Edip Cansever, edebi kişiliğinin ardında babasından kalan Kapalıçarşı dükkanında ticaret yapan bir esnaf, diyalektik materyalizmi savunan bir düşünür, iki evlat babası, öğrenme merakı içinde yaşayan, kendini tutumlu olarak tanımlayan bir şairdir. Kapalıçarşı yangınının ardından asma katlı bir başka dükkana geçen Cansever, hayatına anlam kazandıracak şiirlerini burada yazmaya başladı. Otuz yılını geçirdiği Kapalıçarşı’da şiir uğraşını elinden bırakmadı, bu yıllar içinde tam dokuz şiir kitabı yayımlandı.
Biz onu Türk edebiyatının yenilikçi, aydına seslenen sesi olan İkinci Yeni şiiri ile tanıyıp sevdik. Cesareti, yenilik ve olağanüstülüğü öğrendiğimiz şairlerden belki de birinci sırada gelenidir Edip Cansever. Hayatına sığdırdığı sayısız tema olsa da bu yazıda şiirleri arasından 5 farklı temaya yer verdik.
Yalnızlık

Yaşadım yeni zaman içinde
Bol yıldızlı gecelerde sevdalandım
Bahar derdinden başka,
Ekmek karnesiz
Parasız,
Portakalsız kaldım.
Hatta ikinci cihan harbinden beri,
Bir de yalnızlık derdim var.
(Yeni Zaman, Edip Cansever)
Edip Cansever şiirlerinde yalnızlık, bir temadan çok olgu olarak çıkar karşımıza. Belki de her şiirinde rastladığımız açıktan açığa temayı sezdirmeme özelliği yalnızlık için de geçerlidir. Öyledir ki Cansever için yalnızlık, kendini nihilizme bırakan bir duygudur. Yalnızlığı zaman zaman ona diretilen bir zorunluluk, bazen de kendi kararı olarak görür Cansever. Bu tutumu beni onun şiirlerine daha da bağlayan faktördür aynı zamanda. Ani sezişlerin aksine şiirlerini bir solukta okuyup bitirmenin ardından beni düşündürür. Yalnızlık ise onun içine işlemiş bir teklik olarak karşımıza çıkar. Yalnızlığın konusunu açmadığı şiirlerinde dahi hissedilen soğukluk yalnızlığı getirir aklımıza. Dahası, hissettirir kendini yalnızlık, yarım kalmışlığın sebebidir belki de…
Bir kişi bile değilim yalnızlıktan
Gözlerim ormanlara asılı
(Ben Bu Kadar Değilim, Edip Cansever)
Aldanış

