“Bu ışıltılı, bu parlak resimlerde Fahrelnissa Zeid, iç tanrısını konuşturuyor.”
André Maurois
Fahrelnissa Zeid, Türkiye’nin ilk kadın ressamlarındandır. Gerçekten de yaratıcı bir iç dünyası, ruhunda coşkulu bir tanrısı, dürtüsü olan, dengeli ve adaletli olmayı tuvaline aktarabilen önemli bir ressamdır.
Zeid’in Hayatı: İlk Yıllar
Asıl adı Fahrünissa Şakir’di. Ancak kendisi, Fransa’da modern bir sanatçı olarak adı duyulmaya başlayınca imzasını ve ismini Fahrelnissa olarak kullanmaya başlamıştır. 7 Ocak 1901 yılında İstanbul’da, Büyükada’daki köşklerinde dünyaya gelmiştir. Şakir Paşa ailesi olarak tanınan, pek çok sanatçının yetiştiği bir aileden gelir Fahrelnissa Zeid. Osmanlının son, Türkiye Cumhuriyeti’ninse ilk yıllarına tanıklık etmiştir. Abisi Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı, kız kardeşi ünlü gravür sanatçısı Aliye Berger’dir. İlk evliliğini iş adamı, yazar ve şair Melih Devrim ile yapmıştır. Dünyaca ünlü ressam Nejad Devrim ve ünlü tiyatro sanatçısı Şirin Devrim’in annesidir. Ünlü seramik sanatçısı Füreyya Koral’ın da teyzesidir.
Fahrelnissa Zeid’in resim hayatına adım atmasında abisi Cevat Şakir’in önemli bir yeri vardır. Abisini, sevdiği kızın portresini yaparken görür ve çok etkilenir, henüz sekiz yaşındadır. Aynı şeyi yapabilmek için inanılmaz bir istek duyar. Abisi ona defterinden bir yaprak koparır, içinden ne geliyorsa onu çiz der ve Fahrelnissa oturma odasındaki her şeyi o kağıda çizer. Sanat yolculuğu çok erken yaşta bu şekilde başlar.

On dört yaşındayken ailesi, anneannesini resmettiği sulu boya resimlerini gördüklerinde inanamadıklarını ve hemen Fahrelnissa’yı sanata yönlendirdikleri bilinmektedir. Küçük yaşta bir çocuk için oldukça yaratıcı ve kabiliyetlidir böylece İstanbul’da II. Abdülhamit döneminde kurulan Sanay-i Nefise Mektebi‘nin ilk öğrencilerinden olmuştur. Burası, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk güzel sanatlar okuludur. Daha sonra resim eğitimini hayatı boyunca bir daha vazgeçemediği Paris’te, Académie Ranson‘da görmüş ve burada Roger Bissière‘den eğitim almıştır. Paris, Fahrelnissa için ilk ayak bastığı andan itibaren oldukça büyüleyicidir.
Fahrelnissa Zeid’in Sanatı
Fahrelnissa Zeid; modern sanat akımından etkilenmiştir. Türkiye’de de soyut sanatın ilk temsilcilerindendir. Sanatı her zaman “iyileşmek” ve “kendine dönmek” olarak tanımlamıştır. Zeid; ‘Yaşam sevgisi ve yaratma sevgisi olmadan sanat yoktur, sanat eserleri yoktur. Çünkü biz kendi kendimize yetemeyiz‘ der.
Fahrelnissa ikinci evliliğini 1934’te Türkiye Irak Büyükelçisi Prens Emir Zeid ile yapar ardından bir de prenses unvanını alır. Artık diplomatik ilişkiler açısından oldukça hareketli bir dönem başlar, Avrupa ve Amerika’ya birçok seyahat yapar, katıldığı davetlerde, eleştirmenler, gazeteciler, galeri sahipleri, ünlü ve sosyetik isimler ile arkadaşlığını ilerletir. Sanat yaşamı boyunca tarzı değişik yönlere evrilmiştir. Eşinin işi dolayısıyla Paris, Londra, New York, Bağdat, Amman, İstanbul ve Berlin’de yaşama şansı olur. Bu durum sanat hayatını ve yaratıcılığını etkiler.

