Ebussuud Efendi’nin Cadı Fetvaları Işığında Vampirler

Editör:
Mehmet Samet Acar
spot_img

15.-18. yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde folklorik “Cadı İnancı” nam salmıştı. Bu, Rum tebaasına ek olarak o coğrafyadaki Müslümanların da haberdar olduğu bir inanıştı ve cadıları ortadan kaldıran ilk fetvayı veren becerikliliği ve kendini siyasete olan uzaklığıyla tanımlayan Ebussuud Efendi “Muallim-i Sânî, Hoca Çelebi” gibi unvanlarla anılır.

Ebussuud Efendi Kimdir?

Vampir Avlama Kiti Britannica

Osmanlının ilk cadı fetvasını veren Mehmed Ebussuud Efendi, 1490-1574 yılları arasında yaşamış bir Osmanlı kazaskeri ve şeyhülislamıdır. Aynı zamanda müfessir ve fakih‘tir. 2.Bayezid, Yavuz Sultan Selim, Kanuni, 2.Selim, 3.Murad ve 3.Mehmed‘in dönemlerinde yaşamıştır.

Şeyhülislamlık görevine ise Kanuni tarafından getirilmiştir. 28 yıl bu görevi üstlenmiş ve görevi boyunca içinde cadılık olmak üzere birçok fetva vermiştir. Sosyal kurallar ve ihtiyaçlar kendini gösterince mezhepteki görüşlerden feragat edip sosyal şartlara ve ihtiyaçlara uygun çözüm arayışlarına girmiştir. Bu yüzden “cadılık” konulu fetvalarında mezhebi temele almamış tamamen halkı korkutmayacak ve isyana sevk etmeyecek şekilde halletmeye çalışmıştır hatta tek cadılık ile kalmayıp, kahve içmenin günah olmadığı, gölge oyununun yasal olduğuna fetva vermesi gibi. Fetvalar soru cevap şeklinde oluşturulur. Halkın derdi, sıkıntısı olunca şeyhülislama gidip anlatılır. Şeyhülislam da içlerini rahatlatacak birtakım cevaplar vermeye çalışırdı. Bu cevaplar tek kelimelik de olabiliyordu.

Mehmed Ebussuud Efendi’nin cadılık hakkında toplamda üç fetvası bulunur. İlk fetvasında bu olayın gerçekliğini kabul etmiş ve hayret içinde olduğunu belirtip bu sorunun Müslüman olmayanların sorunu olduğunu söylemiş sonraki iki fetvasında neler yapılacağını anlatmıştır. İlk başlarda Müslüman cesetler üzerinde vampir yok etme ritüelini kabul etmemiştir ileriki fetvalarında bu düşüncesi değişmiştir.

Çoğu Amerikan yapımı modern eserlerde yer alan stereotipik vampirleri etkisiz hâle getirmek için onlara kazık saplamak gerektiği bilinmektedir. Bu durum, bu eserlerden çok daha eskilere dayanan Balkan ve Osmanlı halk inancında yaygın olan vampir olgusuna oldukça benzemekte zira Ebusuud Efendi, Selanik‘te gerçekleşen bir vampir vakası üzerine verdiği fetvada şunları belirtmekte: “Olayın olduğu gün mezara gidip önce ıslak bir kazıkla kalbine ulaşacak şekilde yere çaksınlar, beklenendir ki ölü defedilsin. Eğer olmazsa, teninde kızıllaşma olursa başını kesip ayağının olduğu yere atsınlar. Hala bu aşamalar sonucu bile ortadan kaldırılamamışsa, cesedi çıkarıp ateşte yaksınlar.” (Yaltırık, 205)

Ebussuud Efendi, halkta oluşan korku ve buna bağlı o bölgede oluşabilecek göçe engel olmak amaçlı İslamiyet ile çakışan fetvalar ortaya koydu ve ceset yakma ritüelinin İslamiyet’in erken dönemlerinden beri süregeldiğini öne sürdü. Fakat ceset yakmak ya da yakarak insan öldürmek İslamiyet geleneği değildir, hatta Peygamber’in de bu konuda kesin ve net olumsuz görüşleri vardır ancak Ebussuud Efendi’nin hukuki dayanakları vardı ve ceset yakmayı İslam geleneği olarak öne sürmesi biraz halkın içini rahatlatmak biraz da vampirleri yok edebilecek bir şeyin olduğuna inandırmak amaçlı olabilir.