(…)
Düşün bir neydin ne oldun
Soyluyum dedin bizi yenlerimize baktırdın
Çalışın dedin bütün gün çalışmıştık
Yürüyün dedin yürümek değildi de neydi bu
Yüzüne baktık aldanmışız
Sen kiiiim
Hoşaftan anlamak kim
(Hoşaf, Edip Cansever)
Edip Cansever, özellikle diyalektik materyalist mantığa ve felsefeye, başta insan anlayışı olmak üzere, var olanı değiştirme ve dönüştürme gücü gibi pek çok noktaya inanan bir kişidir. Bunun yanında o, insanın burada iken var olması gerektiğe, burada iken sorumlu olduğuna inanır. Okuma sevgisi ile birleşen değişime olan açlığını şu sözler ile ifade eder:
“(…) Türkiye’deki özgürlüksüzlüğü ve yoğun baskıyı duyuyor, bilinçli bir senteze varmak için edebiyat dışı kitaplar arıyorum. Altın Zincir, Kadın ve Sosyalizm (sanırım Sabiha Sertel çevirisi olacak), Diyalektik Materyalizm, Sosyalizm ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi, Nazım’dan bir iki oyun ve ilk şiir kitaplarından bir ikisini bulabildiğimi anımsıyorum. Bir de okulda “rahle-i tedris”inden geçtiğim bir arkadaşım var ki ona çok şey borçluyumdur.”
İsmini, savunmakta olduğu materyalizmin de etkisiyle politika alanında da duyuran Cansever, aradığı özgürlüğü, değişim enerjisini ve cesareti bulunduğu ortamlarda bulamıyordu. Ona göre utanması gereken utanmıyor, başı eğilmiyordu. İçerisinde bulunduğu partiden atılmasının ardından başından beri savunmakta çekinmediği düşüncelerini şiirlerine daha yüksek bir ses ile aktardı. İçerisinde bulunduğu ve savunmakta olduğu edebi akımın da etkisi ile yer yer muzipliğe yer vererek fakat aynı zamanda oldukça net bir şekilde isyan etti zaman zaman. Şiirlerini yalnızca sesini duyurmak için değil, topluma yeni bir insan kazandırmak için yazdı. Savaştan, fakirlikten nasibini almış pek çok insanı seslendirdi. O günün, bugünün insanı özgürlüğe açtı. Bu açlığı görmeyenler doyasıya yemeye devam ediyordu.
Açık konuşalım ayıp değil
Donumuz dizimize düştü
Bu iş fizikle mantıkla kapanmaz
Elâlem yoksulluğumuzu gördü
Biri çıktı durumu açıkladı size
Siz de bir başkasına anlattınız
Şunları dediniz utanmak aklınızdan bile geçmedi
Herifler beyim düpedüz hürriyete aşeriyor
…
(Karşıtlık, Edip Cansever)
Yabancılaşma

“Dışarı çıkıyorsanız dikkat!
Çiçeklerle karşılaşmayın
Ya da koklamayın onları, iyisi mi yüzünüzü örtün şapkanızla
Ya da düşünmeyin hiç, ben bakın öyle yapıyorum
Neden diyeceksiniz? İnsandaki sevgiyi eksiltiyor bu çiçekler
Güneşe benzetiyorlar adamı, masaya vurmuş koyun butlarına
Pek tuhaf! Ben de sahanda yumurtayı kıskanırım…”
(Yangın, Edip Cansever)
Edip Cansever, fikrini savunduğu Marksizm yanlılarının da yaptığı gibi modernizmin bireyleri tekilleştiren, yalnızlaştıran, nicelleştiren yönünü görebilmekteydi. Ona göre, insanın kendine yabancılaşması sorunu yalnızca insanın soyutlanmasından geçmiyordu; kişi kendine, çevresine, duygulara düşman kesiliyordu. Kendi elinden çıkan, kişinin ürettiği somutluğu hissettiklerine tercih etmesine yarayan büyük bir zehirdi bu. Kitleleri bile toplu olarak değil, bireysel olarak nicelleştirmeye itiyordu bir düzen. Cansever bu gerçekliği şiirlerinde bir yangına benzetmiş, modern toplumun yangın içerisinde yalnız kaldığını dikte etmiştir.
Yalnızlaşan kişi kendisini maddeleşmeye, hızlı tüketime iten bu düzenin içinde başını kaldırıp nefes almaya kalktığında dahi yanında birini bulamaz. Konuşmak yalnızca monologdan ibarettir nicelleşen insan için.
“Armut ağacı! İyi sabahlar! Sana bakınca yüzüm değişti!
Bütün gün çalışıyorum en kötü iş yerlerinde
Yorulup bunalınca hep o sana bakmayı deniyorum
Birden çarşıyı gösteriyor dallarının inceliği
Bak! Şakur şukur şapka satın alan birisi
Yusyuvarlak bir kişilik ediniyor
Pis adam -ne kötü dünya- öyle değil mi?”
(Uyanınca Çocuk Olmak, Edip Cansever)
Yaşamak

