“Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku”, iki kişilik bir ilişkiyi; tek kişilik bir aşkı anlatıyor. Bu yönüyle tek taraf için derin bir tutku olduğunu söylemek mümkün. Duygularını oldukça yoğun yaşayan ve bir yazar olan Arif, onun dünyasına çok uzak ancak bir o kadar da yakın olan Müzeyyen ile tanışır. Müzeyyen, bu tarz hikâyelerdeki romantik kadın betimlemesinden oldukça farklı bir karakter. Onun ilgi çekici özellikleri, Arif için gizemli bir dünya gibidir. Mecazen onu kendi hikâyesinin kadın karakteri yapmak ister. Müzeyyen ise genelde hikâyelerin tek bir bölümünde etkileyici izler bırakır ve kitaptan ayrılır. Kitap bizlere bazen birlikteyken de yalnızlık olabileceğini; ilişkilerin her zaman bir nedeni veya sonucu olamayacağını ilginç bir dil ile anlatıyor.
Biz de bugün sizler için okurlarını ve izleyicilerini aşk hakkında düşündürten; “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku”nun havasını yakaladığını düşündüğümüz yedi yerli şarkıyı derledik!
“-Müzeyyen.
+Efendim?
-Hiç, adını söylemek hoşuma gidiyor.”
1- Tek Kişilik Aşk (Cem Adrian)

“Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.
“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku” dedi, arkasına dönüp gitti…”
Arif‘in yazdığı hikâyeyi Müzeyyen‘e anlattığı bölümden yaptığımız alıntıda, Müzeyyen aslında hikâyenin karakterleri adına yorum yapmaz. Daha başından Arif’in sevgisinden farklı bir sevgi duyduğunun sinyallerini verir, korkması da bu yüzdendir. Bir tarafın duyguları iki kişiye yetmez. Arif ne kadar yazdıklarının karşılıklı bir aşkın derin tutkusu olduğunu anlatmaya çalışsa da kendine de itiraf edemediği gibi bu tek taraflı bir düştür. Başından sonuna okura/izleyiciye de verilen his budur. Arif’in gözünden Müzeyyen’i izlerken, durum platonik bir sevginin yansıması gibi görünür.
2- İki Yabancı (Teoman, Şebnem Ferah)

Müzeyyen ve Arif, ilişkilerine başladıktan kısa süre sonra beraber yaşarlar. Birbirlerinin işlerini, ailelerini ve arkadaşlarını öğrenirler. Beraber banyoyu kullanırlar, kahvaltı ederler, Arif’in yazdıklarına göz atarlar. Ancak görünürde her şey paylaşılırken derinlerde detaylar gizlidir. Arif’in ona karşı şeffaflığını, itaatkarlığını ve güvenini görürken Müzeyyen, gösterdiklerinin ardında bambaşka biridir. Arif’e olan davranışları tutarsızdır. Arada çok aşık bir rol edinir. Sonra nedensizce ondan uzaklaşır. Geçmiş hayatından ve ilişkilerinden kopamadığı aşikardır. Yan yana yatarlar ancak apayrı düşüncelere dalarlar.
Müzeyyen’in çevresinin onu tanımlamasıyla Arif’in onu bildiği başkadır. Hatta Arif bir rüyasında Müzeyyen ve hayatına girmiş erkekleri bir poker masasında görür. Müzeyyen yanında olsa da içinde onun başkalarına karşı duyguları olduğuna dair şüpheler vardır. Evet sevdiğimizi en iyi ve farklı biz tanırız, en azından böyle düşünürüz. Ama yarısını gördüğümüz bir denklemi çözmek mümkün değildir.
3- Kadınım (Tanju Okan)

