Efsane Aktör Daniel Day-Lewis’in En İyi 10 Filmi

Editör:
Işılay Güzel Yılmaz
spot_img

Seçiciliğiyle tanınan Daniel Day-Lewis, oyunculuk kariyeri boyunca rol aldığı az sayıdaki filme rağmen, en iyi aktör dalında kazandığı üç Oscar ödülü ile bu alandaki rekorun da sahibi. Sanatçı bir aileden gelip henüz on dört yaşındayken beyazperdede oyunculuk deneyimini yaşayan İngiliz aktör, kazandığı birçok ödülle sinema tarihinin en iyi oyuncularından biri olarak gösteriliyor. Öyle ki Day-Lewis, üç Oscar ödülünün yanı sıra dört BAFTA ödülü ve iki Altın Küre sahibi. Muhteşem oyunculuğuyla hafızalara kazınan birçok sahnenin oluşmasına sebep olan bu başarılı aktörün en iyi 10 filmini sizler için derledik.

10- Phantom Thread

2017 yapımı film, 1950’li yılların Londra’sında moda dünyasında yaşananları konu edinir. Day Lewis’in canlandırdığı ünlü terzi Reynolds ve kız kardeşi Cyril (Lesley Manville), en tanınmış kişileri giydirmektedirler. Hayatına pek çok kadının girip çıktığı müzmin bir bekar olan Reynolds, Alma (Vicky Krieps) ile tanıştıktan sonra farklı hislere sahip olur ve zamanla bu genç kadına yaklaşır.

Gerçek bir hikâyeden uyarlanan bu filmin yönetmenlik koltuğunda daha önce There Will Be Blood’da da Daniel Day-Lewis ile beraber çalışmış olan Paul Thomas Anderson oturuyor. Daniel Day-Lewis‘in film için dikiş dikmeyi öğrendiğini ve eşinin elbiselerini, onun üzerindeyken yeniden dikmeye çalıştığını da ekleyelim.

9- The Unbearable Lightness Of Being

Milan Kundera’nın 1984 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği filmi; Prag Baharı sırasında yaşanan Çekoslovakların sanatsal ve entelektüel yaşamını, ayrıca 1968’de gerçekleşen Varşova Paktı’nın Çekoslovakya’yı işgalinden kaynaklanan komünist baskının, filmin ana karakterleri [Tomas (Daniel Day Lewis), Sabrina (Lena Olin) ve Tereza (Juliette Binoche)] üzerindeki etkisi anlatılıyor. Daniel Day-Lewis’in gerçekçi bir performansa ulaşabilmek için çekimler sırasında Çekçe öğrendiği bu film, 1989’da en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar’a aday gösterildi.

8- The Age Of Innocence

Masumiyet Çağı, suç filmleriyle dolu bir diskografiye sahip olan Martin Scorsese’nin yönetmenlik koltuğuna oturduğu 1993 yapımı bir romantik dram filmidir diyebiliriz. Edith Wharton’ın aynı adlı romanından uyarlanan filmde, zengin bir New York sosyetesi avukatı olan Newland Archer’ın (Daniel Day-Lewis) nişanlısı May Welland (Winona Ryder) ve önce avukatlığını yaptığı, sonrasında ise âşık olduğu Kontes Olenska (Michelle Pfeiffer) ile olan ilişkileri anlatılıyor. Beş dalda Oscar’a aday gösterilen film, En İyi Kostüm Tasarımı Akademi Ödülü‘nü kazanmıştı.

7- The Boxer

Boksör, gençliğinde geleceği parlak bir boksörken terör örgütü IRA ile bağlantısı olduğu anlaşıldığı için on dört yıl İngiliz hapishanelerinde yatan Danny Boy Flynn‘in, tekrar ringlere dönüş hikayesini konu ediniyor. Filmin yönetmenliğini yapan Jim Sheridan, daha önce My Left Foot ve In The Name Of The Father filmlerinde de Daniel Day-Lewis ile çalıştı.

Day-Lewis‘in, filmdeki performansını daha gerçekçi hale getirebilmek için profesyonel boks eğitmeni Barry McGuigan‘dan on sekiz ay boyunca eğitim aldığını da ekleyelim. McGuigan, Day-Lewis’in bu sürecin sonunda, bir orta siklet boksör gibi profesyonel olarak rekabet edebilecek seviyeye geldiğini söylemiştir.

6- Gangs Of New York

2002 yapımı Martin Scorsese filmi olan New York Çeteleri, Daniel Day-Lewis’in yanı sıra Leonardo Dicaprio, Liam Neeson ve Cameron Diaz gibi ünlü oyuncuları da bünyesinde barındırıyor. Herbert Asbury’nin aynı adlı romanından uyarlanan film, 1800’lü yıllarda geçiyor. Tarihi dram kategorisindeki bu yapımda Manhattan’da yerlilerin oluşturduğu bir grup ile bu bölgeye sonradan göç etmiş İrlandalı Katoliklerin oluşturduğu topluluğun çatışması anlatılıyor.