Biz bu kendimizi boşuna soruyoruz kendimize
Boşuna asıyoruz onları, boşuna öldürüyoruz
Bu bizim gözlerimizden ufacık şeyler geçiyor -acaba?
Evet, çok değil, bakışırken düzeltiyoruz
Biz ne garip “iz”leriz ki; doluyuz, bazıyız, avuntuluyuz
Ve bizim en güzel öldüğümüzdür bu: Yaşamak
Ben biliyorum, yalan mı, siz de biliyorsunuz.
(Çoğullama, Edip Cansever)
Cansever’in kişiliğini açıklayan hususlardan birisi de ölüm karşısında almış olduğu bileşimsel tavırdır. Bir vakıa olan ölüm, onun için yaşamın içinde ve onunla diyalektik ilişki içindedir. Bir konuşmasında ölümün yaşamı beslediğini, anlamlı kıldığını söyler. Cansever, insanın ölmek ve doğaya katılarak devam etmek zorunda olduğunu bilen bir kişi olarak insanın ölse bile şiiriyle yaşayacağını düşünür. Şiiriyle diyalektik sürece katılmak ister.
(…)
Hücum öyleyse
Yeniden başlayan şeylere
Hücum!
Daha doğmamış çocuklara
Hücum!
Dallardan önce köklere
Ve hücum
Yaşamaktaki ölmeye
(Sığınak VI, Edip Cansever)
Edip Cansever ayrıca yaşamın içerisindeki anlam arayışının sonucunu ölümde gözlemeyi seçmiştir, yaşamın hızla kendini yalana bırakmasını da inceler. Bu bakış İkinci Yeni isimlerinde Sezai Karakoç‘u anımsatsa da Edip Cansever’in fikir dünyası çok katmanlıdır. Yalnızca bilinmezlik, materyalizm, maddeden ibaret değildir Cansever. Kendi şiirlerini lirizmden uzakta olarak tanımlasa da ele aldığı şiirlerde bu tasavvufi bakışa rastlamak mümkündür.
(…)
Düşünmüş yıllarca böyle
Bakmış ki bir uğultu
Bu da yaşamak demiş
Bilmem siz duydunuz mu
Ölüm bu gelmiş bir gün
Yaşamanın içinde
Demiş canım sultanım
Bir şeydi geçti işte
(Yunus Emre Divanı, Edip Cansever)
Zaman

(…)
Sonra bir cep saati vardır, arada çıkarır bakar
Ama bilirim saatle filan işi yoktur
Zaten zamanla işi yoktur ki Ruhi Bey’in
(Ben Ruhi Bey Nasılım, Edip Cansever)
Edip Cansever şiirinde zamanın problem alanları varlık, var olma sıkıntısına işaret eder. İnsanın ya da yaşanılan hayatın soyutlaşması, kavramın soyut olarak tasarlanmasında etkili olur. O, zaman olgusunu ölüm, yaşam, sorgulama sancısı içerisinde ele alır. Bu bakımdan zaman dendiğinde aklıma ilk gelen şair olan Ahmet Hamdi Tanpınar‘dan ayrılır. Onun şiirlerindeki romantizme dayanan zamansal sorgu yoktur Cansever’de. Mekân ve zaman algısını birlikte ele aldığı şiirleri bulunsa da Bursa’da Zaman şiiriyle uzak noktalarda bulunurlar. Edip Cansever şiirinde mekân kurgusu fenomenolojik zaman algısıyla ilişkilendirilir. Kapalı, iç mekânlara dönük betimlemeler psikolojik kırılmayı haber verir.
Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düşünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kâğıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle bir şeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki
(Bilmez Miyim Hiç… , Edip Cansever)
Kaynakça
- Zoraki Bir Antikacı. Arka Kapak. Web. Erişim Tarihi: 12 Eylül 2024
- Öcal, Oğuz. Edip Cansever Şiirleri Üzerine Bir İnceleme. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ana Bilim Dalı Doktora Tezi, 2009. Erişim Tarihi: 13 Eylül 2024
- Bakır, Sinan. Edip Cansever Şiirlerinde Zaman Algısı. Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 6. 1 (2022). Erişim Tarihi: 16 Eylül 2024
- Cansever, Edip. Sonrası Kalır / Bütün Şiirleri (1. Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2022.