Sanatçı, ilk ve erken dönemindeki çalışmalarında soyut figüratif eserler ortaya çıkarmıştır. Daha çok iç mekan tasvirleri, belki gezdiği ve gördüğü yerlerin de etkisinde kalarak. Minyatür kurgusunu anlatan eserlerinde yoğun sembolik öğeler kullanmıştır. Konularıysa genellikle gündelik yaşam, iç mekan ve dış mekan gibi konulardır. Kendisi çok etkilendiği ressamın Pieter Brueghel olduğunu belirtmiştir. Kalın fırça darbeleri ile derinlik içeren ve renkleri ön planda tutarak yaptığı çalışmalarında adeta Matisse esintileri görülebilir.

1940’lı yıllardan itibaren soyut kompozisyon içeren, ışıklı renklerin kullanıldığı, lirizm dolu soyut tablolara yönelmiştir. Lirizm; kişisel duyguların coşkulu ve etkili bir biçimde anlatılması demektir. Zeid duygularını tablolarında oldukça iyi yansıtan bir lirizm ustasıdır denebilir. Zeid’in torunu Nissa Raad onu anlattığı bir söyleşisinde ‘Annem bizi anneannem çalışırken her zaman uyarırdı. O çalışırken hepimiz sessiz olacağımızı bilirdik. Rahatsız edilmekten hiç hoşlanmaz adeta trans haline geçerdi.’ sözleri ile bu durumu onaylamaktadır. Emin Efendi Lokantası eseri 2012 yılında 217 bin sterline alıcısını bulmuştur. Zeid hem 1940’lı yılların hem de o yıllardan günümüze değeri katlanarak artan ve artmaya devam eden önemli bir ressamdır, bu özelliği onu zamansız kılmıştır.
Resim yapmayı bir hobi olarak görmüyordu Zeid, resmi bir ihtiyaç olarak yapıyordu. Işık, renk ve hareket onun sanatçı kişiliğini yansıtıyordu. İçindeki her şeyi boyaları ile tuvaline aktarıyordu. Zeid, İslam(Fars) ve Avrupa sanatını harmanlayarak olağanüstü tablolar yaratıyordu.

Zeid, Atatürk ile
İlk eşi yazar olduğu için, ikili olarak İstanbul’un kültür sanat dünyasında oldukça popüler isimlerdi. Atatürk‘le de oldukça yakınlardı. 1928 yılında Dolmabahçe Sarayı’nda harf devrimi ile ilgili konuşulurken Atatürk’ün yanında Fahrelnissa oturuyordu. Yeni alfabe ile ilgili konuşmanın üzerine Atatürk bir kağıt çıkardı ve yeni harfler ile ilk kez Fahrelnissa’nın ismini yazdı. İlk kez yeni harflerin kullanımı onun ismi ile olmuştur.
Kariyerinin Yükselişi
1936 yılında ikinci evliliğinden oğlu Ra’aad Zeid, Berlin’de dünyaya gelir. Bu süreçte biraz sanat çalışmalarına ara verir. 1941’yılında İstanbul’a ve sanatına geri döner. 1942 yılında Atatürk öncülüğünde açılan oldukça radikal ve modern D grubu ressamları arasına katılır. D grubu; oldukça erkek egemen bir topluluk olmasına rağmen Fahrelnissa’yı kabul etmiştir. Bu, kadın ressamlar için oldukça önemli bir gelişme olmuştur. Dönemin sanata yön veren, sanatı domine eden isimlerinden Nurullah Berk, Cemal Tolu gibi isimler ile bir arada karma sergiler yapmış, eserlerini sergilemiştir. D grubunda anılması, kabul görmesi onun için güzel bir referanstır. Ancak çağdaşlarından çok farklı bir yol izlemiştir. Kimi sanat eleştirmenlerine göre Zeid, modern resmin öncüsüydü; Türk modern sanatına veya sonradan modern olan sanata ait olduğu söylendi. Ve kişisel sergisini açmaya karar verdi, bu kararda önemli rolü olan kişi Fikret Adil’dir.
Fikret Adil dönemin en önemli sanat eleştirmenlerindendi. 1941 yılında İstanbul’da Fahrelnissa Zeid’i keşfetmiş ve hayran kalmıştı. Onu karma sergilerde değil sadece kendi eserleri arasında görmek istediğini söyledi ve arkasında durdu. Fikret Adil ile dönemin önemli ressamları, yazarları ve şairleri ile tanıştı, Zeid onlar için müthiş bir hazine idi.