“Sevgili Arif, bunu yaptığım için lütfen beni bağışla. Böyle bitsin istemezdim ama gitmek zorundayım. Neler hissettiğimi söylesen bana hak verirdin biliyorum. Bir süre buralarda olamayacağım. Lütfen beni arama, giderken anahtarı kapıcıya bırakabilirsin.
Sevgiler, Müzeyyen.”
Arif sabah kalktığında, buzdolabına asılı bir not vardır. Müzeyyen gerçek bir konuşma bile yapmadan gider. Arif’in öz saygısı iyice düşer. Müzeyyen Hanım bir süre buralarda olmayacakmış, der kapıcı. Haber verilmekten bile yoksun biri olduğu düşüncesi içine işler. Kapıcı Müzeyyen’in bir arabaya atlayıp gittiğini söyler. Gidecekse Arif’in ona anahtarları bırakmasını ekler. Aralarındaki aşk bir not kadar mıdır? Ayrılık, beklenmedik bir anda geliverir. Arif sadece bir süreliğine Müzeyyen ile kalan bir misafire dönüşür.
“Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya, her yere Sevdiğim o koku yok artık bu evde Sen, kadınım.”4- Bir Tek Sen Gelmedin (Flört)

Arif ve Müzeyyen sanki hiç olmamış, yalnız Arif için yaşanmış gibidir. En büyük aşklar hiç yaşanmamış olanlardır, desek yeridir. Büyük bir tutku beslediği kadının gidişine anlam veremez. Müzeyyen’in bir başkasını sevdiğini anlar. Onun hislerinin gerçekliğini sorgular. Dönse, onunla olacaktır. İnsanlar sevdiklerinde, gerçekte önemli olan kendi hisleridir. Karşıdakinin bizi sevmesinden çok bizim onları ne kadar sevdiğimiz gösterir aşkın büyüklüğünü. Zaten aşkın büyük olması için karşılıklı olmasına da gerek yoktur. Ancak beraber olmak için o kişinin varlığı gerekir, aşk bir bedene adanmak ister. Peki, yanındayken yok olması hiç gelmemiş olmasından daha mı iyidir?
“Affetmesen de fark etmez
Ben çoktan affettim seni
Benimki bir beklenti değil
Gökyüzü mavidir değişmez
Bir tek sen gelmedin yanıma, neden?
Yoksa beni hiç mi sevmedin?”
5- Kalbin Yok Mu? (Marc Aryan)

“Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetmek için küçük bir heves göstermiyordu. Ya beni etkilemek gibi bir derdi yoktu, ya da beğenilmeye çok alışkındı.”
Müzeyyen tam anlamıyla kendini geliştirememiş bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Kiminle, nerede, ne olmak istediği değişkendir. Ona has ilgi çekici özellikleri, onun albenisini yükseltse de diğer bir yandan duygusal ilişkilerde tutunmasını engeller. İçindeki Müzeyyen bambaşka gibidir. Farklı insanlara duyduğu aşklarda farklı roller edinir. Arif ile ilişkisinde çabasız ilerler. Üzülen taraf olmak istemediği için mi yoksa Arif dahil kimseyi aslında sevmediği için mi, bilinmez. Arif ile olan ilişkisinde onunla sadece görüşseler, sevgili olmasalar daha mutlu olacağını söyler. Şakayla karışık söylediği bu sözler, içindeki bağlanma korkusu yansıtıyor aslında. Onun için ilişkinin gerekliliklerini yerine getirmek değildir sorun, ilişkinin adı olmasıdır.
Belki de Müzeyyen bir yere ait olmak istemez. En başında Arif’e gösterdiği mükemmel sevgi yerini hızlıca monotonluğa, bıkkınlığa bırakır. Arif’i sevip sevmediği gerçeği okuyuculara bırakılsa da onun tarafından bir şeylerin oturmadığı kesindir. Sanki onun için birinin hayatına çıkıp girmek oldukça olağandır. İşler geliştiğinde kaçma eğilimi gösterir. Yalnızlık onun bir parçası gibidir.
6- Duymak İstiyorum (Cemali)

