Okuduğunuz bir romanda ya da şiirde, tiyatro eserinde kişiliğinizden izler bulduğunuz oldu mu? Satırlar arasında ne kadar da bana benziyor dediğiniz anlara mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Kitap sayfalarını karıştırırken kendi benliğimizde gezintilere çıkıp dışarıdan bir gözle içimize yöneliriz. Edebiyat bizlere kimliğimizi bulmada yeni yollar gösterirken, oluşturduğu karakterler ile kültürel değerleri yansıtır.
Kimlik Arayışı: Kendini Bulmak
Doğduğumuz andan itibaren kimliğimize dair bulgular şekillenmeye başlar. Hayatımızdaki kişiler, ailemiz, arkadaşlarımız bizlere kimliğimize dair şeyler söyler. Oradan buradan duyduğumuz şeyler kimliğimiz hakkında bilgi verse de insan hep kimliğini arar, ipuçları yakalamaya çalışır, izler arar. Kimlik; bir bireyin sadece kendine ait olan nitelikleri, özellikleridir. Kişinin belli bir kimse olabilmesini sağlayan koşullar kişiliğine ilişkin özelliklerin tümüdür.
Sosyal bir varlık olarak insan içine doğduğu aile ve çevresi ile etkileşim halindedir. Yaşamını etkileşim içinde sürdürür, türlü ilişkiler içerisinde bulunur. Toplumda var olduğu süreçte türlü kimlikler kazanır, farklı rollere bürünür. Bu süreçte kim olduğunu, ne yaptığını, hangi tarafta durduğunu sürekli irdeler. Gerçek benliğindeki kimliğini bulmaya çalışır. Kendini ararken edebiyat türlü ipuçlarını kişiye sunar. Kişi de kimliğindeki yansımaları edebiyat sayesinde görebilir.
Kimliğimizi Bulmada Edebiyatın Rolü
Edebiyat insanın elinden çıkmış yine insana ve topluma yönelik yazılan, hissedilen, kurgulanan kısacası hayatımızdaki yeri yadsınamaz sanat dalıdır. Okuduklarımız bizlere türlü duyguların deneyimlenmesine olanak verir. Yazarların, şairlerin bakış açısıyla, kurguladıkları yaşamla bizler de farklı şeyler görür ve deneyimleme şansını elde ederiz. Kişi kimliğini ararken okuduklarıyla birlikte hayatından izler bulabilir. Kimlik arayışına bilinçli bir şekilde çıkılmamış olsa bile kişi bir şekilde bunu yapar ve edebiyat sayesinde okuduklarıyla farklı bir bilince ulaşır.
” Tek başına acı her zaman yeterli olmaz. İnsanoğlu kimi zaman, acıya hatta en ölümcül acıya bile dayanabilir. Ama herkesin asla dayanamayacağı, aklından geçirmek bile istemeyeceği bir şey mutlaka vardır. Burada cesaret ya da korkaklık söz konusu değildir.”
İnsanların aklından geçirmek istemediklerini gözler önüne seren edebiyat, kişiye bilinmeyen yönlerini öğretir. Her zaman kendini aramakta olan insan kendi gerçekliğine farklı bir boyut kazandırır. George Orwel‘ın 1984 adlı kitabında sunduğu gibi kişi korktuğu için değil görmediği için gerçekliğe ulaşamayabilir. Edebiyat ise gönle ve ruha dokunduğu için kimliğimize dair arayışlarımıza yardımcı olur.
Kültürel Kimliklerin Edebiyata Yansıması
Her eser yazıldığı döneme ve topluma ait izler taşır. Edebiyatın kişilerin duygu, düşünce ve deneyimlerini dile getiren, kişilerin kültürel kimliklerini anlamamıza olanak veren yönleri vardır. Bu yönle birlikte topluma kazandırılmış, öğretilmiş birçok kültürel değer, kişilik özelliği vardır. Örneğin Tanzimat dönemi, Servet-i Fünun dönemi, Milli Edebiyat döneminde yazılan romanlar, şiirler dönemin anlaşılmasına önayak olmuştur.
Milli Edebiyat döneminde yazılan Yaban adlı eserde milli bilinç aşılanırken memleketin en ücra köylerinden birine gitmiş olan okumuş, aydın birinin yaşadıkları anlatılır. Burada karakter bir aydının kendini diğerlerinden nasıl ayrıştırdığına, onlardan farklı olarak ne hissettiğine tanık oluruz. Bir aydın, sadece okuduklarıyla ve kendini geliştirmesiyle yaşadığı toplumun algısını, yaşayış biçimini, yaşam koşullarını değiştiremez. İçine girip kollarını sıvaması yeri geldiğinde de eline süpürge alıp pislikleri temizlemesi gerekir.
Çalıkuşu kitabında aydın bir öğretmen olan Feride‘den nasıl bir öğretmen olunması gerektiğini , köy yaşamında tek başına nasıl adımlar atılması gerektiğini, sevgi dolu kalbiyle öğrencilerine nasıl iyi geldiğini görürüz. Bir karakter sayesinde özverili, zorlu yaşam koşulları karşısında dimdik ayakta durabilen, idealist bir öğretmeni benimser, uzaklarda da olsa bir öğretmenin birilerinin kalbine dokunmasına şahit oluruz.
” Saçlarım birer birer ağarıncaya kadar başkalarının çocuklarına, onların saadetlerine kendimi vakfetmek artık beni korkutmuyor. İki sene evvel bir sonbahar akşamı gönlümün içinde öldürülen küçüklerin boş yerini başkalarının çocuklarına verdim.”
Bir eserde yazar karakterine can verirken onun nasıl bir kişi olacağını ve okuruna ne kazandıracağını bilir. Canlandırdığı karakterin içsel dünyasını, benliğini, kişiliğini yansıtır. Okuyucuya kazandırmaya çalıştığı, irdelediği bir yön mutlaka vardır. İster bir anne, ister öğrenci, ister bir doktor, polis veya başka bir rolde olsun kişinin kimliğinde farklı boyutların varlığını, insan olarak farklı yapıların ve gerçekliklerin varlığını görmemize önayak olur. Yaşamda var olan ama çok içine girmediğimiz uzaktan gördüğümüz, önyargılarımızın olduğu kişiliklerin edebiyat sayesinde farkına varabilir, empati kurarak bu kişileri anlayabiliriz.
Edebiyat ve insanla kurduğu bağ ile kimliğimizi bulma yolunda büyük adımlar atabilir, kültürel anlamda var olan karakterlerin benliğimizi geliştirmedeki katkısını görebiliriz.
Kaynakça
Faruk Uğurlu, “Bir Edebiyat Bakışı”, Kurgu Dergisi,https://dergipark.org.tr/
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban, İletişim yayınları, 2004
Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu, İnkılap yayınları, 2007
George Orwel, 1984, Can yayınları,2019