. Fakat bu durum, hayatta hiç bir şiddetin bahanesi olamaz.
Neden Şiddete Başvururuz?

Psikanalist Erich Fromm’a göre şiddet; dünyayı değiştirme ve dönüştürme amacında olan insanın, bu hedeflerinden alıkoyan zafiyet, kaygı ve yetersizlikler dengesinin bozulmasına yol açar ve kişi dengesizliği onarmaya yöneldiğinde ya güçlü otoriteye boyun eğer ya da yok etmek için saldırganlığı tercih eder.
Şiddet, genellikle öfke gibi güçlü duyguların kontrol edilememesiyle kendini gösterebilmektedir. Kişi kendini tehdit altında hissedebilir veya haksızlığa uğradığını düşünebilir. Bu düşünceleri sağlıklı bir şekilde yönetemediğinde ise istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.
Çocuklukta yaşanan fiziksel, cinsel ya da duygusal şiddet; bireylerin ilerleyen yaşlarda şiddet kullanma olasılığını artırabilir. Kişinin ailesinde veya sosyal çevresinde şiddet gözlemleniyorsa kendi yaşamında da bu eylemin benzerini sergileyebilir. Çocukluk travmaları, bireylerin sağlıklı ilişki kurma becerilerini ve duygusal düzenlemelerini engelleyebilir. Şiddeti bir çeşit sorunla başa çıkma yöntemi olarak kullanabilirler. Bazen ise güç gösterme çabası bu durumları tetikler.
Bazı zihinsel sağlık sorunları, bireylerin kontrolsüz bir şekilde şiddet kullanmasına yol açabilir. Alkol ve madde kullanımı da kontrol kaybına yol açabileceğinden şiddete yönelik davranışlara sebep olabilir. Ayrıca nöropsikolojik faktörler de şiddet eğilimine neden olabilmektedir. Kişi bu davranış kalıbına bir çok sebepten ötürü başvurabilir.
Şiddet Eğiliminde Duygusal Zekanın Yeri

Duygusal zeka kişinin kendi duygularını ve karşısındakinin duygularını anlamasına, yönetebilmesine ve empati kurabilmesine yardımcı olur. Duygusal zekası yüksek olan kişilerin ortak özelliklerinde; hatalarını daha çabuk kabullendiklerini, sorumluluk duygusuyla hareket edebilme becerilerinin gelişmiş olduğunu, duygularını ifade etmede daha başarılı olduklarını, iyi bir dinleyici olduklarını gözlemleyebiliriz. Duygusal farkındalığı düşük olan bir kişi, öfkesini, üzüntüsünü veya başka bir güçlü duyguyu fark edemeyebilir. Bu durum, kişinin duygusal tepkilerini kontrol edememesine ve şiddetli davranışlar sergilemesine yol açabilir. Örneğin, kişi öfkesini anladığında ve bu duyguyla nasıl başa çıkacağını bildiğinde, şiddetli tepkiler verme olasılığı düşer.
Duygusal zeka, duyguları yönetme becerisini de içerir. Duygusal düzenleme yeteneği güçlü olan bireyler; stresli ya da öfkeli durumlarda daha sakin kalabilir, bu da şiddetli davranışların önüne geçer. Duygusal zekası düşük kişiler ise duygusal dürtülerine kapılarak daha kolay öfke patlamaları yaşayabilir ve bu da şiddetli davranışlara yol açabilir. Empati duygusunun amacı karşımızdaki insanı tam anlamıyla anlayabilmektir. Bu yönden eksik insanlar duygusal olarak anlayışlı olamazlar bu da beraberinde acı verici tavırları getirir.
Sağlıklı ilişkiler kuramayan insanların daha gergin ve huzursuz ruh hallerinde olduklarını gözlemleriz. Bu durum dahi duygusal zekayla iç içedir. Çünkü huzurlu ilişkilerin temel dinamiklerinde yapıcı tutumlar vardır. Aksi durumlarda ise şiddetli tepkiler kendini gösterir. Öfke, kontrolü en zor duygulardan biridir. Çünkü içinde acıyı da barındırır. Fakat hayatta hiç bir şey imkansız değildir. Yeter ki çaba gösterelim. Kendimizi bu yönde ne kadar iyi eğitebilirsek sosyal ve kendimizle olan ilişkilerimizde daha olumlu hisleri paylaşabiliriz.
Duygusal Zekamızı Nasıl Geliştirebiliriz?

Gelişimin ilk adımı her zaman farkında olmaktır. Duygularımızın farkında olmalıyız. Negatif hisler içimize düştüğünde önce dinginliği sağlamalı sonrasında ise neden sorusunu kendimize sormayı bilmeliyiz. Bu içsel hesaplaşma, bir çeşit günah keçisi ilan etmenin çok ötesinde olmalıdır. Suçlamayı değil anlamayı seçtiğimizde, kendimiz için yapılabilecek en güzel şeyi yapmış oluruz. Olumsuz duyguları yönetebilmek de en az anlamak kadar önemlidir. Kendimize rahatlayabileceğimiz alanlar açabiliriz. Meditasyon, nefes egzersizleri buna çok güzel örnekler olabilir. Bu alan çok kişiseldir, herkesin rahatlama ve kendiyle kalmaktan çekinmediği dünyasının yolu bambaşka olabilir. Önemli olan keşfetme arzumuzun olmasıdır.
Duygusal zekanın gelişiminde saygı olmazsa olmaz diyebilirim. Kişinin en başta kendine saygı duyması gerekir. Tahammül edip içimize attıklarımız, kırmamak adına kırıldığımız her an kendimizle olan bağımıza zarar vermiş oluyoruz. Epiktetos der ki; “Hayatta ilk kural bir şeylere tahammül edebilmektir ve bu bilgeliğin yarısıdır.” Bu, beni her okuduğumda güçlendiren bir kesittir. Fakat düşünür burada tahammül derken saygısızlığı kastetmez.
Duygusal zekanın gelişiminde yapıcı olmak da önemli özelliklerden biridir. Bunlar pozitif ilişkilerde var olmanın yöntemleridir: Dinginlik ve yapıcılık. Fakat her daim pozitif olamayız. Hayat inişleri ve çıkışlarıyla nam salmıştır. Bu gibi anlarda durup beklemek, zamanın akışına sığınmak kimi zaman iyi gelebilir. Şefkat çok özel bir histir. Herkese merhametliyken kendine vicdansız olan birilerini tanıyorum. Ve bu durum hiç adil değil. Anlayışlı karşılanmayı çevremizdeki herkes kadar biz de hak ediyoruz. Kendimizi bu haktan neden mahrum bırakalım ki? Tüm bunların yanında eğitimin yerini hiç bir şey alamaz. Bu yönde araştırmalar yapmak, sorgulamak ve düşünmek oldukça önemlidir. Çaba harcamak zorundayız çünkü biz buna değeriz.
Kaynakça
“Duygusal Zeka Nedir? Nasıl Anlaşılır?”. Gülay Savaş. Web. Erişim tarihi: 06.01.2025
Ceylan Tuğrul. “Duygusal Zeka”. JournalAgent. Web. Erişim Tarihi: 06.01.2025
“Duygusal Zeka Ve Şiddet”. Dergipark. Web. Erişim Tarihi : 06.01.2025
Öne Çıkarılmış Görsel: pexels.com