Sanat Tarihi ve Arkeoloji bilimleri birçoğumuz tarafından birbirine benzetilmiş ve karıştırılmıştır. Dolayısıyla; toplum genelinde Sanat Tarihi ve Arkeoloji aynı kefeye konmuştur. Bu kimi zaman geçmişten gelen alışagelmiş durumlar, kimi zaman ise bu sosyal bilimler hakkındaki bilgisilikten kaynaklanır. Bu yazıda, Arkeoloji ve Sanat Tarihi disiplinleri arasındaki farklarla ve Sanat Tarihi alanının neler yaptığına değineceğiz.
Geçmiş yıllarda akademide Sanat Tarihi ve Arkeoloji aynı lisans bölümü olsa da zamanla ayrılmıştır. Çünkü bu iki farklı alan aynı döneme hitap etmez. Günümüzde git gide birbirinden ayrılan bu iki alan; konu, içerik, tarih bakımından farklı dönem ve üsluplara hitap eder.
Arkeoloji bilimi; eski eserler bilimi olarak da tanımlanır ve geçmişte insan elinden çıkmış her türlü nesneyi araştıran, bulan, tarif ve tasnif eden ayrıca anlamlandıran bir bilim dalı olarak tanımlanır. Sanat tarihi ise görsel sanatların tarihsel evrimini inceleyen bir alandır. Hem sanat tarihi hem de arkeoloji maddi kültür ile ilgilidir, ancak sadece belirli nesneler sanat tarihine uygun olarak düşünülür. Bu iki disiplin arasındaki ayrım hangi eserlerin hangi kategoriye dâhil edileceği hakkında çok zor bir kararı vermeyi gerektirecektir. Hangi nesnelerin veya eserlerin estetik değere sahip olduğuna karar vermek kolay bir iş değildir. Bu gibi nedenlerden dolayı sanat tarihi tanımı, arkeoloji disiplini ile birçok açıdan örtüşmesine neden olmaktadır ( Şahin, 2019).
Tüm bu nesne ve eserlerden ziyade Sanat Tarihi disiplininin zaman aralığı ise, Orta Çağ’dan başlayarak günümüze kadar uzanan bir dönemdir. Arkeoloji disiplini, İlk Çağ ve öncesinden Orta Çağ’a kadar olan bir süreç ile ilgilenmektedir. Her iki alan da arkeolojik kazı yaparak geçmiş yılların izlerini ortaya çıkarır. Fakat Sanat Tarihinin tek görevi bu değildir.
Ülkemiz, değerli kültürel mirasa tanıklık eden bir coğrafyadır. Ülkemizin dört bir yanında arkeolojik kazılar sürdürülmekte ve sürdürülmeye açık durumdadır. Bu kazılar ”arkeolojik kazı” adı altında toparlansa da Sanat Tarihi kazıları da olabilmektedir. Tüm bu bilimsel kazıların teknik ve yönetimi Arkeoloji bilimi üzerinden gerçekleştiği için genel-geçer bir isim olarak arkeolojik kazı deyimi uygun düşmektedir.
Örneğin; Aydın’ın Kuşadası ilçesinde yer alan Kadıkalesi (Anaia) kazısı, 20 yıldır Prof Dr. Zeynep Mercagöz önceliğinde yürütülen bir ”Sanat Tarihi” kazısıdır.

Hepimizin yakından bildiği Göbeklitepe Arkeolojik kazı alanı ise, Arkeoloji biliminin müdahale ettiği bir kazıdır.

Her iki kazı da benzer görünse de birbirinden tamamen farklıdır. Bilim, bu noktada devreye girer ve iki farklı bu alan hünerlerini ortaya çıkarır. Kazım teknikleri tamamen farklıdır. Arkeoloji gidebildiği yere kadar inerek en eski çağların yapı ve nesnelerini ortaya çıkarırken, Sanat Tarihi kademe kademe kazarak, dönem-üslup çatışmasını raporlar.
2863 sayılı kanun yönetmeliğine göre; her Sanat Tarihi kazısında en az bir Arkeolog, her Arkeoloji kazısında da en az bir Sanat Tarihçisi bulunmak zorundadır. Çünkü arkeolojik kazılar sürprizlere her zaman açık alanladır. Kimi zaman çıkan nesne ya da eserin durumuna göre bir Arkeolog; kimi zaman ise Sanat Tarihçi müdahale eder.
Biraz, arkeolojik kazılardan uzaklaşarak Sanat Tarihini inceleyelim! Sanat Tarihi; görsel sanatların, el sanatlarının, geçmişte ”sanat” olup zamanla ”zanaat” olmaya evrilen birçok eserin üslup ve kimliğini inceleyerek, dönem analizi yapar. Yalnız bununla da kalmaz Sanat Tarihi, sanatın ve sanatın tarihini de inceleyerek analiz eder. Tüm ortaya çıkan sanat üretiminin bir alt kültürü ve bir felsefesi vardır. Sanat Tarihi bu felsefeyi de kültürü de inceleyen bir alandır. Orta Çağ’da Hıristiyanlık; erken, orta ve geç Bizans dönemlerini oluşturup aynı çağda farklı sanat üslupları ortaya çıkaracak kadar kuvvetli bir alt kültür ve felsefe oluşturmuştur.


Keza, Anadolu Selçuklu sanatı ve Osmanlı dönemi sanatları Anadolu coğrafyasında yer alıp farklı dönemlere tekabül edip bambaşka sanat üslupları ortaya koyan dönemler olmuştur.


Ya da kökenini çoğunlukla Yunan Mitolojisinden alan Avrupa sanatı bambaşka sosyal dönemlerde, bambaşka sanat üslupları yaratan bir coğrafyada yer almıştır ve almaktadır. Avrupa sanatı hızlı bir devinimle devamlı evrimleşen bir süreç içinde yer almıştır. Sanat Tarihi bu evrimi kanıtları ile tozlu raflardan günyüzüne çıkaran bir disiplin olmuştur. Avrupa sanatını tarihte bir nevi yine Avrupa sanatı beslemiştir. Bugün klasikleşen Rönesans, Barok, Neo-klasik dönemler felsefe ve kültürü ile başkalaşma ve sanatta değişim arzusuyla Dada, Sürrealizm, Fütürizm, PopArt gibi modern akımları doğurmuştur.

Tüm bu coğrafya, kültür, felsefe farkları, farklı sanatları oluşturduğu gibi olabilecek bir sonraki sanatın da felsefesini oluşturur. Tam bu noktada, Sanat Tarihi devreye girer ve Sanat Tarihçisi, bir izci gibi iz okuyarak tüm ayrışmaları analiz eder.
Kaynaklar
Şahin Derya, ”Arkeoloji ve Sanat Tarihi Nerede Başlamalı, Nerede Bitmeli”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 8/4 2019 s. 2399-2410
Erişim Adres: https://by552ulkuozguven.wordpress.com/sanat-tarihi-arkeoloji/