Daniel Day-Lewis, filmdeki Bill The Butcher (Kasap Bill) karakterini olabildiğince gerçekçi canlandırabilmek için profesyonel bıçak kullanma dersleri aldığını belirtelim. Day-Lewis‘in ayrıca rolündeki öfkeyi yansıtabilmek için her sabah Eminem‘in The Way I Am parçasını düzenli olarak dinlediğini de ekleyelim.

5- In The Name Of The Father

1993 Yapımı film Babam İçin, ilgisi olmadığı halde bir bombalama eyleminden sorumlu tutulan ve on beş yıl hapis yatan Gerry Conlon (Daniel Day-Lewis) ismindeki İrlandalı bir gencin öyküsünü anlatıyor. Jim Sheridan’ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu filmde, insan haklarının hiçe sayıldığı hapishane uygulamalarına da yer veriliyor. Daniel Day-Lewis’in Emma Thompson ile başrollerini paylaştığı bu yapım, yedi dalda Oscar’a aday gösterildi.

Day-Lewis, In The Name Of The Father için yaklaşık on beş kilo verdi. Oyuncunun canlandıracağı role girebilmesi için üç gün boyunca hapishane hücresinde kalması ve gece boyunca her on dakikada bir teneke bardaklarla kapıya vurularak uyumaması sağlandı. Ayrıca set ekibi tarafından üzerine soğuk su atılarak kötü sözler söylenmesini isteyen İngiliz aktörün, gerçek polisler tarafından sorgulanmak istediğini de aktaralım.

4- Lincoln

Yönetmenliğini ve yapımcılığını Steven Spielberg’ün üstlendiği 2012 tarihli drama filmi Lincoln, ABD’nin 16. Başkanı olan Abraham Lincoln’ün son aylarını konu ediniyor. Filmde, 1861 ile 1865 yılları arasındaki iç savaşa öncülük etmiş olan Lincoln’ün, başta kölelik konusu olmak üzere kabinesiyle yaşadığı fikir ayrılıkları işleniyor. Abraham Lincoln’ü canlandıran Daniel Day-Lewis‘in, filmin çekimlerinde yönetmen Spielberg dahil, tüm set çalışanlarından kendisine ‘Sayın Başkan’ şeklinde hitap etmelerini istediğini söyleyelim. Ayrıca Spielberg‘ten film teklifi aldıktan sonra bir sene süre isteyen Day-Lewis‘in, bu süreçte Abraham Lincoln hakkında 100’den fazla kitap okuduğunu da aktaralım. On iki dalda Akademi Ödülüne aday gösterilen film, Day-Lewis’in üçüncü kez en iyi erkek oyuncu Oscar’ını kazanmasını sağladı.

3- My Left Foot

Doğuştan beyin felçli olduğu için yalnızca sol ayağını kullanabilen İrlandalı yazar Christy Brown’ın aynı adlı kitabından uyarlanan Sol Ayağım, 1989 yapımı bir dramdır. Yalnızca sol ayağını kullanarak yazdığı şiirler ve romanlar ile İrlanda Edebiyatının en önemli isimlerinden biri haline gelen Christy Brown’ın hikayesinin işlendiği filmde, ünlü yazarı Daniel Day-Lewis canlandırıyor. Sol Ayağım, Brenda Ficker’ın En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu kategorisinde Akademi Ödülü almasını sağlarken, Day-Lewis’in ise ilk kez En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ına ulaşmasını sağladı.

Day-Lewis‘in, Sol Ayağım filmindeki karakterini olabildiğince gerçekçi yansıtabilmek için serebral palsi kliniğinde sekiz hafta boyunca kaldığını, klinikten tekerlekli sandalyeyle çıktığını, filmin çekimleri bitene kadar ayağa kalkmadan vakit geçirdiğini ve yine bu süreçte set ekibinden kendisini kaşıkla beslemelerini istediğini de ekleyelim.

2- There Will Be Blood

Upton Sinclair’in Oil! romanından uyarlanan There Will Be Blood, içerdiği metaforik ögelerle sermaye-din ilişkisine ışık tutuyor. Yönetmenliğini usta isim Paul Thomas Anderson’ın yaptığı filmde 1900’lü yıllardaki bir petrol arayıcısının hikayesi anlatılıyor. Sekiz dalda Oscar’a, dokuz dalda BAFTA’ya aday gösterilen 2007 yapımı film, Daniel Day-Lewis’e ikinci Oscar’ını kazandırdı.

1- The Last Of The Mohicans

1992 Yapımı kült film Son Mohikan, 1757’deki Fransız-Yerli Savaşı’nı konu ediniyor. Yönetmenliğini James Mann’ın yaptığı, senaryosunun James Fenimore Coomer’ın romanından uyarlandığı efsane film, etkileyici müzikleriyle akıllara kazınmıştı.

Daniel Day-Lewis‘in, bu filmindeki rolü için çıplak elle avlanmayı, çadır kurmayı ve kano yapmayı öğrendiğini de belirtelim. Ayrıca İngiliz aktörün, dönemin savaş tekniklerini öğrenmek için ABD ordusuna mensup bir albaydan eğitim aldığını da ekleyelim.


Kaynakça

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.