Edebiyat insanın ruh dünyasının yansıması olarak insanı topluma anlatır. Psikoloji, insanın ruh dünyasının ve zihinsel süreçlerin araştırılarak sorun tespiti ve sorunun çözümlenmesine yönelik bilimsel içerikler ortaya koyar. İki alanın da ortak noktası insandır. Edebiyat birçok bilim ve sanat dalıyla ilişki içerisinde bulunur. Bu ilişkiler insanı insana ve topluma anlatmak içindir. Edebiyat, insanı anlamak için insan zihnini inceleyen ve ruh bilimi olarak da bilinen psikoloji ile ilişki kurmaktadır.
Edebiyat ve psikoloji insanı anlama ve insanı anlatma bakımından birbirini besleyen ve güçlendiren alanlardır. Her iki taraf birbirinden güç alarak insanı insana derinlemesine anlatır. Psikolojinin edebiyata yansıması ile psikolojik tahliller, ruh çözümlemeleri, bilinç akışı gibi olgular hikâye, roman ve şiirlerde kendine yer bulur.
İnsanı Anlamak
İnsan; düşünme ve mantık kurabilme yeteneğine sahip, duyguları olan ve bu duyguları yansıtabilen bir canlıdır. Hem psikolojik hem biyolojik bir varlıktır. İnsanın fizyolojik bütünlüğü yanında duygusal tarafı da vardır. Sürekli olarak gelişen ve değişen yapısı ile her anlayış veya kurama yenileri eklenir. Bireysel farklılıkları, huy, karakter özellikleri, motivasyonu, kendini anlayış biçimi gibi özellikler insan doğasının temellerini oluşturur. Doğal olarak tek bir kuram veya anlayışla insanın açıklanması, davranışlarının altında yatan nedenlerin açıklanması zordur.
Psikoloji ve edebiyatın merkezinde insan ve insan ilişkileri vardır. Psikoloji ile kişinin mevcut durumu, geçmişi, kaygıları, ruh bilinci ve duyguları derinlemesine incelenir. Edebiyat da insanı insana anlatırken psikolojik süreç ve argümanlardan yararlanır; estetik ve incelikle kişilere, topluma aktarır. Her bir yazarın kendi gerçeklik algısını düşündüğümüzde insana dair ortaya çıkan farklı boyutlar, insanı anlamamıza yardımcı olur. Ruh biliminin topluma aktarılırken edebiyatla ilişki içinde olması ile kişinin bunları öğrenirken zevk alması sağlanır.
Psikolojinin Toplumdaki Yeri
İnsanları, canlıları ve kendimizi anlamak için çok önemli bir alan olan psikoloji sayesinde insanlara nasıl yaklaşacağımızı, empati kurmayı, kendimizi tanımayı ve ihtiyaçlarımızı bilebiliriz. Günlük hayatta karşılaştığımız sorunları psikoloji biliminden edindiğimiz bilgileri kullanarak çözüme kavuşturabiliriz.
Psikoloji, edebiyatımıza ilk olarak Mehmet Rauf‘un Eylül adlı eseriyle girmiştir. Ruh tahlillerine, kişinin psikolojik süreçlerine yer veren bu eser edebiyatımıza yeni bir bakış kazandırmıştır.
“Dünyada huzur ve rahatın hep düşüncelerden doğduğunu görüp kendini üzen şeylerin de hep kendi muhayyilesinin, kendi tercihlerinin icadı olduğunu düşünerek kendine, ruhuna karşı bir şey yapamadığından, kendini iyileştirmek için bir çare bulamadığından deliren bir öfke ve kızgınlık hissediyordu.”
Edebiyatın psikoloji ile ilişkisi psikolojiye dair farkındalığı artırmıştır. Kişiye kendisinden, hayatından bir şeyler sunan psikolojik eserler sayesinde kişilerin yaşama bakışı değişmiştir. Dünyanın birçok yerinden insanların duygu ve düşüncelerine ulaşabilmemize olanak veren edebiyat, psikolojiye dair farklı bakışlar geliştirmemize yardımcı olmuştur. Edebiyat; duygu yüklü mısraların, satırların arasında kendimizden bir şeyler bulmamıza ve empati geliştirmemizde bizlere kaynak oluşturur.
Psikolojik romanlarda olayların nedenleri, sonuçların kişideki ruhsal değişimleri üzerinde yoğunlaşılır. Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Yalnızız, Araba Sevdası gibi eserlerimiz monolog, bilinç akışı vb. psikolojik tahlillere dair tekniklerin kullanıldığı eserlerimizdir.
“Benim için anlatmak, açıklamak, ancak kelimelerin anlamını değiştirmekle mümkün olacak galiba. Ben o yıllarda kelimelerin anlamlarını doğru dürüst bilmiyordum bile. Zaten hiçbir zaman kelimelerin anlamını doğru dürüst bilemedim. Her zaman kelimelerin, cümlelerin insanın üstüne bir mızrak gibi saldıran düşüncelerin bunaltıcı baskısını duydum. En iyisi kendinle konuşacaksın, kendine yorumlayacaksın okuduklarını.”
Oğuz Atay‘ın Tutunamayanlar adlı eserinden alınmış bu yazı gibi karakterin ruhunun derinliklerine tanık olabilir, onu anlama adına yeni düşünceler geliştirebilir ve empati kurabiliriz. Psikoloji biliminin toplumdaki yeri özellikle edebiyatla kurduğu ilişki, toplum adına çok değerli ve vazgeçilmezdir.
Edebiyat ve Farkındalık
Psikolojik romanların iki türlü anlatım şekli vardır. Birincisi romanlarda psikolojik terimler kullanılır ve olay örgüsü ile kurgu eklenir. İkincisi ise kahramanların psikolojik yapıları üstünde durulur. Böylece okur, psikolojik romanlardan psikolojiye dair hem terimsel hem bireysel olarak empati kurabilir ve bundan faydalanabilir. Bu tür romanlar kişiye kendisi hakkında bilgi verir ve farkındalığını artırır. Edebiyat ve psikolojinin işbirliği sayesinde ruhumuza, benliğimize, çevremizdekilere dair faydalı şeyler öğrenebiliriz.
“Evet. Belki de varlıklarından şüphe ettiğim bütün duygular içimde ama onları uyandıracak olanlar ortada yok. Belki ben de normal bir insanım ama ilgilendiklerim ne bu dünya üzerinde ne de bu yüzyılda.”
Hakan Günday‘ın Kinyas ve Kayra adlı kitabından aldığımız bu alıntı gibi sözlerin dile gelmediği, duyguların anlatılamadığı zamanlarda edebiyat sesimiz, gücümüz olur ve dökülür dudaklarımızdan ya da yazarların kaleminden. Farkında olamadığımız güzellikler, duygular edebiyat sayesinde karşımıza çıkar. Bizleri tılsımlı dünyasında gezdirirken gerçeği tokat gibi yüzümüze vurur. Bunu yaparken bir satırda ağlatabilir, kitabın bittiği yerde duvarı boş boş izlettirebilir. Edebiyat farkındalığımızı geliştirme bakımından bizlere farklı dünyaların kapılarını açar.