Zeid, 1945 yılında Türkiye’de ilk sergisini açmıştır. Kişisel sergisi olan bu sergi Maçka’da oturduğu Ralli apartmanındaki dairesinde olmuştur. Adil buna karşı çıkmış ancak Zeid “Eğer eserlerim iyi ise herkes gelir ve ben resme devam ederim. Kötü ise bende anlar ve bu duruma son veririm.” demiştir. Fikret Adil yanılmıştı. İstanbul’da sanatla ilgilenen hemen herkes eserlerini görmeye gelmiştir. Bu sergide kayıtlara göre 170 ile 200 arasında eser sergilenmiştir. Dönemine göre değerlendirildiğinde bu durum, resim sanatına dair çok büyük ve başarılı bir durumdur.

1946 yılında eşi Londra Büyükelçisi olunca Londra’ya taşınırlar. Evlerinin üst katını atölye yapar. Savaşın ardından yeni bir ülkeye yerleşmesi ile tarzı adeta bir tırmanışa geçmişti. Soyut akımları cezbeden oldukça özgün bir sanat dili geliştirmiştir, bunun bir sebebi de sanat kökenli bir aileden gelmesiydi; ufku oldukça genişti. Burada yaşarken aynı zamanda vazgeçemediği şehir Paris’te de bir atölye tuttu; iki yerde çalışmalarına devam etti. Paris’te oldukça ünlü bir ressam olan oğlu Nejad Devrim sayesinde de bir çok ünlü isimle tanışma imkanı oldu. Dönemin en önemli sanat yazarlarından Charles Estienne yapılan bir soyut sanat sergisinde Fahrelnissa ve Nejad’ın resimlerini koymuştur, bu oldukça önemli tarihi olaydır. Bu olay ayrıca anne oğul ilişkileri içinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Nejad Devrim annesinin resimlerini beğenmemeye hatta küçümseye başlamış ve bu olay anne oğulun arasını bozmuştur.

1947’de Londra’daki kişisel sergisini açmıştır. İngiltere Kraliçesi de bu sergiyi ziyaret eder, bunun üzerine Londra basınında Ressam Prenses unvanı ile anılmaya başlanır. Ayrıca Londra Institude of Contemporary Art’ta (ICA) kişisel sergi açan ilk kadın sanatçı unvanına sahiptir.

Eşinin yeğeni Kraliçe Aliya’nın ölümü üzerine yaptığı, başyapıtı olan “Cehennemim“ adlı eserini 1957 yılında yapmıştır. Bu tabloyu atölyesinde oturmuş bir sineğin hareketlerini izlerken, bu hareketin bir biçimde hayatı ve yaşamayı anlattığını düşünerek ortaya çıkartmıştır. “Sineğin gölgesi tuvale doğru geliyordu. Elime kalemi alıp sineğin peşinden koşmaya başladım. Altı buçuk metre. Sonra bende kendime gülmeye başladım.” Bu şekilde bir yaratımda, dönemin gerçeküstücülük hareketinden izler taşır.
Sanatının “Başka”laşması
1958 Irak darbesi ile hayatı bir değişime uğrar. Eşinin yeğeni Kral Faysal ve ailesi katledilir, bu olay Fahrelnissa ve eşini oldukça üzmüştür. Zeid sanat hayatına bir süre ara verip ev işleri ile ilgilenir. Ancak içindeki yaratıcı güce karşı koyamaz, pişirdiği hindi ve tavuk kemiklerini boyamaya başlar, şekiller yapar ve onları birer sanat eserine çevirir. İçindeki yaratma dürtüsü bu kez mutfak yolu ile ortaya çıkmıştır. Bunun bir sebebi de 1950’lerde ortaya çıkan Art Enformel (taşizm) akımından etkilenmesidir. Taşizm, farklı malzemeler ile yüzeyde iz bırakma, çizme, yapıştırma gibi hareketlerle tanınmaktadır.
Yaşadığı iyi veya kötü birçok duygu durumunu sanat ile dışa vurmuştur. Hayatının inişli çıkışlı dönemleri onu sanattan koparamamıştır. Hayat ve ressamı birbirinden ayırmak mümkün değildir.

