Düzen Bozan Sadelik; Will Barnet ve Soyut Dışavurumculuk

spot_img

Ressam Will Barnet bir tür minimalist yaklaşımı benimseyerek Avrupa’da kullanılan disiplinleri Amerikan kültürüne empoze etmiş ve daha gündelik yaşamları bir araya getirmiştir. Will Barnet’ı dönemin ressamlarından bir adım öne taşıyan temiz çizgileri ise ilerleyen dönemlerde onun imzası halini almış ve Ethel Fisher, Emil Milan, Paul Jenkins gibi pek çok sanatçıyı etkilemiştir.

Sanat camiasındaki varlığı 80 yılı kapsayan ressam, bu üretim süreci boyunca birden fazla sanatsal aşamadan geçmiştir. Kendini minimalist olarak adlandırmadan önce sosyal realist, ilerleyen süreçlerde modernist ve sonrasında soyut ekspresyonist olan Barnet ilk çalışmalarında depresyon ile ilişkili olarak daha koyu tonları tercih ederken 1930’ların sonlarına doğru daha canlı renkleri kullanmaya başlamıştır. Art Students League of New York’da okuduğu ve sonrasında okulun matbaası olarak görev aldığı bu yıllara tekabül eden değişim ressamın hayatının da daha canlı bir hal almasına zemin hazırlamıştır. Resimlerindeki bu geçiş dönemin sosyolojik yapısıyla da birebir ilişkilidir. Sanatçının faal olduğu dönemde sanata ve sanatçıya büyük bir özgürlük sunan New York ikinci dünya savaşı ile birlikte popülerlik kazanan soyut dışavurumculuğun merkezi haline gelmiştir. Soyut dışavurumculuk dünyanın ekonomisindeki değişim, sanayileşme ve savaş politikaları karşısında kendiliğinden gelişmiş bir akım olarak görülmüştür. Avrupa’nın aksine soyut dışavurumculuğun Will Barnet’ın yaşadığı lokasyonda popülerlik kazanması da ressamın fikir dünyasını büyük ölçüde beslemiştir.

Kendi hayatından ilham alarak tuvale aktardığı çalışmaları sanatçının her dönem denediği çeşitli tekniklerle birlikte daha zengin bir hal alırken aynı zamanda Avrupa ile Amerikan kültürleri arasında da bir köprü olmayı başarıyordu. Hem kendi döneminin hem de kendisinden sonraki neslin bu minvalde eserlere hayat vermesine olanak sağlayan Barnet 2012 yılında hayata gözlerini yumarken Ulusal Sanat Madalyası ile modern sanatın mihenk taşlarından biri olduğunu tekrar hatırlatmıştır.

“Resim, neredeyse dinsel bir deneyim gibi, devam etmesi gereken bir deneyim. Yaş size daha önce hiç yapmadığınız bazı şeyleri yapma özgürlüğü verir. Hayatınızın her aşamasında harika işler gelebilir.” Sözleriyle hem kendi kariyerindeki geçişlerin değerini hem de resim yapmanın uhrevi bir yanı olduğunu açıklamıştır. Sanat kariyerinde çoğunlukla figürlerin kapalı bir alada olduğunu görürüz. Kapalı alanlardaki figürler – ki bunlar genellikle gündelik yaşamında ressamın gözlemlediği kişilerdir– farklı hayvanlarla birlikte resmedilse de yalnızlığı simgelemektedir. Ressamın kariyerinde sıkça görülen bu tema geç dönem eserlerinde de kendini gösteriyor. Düz, sade bir anlatımı tercih eden sanatçı için mekan, figürleri ön plana çıkartabilecek şekilde belirlenmiş böylelikle figürlerin içinde bulunduğu ruh hali daha iyi bir şekilde yansıtılmıştır.

Sürekli değişim içerisinde olan sanatçı 1960’ların sonlarına doğru daha figüratif çalışmalara hayat vermeye başlamıştır. Başlangıçta depresif ve karanlık olan eserleri ikinci evliliği ile birlikte daha sakin bir hal almıştır. Kişisel hayatın değişmesi ve iç huzura ermesi sanatçıda daha ahenkli kompozisyonlara ilham kaynağı olduğundan geç dönem üretimleri de bu bağlamda sakinlik barındırmaktadır.

KAYNAKÇA

https://www.picassomio.com/WillBarnet.html

Batur, E. (1995). Sanat Dünyamız, Avant-garde 1945-1995 Son Yarım Yüzyılın
Sanat Akımları, Bahar 1995, İstanbul.
Murray,C. (2012). Yirminci Yüzyılda sanatı Okuyanlar. (çev. S.Öncü). 2.Baskı.
İstanbul. Sel Yayınları
spot_img
Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.