Ay ve Şenlik Ateşleri: Farkındalığın Esrikliği

spot_img

? Bu yazı İrem Nur Kaya tarafından editörün seçimi listesine alındı?

İtalyan edebiyatının yeni gerçekçilik akımı öncüsü Cesare Pavese, 9 Eylül 1908 tarihinde İtalya’da Torino yakınlarında, Santo Stefano Belbo köyünde doğdu. Bu köy ve çevresi yazarın Ay ve Şenlik Ateşleri adlı kitabına esin kaynağı oldu. Yazarın son romanı olan bu kitabın bahsi Tezer Özlü’nün romanlarında birçok kez geçtiği için belki de bizlerin zihninde çoktan yer edinmiştir.

Ülkemizde ilk basım tarihi 1984 olan kitabı, Tezer Özlü’nün “Genç Ay” adıyla andığını farklı kaynaklardan okuyoruz. Özlü, Pavese’ye karşı duygularını pek çok kez eserlerinde kaleme aldığı için iki yazarı bir araya getiren duygunun merakı içinde kitabı okumaya başlıyoruz.

Yazar, kitabın daha ilk sayfalarında İkinci Dünya Savaşı’nın İtalya toplumunun üzerindeki etkilerini gerçekçi bir dille kaleme alıyor. Kitap üslubu sayesinde, okuyucuya hüzünlerle dolu bu sayfalarda, olabilecek tüm kötücül durumları hissettirebiliyor.

Kitapta uzun yıllar Amerika’da hayatına devam eden ve en sonunda İtalya’daki köyüne dönen bir adamın yaşadığı her şeyi içselleştirme çabasını görüyoruz. Kahramanımız hayata kimsesiz olarak adım atıyor ve kendisini evlat edinen aile ile birlikte, bir köyde hayata  tutunmaya çalışıyor. Çocukluğunda cevap aradığı ama genel geçer bilgilerle üstü kapatılan sorularına yıllar sonra cevap arıyor. Köyüne döndüğünde çocukluğunda yaşadığı bu köy hayatının nasıl bir değişime ya da değişmezliğe uğradığını anlamak istiyor.

Aradığımın, yalnızca daha önce görmüş olduğum bir şeyi yeniden görmek olduğunu birine anlatabilecek miyim?”

Aslında bahsedilen köy her ne kadar baş kahramanımızın çocukluğunu geçirdiği yer olsa da yabancılaşmış hissetmesinin bir nedeninin de toplumda bir yere ait olma zorunluluğu, hissiyatı olarak kabul edebiliriz. Böyle düşünmemizde daha ilk sayfalarda geçen şu sözler etkili oluyor:

Ama yine de insan, kanını gelip geçen bir mevsimden daha değerli, daha uzun ömürlü kılmak için çaba harcıyor; kök salmaya, toprak, ülke sahibi olmaya çalışıyor.”

“Böylece çok uzun süre, içinde doğmamış olduğum bu köyü dünyanın tümü sandım ben. Şimdi dünyayı  gerçekten gördükten ve bir sürü küçük köyden oluştuğunu öğrendikten sonra, çocukluğumda pek de yanılmamış olduğumu anlıyorum.”

“Çok yer görmek hiçbir yere ait olmamak demekti.”

Alın yazısı kahramanımızda kabul edilen bir gerçek değildir. Onu “gitmeye” itenin anlam arayışı olduğunu söyleyebiliriz. Bir bakıma kabul ettiği gerçekler vardır; her şeyin anlaşılması, düzeltilmesi, dünyanın kötü kurulmuş olduğu, onu değiştirmenin herkesin yararına olacağı…

Kitapta diğer insanlar tarafından yoksulluk, ölüm ve savaş sessiz bir şekilde bekleniyor. Kahramanımızı başkaldırmaya iten şey, işte bu dağlarda tepelerde başka başka ülkelerde olma isteği ve kabul edilenin ötesinde bu sessizliğe karşı koymak oluyor. Bu karşı koyuşu aşağıdaki satırlarda görebiliyoruz:

“Neredeyse yaşadığım gibi yaşamamış olmayı, yaşadıklarımı değiştirmek istiyorum.”

Kahramanımız köye geldiğinden beri zamanının çoğunu birlikte geçirdiği Cinto isminde bir de küçük çocuk vardır. Sayfaları çevirirken kahramanımız Cinto ile diyaloglarında kendi çocukluluğuna ne kadar özlem duyduğunu dile getirir. Onun gözünde çocukluk gözlerde bir perde gibi yaşananlara rest çekmek, her şeye rağmen bir umut ışığı olabilmektir:

“Dünyayı hala Cinto’nun gözleriyle görebilmek, onun gibi her şeye yeniden başlayabilmek için neler vermezdim.”

Kahramanımızın içinde yaşadığı durumlar, anımsadıkları, hissettikleri her yere onun peşinden gelmiştir. Ihlamurdan gelen bir koku bile nedenini bilmese de bir başkası olması, gerçek benliğini duyumsaması için yeterli bir sebep olmuştur. En güzel örneği kitabın ismindeki Ay insanlığı her daim ayakta tutan bir etmenken, Şenlik Ateşleri ölümü, toprağı simgeler. Toprağa iyi gelen, onu dirilten ateştir. İnsan var olmayı sürdürürken fark etmeden toprağa yaklaşır. Zamansız bir anda toprak olmayı kabul eder.

 

spot_img
Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.