Faramarz Şehnâmede iblislerin şahını öldürürken Wikimedia

Ebussuud Efendi bu fetvayı halk korkup kendisine çare istemeye gelince vermiştir çünkü kendisi de ne yapması gerektiğini tam olarak bilmiyordu. Dinî kitaplarda bununla ilgili yazı yoktur ve bu yüzden Osmanlı yönetimi cadı tanıtıcı, cadıcılar denen bir bakıma günümüz filmlerinde kullanılan ismiyle  “vampir avcıları”ndan yardım istemiştir. Hatta Müslüman vakasına Hristiyan avcı, Hristiyan’ınkine de Müslüman avcı bakarmış.

Osmanlı’da yaşanan ilk vakada cadı olduğu iddia edilen kişi Bıyıklı Ali‘dir. Miladi takvime göre 1698-99 yıllarında Edirne’de yaşandığı yazılmaktadır. Halk korku içindedir ve durumun çözülmesi için dönemin Edirne kadısına başvurmuşlardır, kadının Ebussuud Efendi’nin fetvalarından haberi vardır ancak yazılı bir metin bulunmadığı için ne yapacağını bilemeyerek merkezden yardım istemiştir. Hükümet merkezi doğal olarak halkın korkusunun giderilmesini sağlayacak cevaplar vermiştir. Çözüm kesin ve nettir, önce mezarı açıp cesedi tespit etmek sonra bilirkişiler yardımı ile gerekeni yapmak. Bıyıklı Ali vakasının sonucuyla ilgili bilgi bulunamamıştır.

Kitab Al Bulhan İnternet Archive Page 76

Aynı dönem Edirne’deki ikinci vakada; cadı olduğu iddia edilen üç ay önce ölmüş bir kadının mezarında cadı alametleri görülmesi üzerine dört kadının ve bilirkişinin şahitliğinde mezar açıldığında cesedin bozulmadığını ve renginin kızıllaştığını tespit etmişlerdir. Bu durum sonucunda merkez, halkın korkusu artmadan gerekenin yapılmasını emretmiştir. Buradan da görüyoruz ki bu doğaüstü olaylar halk nezdinde oldukça ciddiydi ve Osmanlı Devleti’nde uzun süre resmiliğini korudu.

Kayıtlara geçmiş tek ve en son yaşanan “cadı vakası” 1833 yılında Bulgaristan’ın Tırnova şehrinde yaşanmış ve haberi Takvim-i Vekayi‘nin 69. sayısında yayımlanmıştır. Tırnova Kadısı Ahmet Şükrü Efendi hükümet merkezine gönderdiği mektupta: “Tırnova’da cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanıp, erzak namına ne varsa; un, yağ, şeker, bal gibi şeyleri birbirine katıp içlerine bazen toprak bile karıştırıyorlar. Evlerin içlerine girerek yüklüklerdeki yorgan, şilte, yastık ve bohçaları didikleyip açıyorlar. Zaman zaman insanların üzerine taş, toprak, çanak çömlek attıkları halde kimse bir şey görmüyor. Birkaç erkek ve kadının da üstüne saldırdılar. Bunlara sorduğumuzda, ‘Sanki üzerimize manda çöktü sandık!’ dediler ama bir şey görmemişlerdi. Bu sebeple birçok mahalle sakini evlerini başka yerlere taşımak zorunda kaldılar. Halk, en sonunda bunun cadı işi olduğuna karar verdi.” 

Hazar Denizi Canavarı Wikimedia

Bunun üzerine cadıları avlaması için merkezce kiralanan Cadıcı Nikola olarak tanınan Rumelili bir Hristiyan askeri, vakanın yaşandığı yere gönderildi. İki eski yeniçeriye ait mezar bulunur. Bunlar belli kesime göre yakılmalıdır çünkü zamanında gasp, hırsızlık gibi kötülükler yapmış yeniçerilerdir ve yakılmaları Ebussuud Efendi’nin fetvasına uygundur.

İlber Ortaylı’nın ise “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” adlı eserine göre bu olayın 2.Mahmud’un Yeniçeri Ocağını kaldırmasından sonra gerçekleşmesindeki asıl amaç halkı yeniçerilerden nefret ettirmek ve bu olay devletin anti-yeniçeri ideolojisi maksatlı olabilir.

Cadı-Göç İlişkisi

WikiTarih Eski Osmanlı Haritası

17.yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Avrupa’sında, bitmek bilmeyen cadı olayları yüzünden halk artık korkudan yerlerinde duramaz hale gelmiş, özellikle son yaşanan Tırnova hadisesinden sonra halk kuzeye taşınmaya başlamış. Vergilerin fazlalığı can ve mal güvensizliği de eklenince yaşanan bu durumlar onları korkutmuştur. Osmanlı’da yaşanan cadı vakalarının tümü göç ile sonuçlanmamıştır ve her vakada devletin mezarların açılmasına izin vermesi, göçleri engellemede etkili olmuştur.