“Gidene güle güle denir, canımın içi.”
Arif kendini Müzeyyen‘de görmek ister; onunla bir olmak, onunla bir yaşam geçirmek. Sadece hoşuna gittiği için adını seslenmek, Müzeyyen’in tek aşkı olmak… Yine de Müzeyyen’in karışık ilişkileri bir oradan bir buradan çıkarken Arif, bir sinema izleyicisi gibi izler. Kızgınlığını ortaya çıkarıp hayal kırıklıklarını anlatabilir. Fakat o, Müzeyyen’in ona gelmesini bekler. Arif’in sorunu duygularının yoğunluğuna rağmen eylemlerinde geride kalmasıdır. Eğer iç dünyasını göremesek Arif durağan bir karakter olarak gözükür. Müzeyyen ile olabilecekleri şeyleri o kadar çok düşünür ki onunla olduğu anları kaçırır. Onu izlemekten zevk alır. O izlerken beraberlikleri kayıp gider. Arif olgun bir karakter olsa da maddi açıdan kendini yeterince geliştirememiştir. Sevgililerinin evinde ya da uygun fiyatlı odalarda kalır. Kendine ait sürekli bir evi olmayışı, düzenini kurmamış olması; ilişkisine müdahalesi ile doğru orantılıdır. Bir bakıma ilişkisinde kendini misafir konumuna düşürmekte onun da payı vardır. Bir yer benimseyemediğinden, aşkında da ne kadar söz sahibi olduğuna karar veremez.
7- Bekle Dedi Gitti – Çizik (Kaan Tangöze)

Arif, Müzeyyen ile hayali bir hesaplaşma gerçekleştirir. Kitapları çok satmış, yeni bir ilişkisi vardır. Müzeyyen’i hayal eder. Peşinden kumsala gider, onu bırakmaya hazırdır. Aslında Müzeyyen ona bekle dememiştir. O içten içe demesini istemiştir. Müzeyyen’in cevapsız bıraktığı soruları kendi kendine yanıtlar.
“-Diyelim ki gitmedim. Seninle beraber olmaya devam ettik. Ne değişecekti?
– Sevişirdik.
– Başka?
– Sabahları beraber uyanırdık. Ben senden önce kalkardım. Senin uyuyuşunu izlerdim. Sonra sen uyanırdın. Bana gülümserdin.
– Sonra?
– Sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatlerinde şekersiz içtiğini biliyor olurdum. O ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim. (…)
– Sonra dışarı çıkardık. Dışarda yağmur yağıyor olurdu. Biz şemsiyeyi almazdık. Sırılsıklam olurduk. Sonra sen bana sokulurdun. Ama saçağın altına hiç girmezdik. Sonra sen üşütürdün. Ayakların buz gibi olurdu. Ben sana en sevdiğin o mavi çoraplarını getirirdim. Sonra bayramları babaannenin mezarını ziyaret etmeye giderdik.
– Gider miydik gerçekten?
– Giderdik. Sonra hiçbir şey yapmazdık. Öylece otururduk. Çok bilinmeyenli bu sorunun yanıtını arardık. Hayat bizi yalancı çıkarana dek, bulduğumuz cevapları doğru sanırdık.
– O zaman, bir çay daha içelim mi?
– Daha fazla çay içmek istemiyorum ben.”
Bazen daha fazla çay içmek istemeyiz. Sevgi hak ettiği değeri görmüyor ya da karşılığını bulamıyorsa, eninde sonunda kalbinizi o aşka kapatmanız gerekir. Hayaletler ile hesaplaşmak zordur, fakat bazen başka seçenek yoktur.
Kaynakça
- Öne çıkarılan görsel pinterest.com’dan alınmıştır.
- Algör, İlhami. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku. İletişim Yayınları, 2014.
- Vitrinel, Çiğdem. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku ( Film). 12.12.2014.
- “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku.” 1000kitap.com. Web.