1970 yılında eşi Prens Emir Zeid hayatını kaybeder. Bu kaybın ardından Fahrülnissa kendini oldukça yalnız hissetmiş ve soyut tablolarını bir kenara bırakıp kocaman gözleri olan portreler yapmıştır.
İnsanların birbirlerine benzerliklerinden ziyade ruhlarını yansıttığı büyük portreler yapar; özlem dolu, büyük gözler. Kimi sanat eleştirmenlerine göre, sevgisiz ve yalnız hissettiği için duygulu ve sevgi dolu iri gözler yaparak teselliyi burada arıyor Zeid. Oysaki bu durum resmin tüm alanında var olmayı, tüm türleri denemeyi istediğini göstermektedir.

“Benim de portremi yapar mısınız?” diyen kimsenin resmini yapmamıştır Zeid. Her zaman kendisinin belirlediği, güzel, alımlı ve çekici kişilerin portrelerini yapmıştır. Otoportreleri, kendi ailesinin, dostlarının da portrelerini yapmıştır. Sert hatlar ile yaptığı yüz çizgileri, hüzünlü gözler dış dünyaya bakışını da yansıtmaktadır.

Portreleri yaparken asla insanlara çok yaklaşmadığını, hem kendi iç çatışmasını hem benliğini ortaya koyarak yaptığını belirtmiştir. Yumuşak fırça darbeleri yerine forma vurgu vererek adeta resmettiği karaktere kimlik kazandırır gibi belirgin çizgiler kullanmıştır.

Zeid her ne kadar tablolarında soyut dışavurum, lirizm gibi dürtüsel çalışmalar yapmış olsa da bu portreler, ilk bakışta kübizmin soyut biçimselliğini çağrıştırmaktadır.
1976 yılında hayatı yine bir değişime uğruyor; oğlunun yanına Amman’a yerleşiyor. Burada rahat ve güzel günler geçirmiştir. Hatta bir sanat akademisi kurar ve öğrenciler yetiştirir. Bazen kişisel bazen karma sergiler vererek sanatını her zaman görünür kılmaya çalışmıştır. Hemen herkes kendisinden övgü ve hayranlıkla bahsetmektedir. Fahrülnissa Zeid, her zaman insan ilişkilerine öncelik vermiştir ve bu da karakterine yansımış insanlar üzerinde çekici bir etki bırakmıştır.
İstanbul’dan dünyaya uzanan, modern ressam Fahrelnissa Zeid 5 Eylül 1991 yılında Ürdün’de vefat etmiştir. Öldüğü gün ulusal yas ilan edilmiştir. Resimleri ise onun bir zamanlar dolaştığı gibi dünyayı dolaşarak sergilenmekte.
Kaynak
Hopkins, D., Modern Sanattan Sonra 1945-2017 (2018), İstanbul, Hayalperest Yayınevi.
Fahrelnissa Zeid: İç Dünyaların Ressamı, İstanbul: Dirimart RES Yayınları.
2015 Sharjah Sanat Bienali, (2015), Sharjah.
NTV – Fahrelnissa Zeid’in Hayatı belgeseli.