Osmanlı’da Vampir inanışının coğrafi yayılım alanı Balkanlar, Trakya, Karadeniz kıyıları, Güney Kafkasya, Ege kıyıları ve adalarıdır. Yani onlarca din, yüzlerce mezhep ve etnik halkların buluştuğu bu bölgelerde Rum Ortodokslar, Katolikler ve Müslümanlar yaşamaktaydı. 16. ve 17. yüzyıllarda artan dinî merkezileşme politikaları, vampirlerle ilgili halkın inanışı ve değerlendirmesinde belirleyici rol oynamıştır. Çünkü “ölümden sonra mezarda vücudun bozulmaması” Hristiyanlıkta “ermişlik, kamil insan” anlamlarına gelir. İslamiyet’te ise, ölenin yaşarken kötülükler yaptığı ve bu yüzden kabir azabı çektiğine yorulur. Ayrıca, cesetleri yakmak, Hristiyanlara göre ermiş kişiye saygısızlık yapılacağı anlamına gelirken İslamiyet’e göreyse aykırı ve din dışı olacağı düşüncesi hakimdi ta ki Ebussuud Efendi’nin fetvasına kadar. Vampir/cadı meselesinin Osmanlı’da üç yüz küsür sene boyunca sürmesinin nedeni belki de budur.

Cadı ve Diğer Varyantları

Öncelikle “cadı” Rumeli’deki İslam alemine özgü bir sözdür ve etimolojik olarak Pehlevice “jadug“tan Farsçaya “cadu” olarak geçmiştir. “Drakula, vampir, vrykolakas, meçkey, strigoi, obur, upir, sehhar” gibi diğer isimlerle hemen hemen aynı anlama sahiptir.

Slavist Franz Miklosich‘in “vampir” kelimesinin “upir” kelimesinden geldiğini ve bu kelimenin Slav asıllı olduğunu savunan hipotezi vardır. Aynı şekilde “upir” kelimesinin Tatarca’dan Slavcaya geçtiğini savunan kaynaklarda mevcuttur. Kaynaklarda “upir”i ilk kez 11. yüzyılda eski Doğu Slavcasıyla yazılmış “Aziz Grigoriy’in Lafzı” adlı pagan inanışlarını eleştiren dini metinde görüyoruz ve “upir”den pagan inanışı olarak bahsediliyor. Diğer isimlendirmelerde ise “obur-obır”, Gagavuzya ve Kırım Tatarları arasında kullanılır. “Gulyabani, hortlak, karakoncolos” gibi daha tanıdık isimler de Anadolu ve Azerbaycan sahasında mevcuttur. Kaynaklarda Cadıların mezardan hortlayan ölüler oldukları nitelendiriliyor. Vampir ise onun batıdaki karşılığıdır.

Evliya Çelebi’nin “Uyuz”u

Seyahatnâmenin 1895 basımı kapakları 7 Cilt Wikimedia

Vampir konusuna eserinde çok gerçekçi işleyen Evliya Çelebi “Seyahatname”sinin yedinci cildinde rastlıyoruz. 1666 yılında, Karakoncolos gecesinde, Kafkasya‘daki Çerkes-Abhaz cadılarının Obur Dağı‘nda buluşup sonra sabaha kadar yaşanan gökteki çekişmelerini anlatır. Evliya Çelebi, eserinde vampirlik durumunu “uyuzluk” olarak adlandırır. Seyahatnameye göre Kafkas ülkesi vebanın ulaşmadığı bölgedir ve bundan dolayı Karakoncolos gecesinde uyuzlar uyuzluklarını yok etmek için insan kanı içerler fakat bir değişim olmaz gözleri yine kan çanağıdır. Kanı içilip sonucunda hastalanan kişinin akrabaları onu öldüren “uyuz”un ya da genel tabiriyle “vampir”in mezarını arayıp bulması için vampir avcısından belli bir para karşılığında yardım isterler. Mezarı bulunca cesedin bozulmamış olup gözlerinin de kanlı olduğunu gördüklerinde cesedin göbeğine kazık çakarlar, sonrasında bir başka ruh tarafından ele geçirilmesin diye cesedi yakarlar. Evliya Çelebinin anlatımıyla kanı içilen kişi de iyileşir. Eğer kanı içilen kişi günler içinde iyileşmezse ve gözleri kanlanmaya başlamışsa genellikle tanıdıkları üç gün üç gece zincire vururlarmış. Evliya, bu durumla alakalı “Bu uyuz derdi hakikaten vebadan berbattır. Moskova’da, Leh ve Çek’te olağandır, vesselam.” demiştir. (Dülger, 123-4)

Aydınlanma Süreci

St Francis Borgia Helping a Dying Impenitent

Batı Avrupa, aydınlanma sürecine girmiş, rasyonel düşünce kök salmaya başlamış, bilimsel devrimler gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda geçmişteki cadı avı özellikle Batı Avrupa için utanç verici duruma gelmeye başlamıştır. Papa 14.Benedikt‘e göre “delilik” ve “beyin hasarı” alametiydi. Rum Ortodoks Kilisesiyse Karşı-Reform Katolik Kilisesi tarafından “pagan gelenekleri sorumsuzca Hristiyanlığa sirayet ettirmek”le suçlanıyordu. Bununla beraber Batı Avrupa, Doğu Avrupa’daki bu “vampir” inancına şaşırma ve küçümseme ile birlikte bu “Aydınlanmamış Öteki”yi suçlamalı ve geçmişin hurafelerinin sonucunda onların ilkel davranışlarını kamuoyuna yansıtmalılardı. Aydınlanmayla beraber Batı Avrupa bilim alanında ilerlerken Doğu Avrupa ise hala vampirlere inanıyordu.

Fransız filozof Voltaire, Felsefe Sözlüğü‘nde vampir sözcüğüne yer vermiştir. Filozof bir süre Avrupa’nın gündemini meşgul etmiş hayali yaratıklar olarak tanımlıyordu. Vampirlerin gerçek olduğuna inanan ve bunun için ciddi tartışmalar yapanları alaycı bir üslupla eleştiriyordu. Asıl iş adamları ve bankerlerin kan emici olduklarını söylüyordu. Bu inanışın kökeninin Aristotales, Platon ya da Epikür‘den ziyade Ortodoks Yunanların hurafeleri olduğunu öne sürüyordu. Voltaire’den bir yüzyıl sonra Karl Marx‘ın Das Capital (1867) adlı eserinde en önemli noktanın vampir metaforu olduğu düşüncesine sahip kaynaklar vardır.

Deniz Canavarı Wikimedia

Türk edebiyat tarihinde önemli şahsiyet ve aynı zamanda çok dilli olan Şemseddin Sami de vampir inancını, aydınlanmacı bir dille Voltaire’e benzer şekilde eleştirmiştir. Kamûs-ı Türkî‘de (1899) cadının, sıradan halkın cahilce inanışı olduğunu söylemiş ve eserinde cadının ilk anlamını “büyücü kadın” olarak vermiştir. Aydınların kinayeleriyle ve gazetelerin de yardımıyla vampirler gündelik dile girmiştir.

18. yüzyılda Büyük Vampir Salgını Çılgınlığı sonrasında 19. yüzyılda Tolstoy, Goethe, Bram Stoker, Le Fanu gibi büyük yazarların eserlerinde kurgusal vampire yani cadıya yer vermeye başlaması ve 20. yüzyılla popülerleşen vampir konulu sinema filmleri oluşturulmuştur.

Taberî İblis Tarafından Gözlenen Adem ve Melekler Wikimedia

Bram Stoker‘ın Kont Drakula karakterini tasarlarken kullandığı kaynağın Eflak Prensi 3.Vlad, namı diğer Kazıklı Voyvoda olduğu zannedilir. Bunun aksine Bram Stoker, Macar Dil bilimci Vambery‘nin yardımı ile Çerkes-Abhaz oburlarının anlatıldığı Evliya Çelebi’nin Seyhatnamesinden ve Orta Çağ Avrupa Osmanlısındaki “folklorik cadı” söylencelerinden yardım almışlardır. Macar Dil bilimci olmasının yanı sıra Türkolog ünvanıyla da bilinen Armin Vambery (1832-1913) Evliya Çelebi Seyehatnamesinin altıncı cildinin önsözünü yazmıştır.

Kaynakça

Kırgi, Salim Fikret, “Osmanlı Vampirleri” İstanbul: İletişim, 2022.

Aycibin, Zeynep, “Osmanlı Devleti’nde Cadılar Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Osmanlı tarihi Araştırma Ve Uygulama Merkezi Dergisi,  Ankara, 2008.

Yaltırık, Berk, “Türk Kültüründe Hortlak-Cadı inanışları”, 2013.

User, Hatice Şirin, “VAMPİR” , Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten , TDK Yayınları, Ankara, 2010.

Ebussuud Efendi, İslam Ansiklopedisi.

Koçu, Reşat Ekrem, “Tarihimizde Garip Vakalar” İstanbul: Varlık, 1971.

Elif Dülger, “Evliya Çelebi Seyahatnamesi`ndeki Büyü, Sihir ve Falın Halkbilimi Açısından
Değerlendirilmesi”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Konya 2006, s. 123-124.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.