Final Portrait, 2017 yılında çekilen biyografik bir filmdir. Filmin yönetmen koltuğunda Stanley Tucci oturuyor. Aynı zamanda filmin senaryosunu da üstlenen Tucci, Final Portrait’i Amerikalı yazar James Lord’un kitabı Bir Giacometti Portresi’nden esinlenerek yazmıştır.
Film, 1920’lerde en önemli sürrealist heykeltıraş olarak öne çıkan Alberto Giacometti’nin hayatının bir kesitini gözler önüne sermiştir. Filmde Giacometti’yi Avustralyalı oyuncu Geoffrey Rush canlandırmıştır. Filmde dikkat çeken önemli unsurlardan biri de Rush’ın gerçek hayattaki sanatçıya çok benzemesi olmuştur. Filmde oynayan diğer başroller arasında Amerikalı Oyuncu Armie Hammer (James Lord), Tony Shalhoub (Diego Giacometti), Clémence Poésy (Caroline), Sylvie Testud (Annette Arm) gibi isimler de bulunur.
Alberto Giacometti
Sürrealist heykeltıraş Giacometti, 10 Ekim 1901’de İsviçre’nin Grigioni’deki Stampa kasabasında dünyaya gelmiştir. Dört çocuklu bir ailenin ilk çocuğudur. İsviçre’nin İtalyanca konuşulan bölgesinde doğmuştur. Sanatçının resme yönelmesindeki en büyük etken babası olmuştur. Babası Giovanni Giacometti, post empresyonist bir ressamdır. Sanatçı, II. Dünya Savaşı‘ndan sonra en önemli heykellerini tasarlamıştır. Sanatçı, yaptığı incelmiş insan formlarıyla ünlüdür. Giacometti, ilk başlarda Afrika sanatının ve Kübizm’in etkisi altında eserler vermiştir. 1930’lu yılların sonlarına doğru heykellerinde ve resimlerinde, modelden insan figürlerine yönelmiştir.
Giacometti’nin yaptığı eserler adeta insanın kendisiyle yüzleşmesi ve hesaplaşması niteliğindedir. Giacometti’nin figürlerindeki sertlik ve incelme, çağdaş insanın yazgısı olan tedirginliğin ve yalnızlığın bir belirtisi gibi görülür.
Son Portre
Film 1964 Paris’inde geçer ve bir sanat galerisinde başlar. Alberto Giacometti, James Lord’un portresini çizmek ister. Yazar James ise bunu memnuniyet ile kabul eder. Portrenin yalnızca bir akşamüstü kadar vakit alacağına söz verse de Lord, film boyunca Giacometti’nin atölyesine gidip gelmek zorunda kalır. İkili birlikte kararsız bir 18 seans geçirirler. Lord, portre yüzünden Amerika uçağını sürekli ertelemeye başlar. Bu süreç boyunca Lord’un gözünden ressamın özel hayatında yer edinmiş iki kadına, resim yaptığı sırada bağırışlarına ve pratikteki alışkanlıklarına tanık oluruz. Burada asıl dikkat çeken unsurlardan biri ise önemli bir sanatçının önemli bir eseri resmederken arkasında nasıl bir hikâye yattığını seyircilere aktarmasıdır.
Tucci, Giacometti’nin bütün bir biyografisini anlatmak yerine sanatçının ölümünden önce yaptığı son portreyi anlatmayı tercih etmiştir. Bunu şöyle dile getirmiştir:
“Biyografik filmlerden hoşlanmam. Bir kişinin yaşamını bir buçuk iki saate nasıl sığdırırsınız hiç bilmiyorum. Karakter bazlı olmak yerine olay bazlı filmler oluyorlar. Biz başı sonu belirli olan bir periyoda odaklanarak kişinin hayatından nüveler toplamayı seçtik. Giacometti’nin yaşamından farklı deneyim, durum ve olayları derleyerek ve bu iki haftanın içine serpiştirerek onun dünyasını yaratmaya çalıştım. Bu sayede izleyiciye onun stüdyo içinde ve dışında nasıl biri olduğunu hissettirmeye çalıştım.”
Filmdeki önemli hususlardan biri ise filmin büyük çoğunluğunda tek mekan kullanılmasıdır. Tek mekan faktörü riskli bir tercih olsa bile filmde yaşanan olaylar ve oyuncuların yaşamsallık adına gösterdiği başarı, seyirciyi o mekana ait hissettirmeyi başarır. Özellikle Giacometti, Lord’un portresini resmederken sanatçının sevgilisi Caroline’nin eğlenceli bölüşleri ve Giacometti’nin eşi Annette Arm ile ilişkileri ve kavgaları mekanla ve karakterle ilişki kurmamıza yarayan karakteristik ögelerdir. James Lord’un gözünden baktığımızda bu aşk üçgeni, zıtlıklar barındırır. Bir yandan Giacometti ile sevgilisi Caroline arasında yaşanan tutkulu ve dinamik aşk; diğer yandan ise eşi Annette ile monotonlaşmış ve sıkıcı ilişkileri sanatçının duygu durumunu etkileyen en önemli çatışmalardan biridir.
Filmde Giacometti’nin diğer sanatçılar hakkındaki söylemleri 1960’lardaki yaratılan atmosferi anlamak açısından önem arz eder. Giacometti’nin Lord’a, Picasso ile olan arkadaşlığını ve onun eserlerini beğenmemesi göze çarpan sahneler arasındadır. Bu sahnede Giacometti, Salvador Dali ve Monet gibi sanatçılarla ilgili görüşlerini söyleyerek kendisinin sanat görüşünü anlamamıza olanak sağlar. Örneğin ressam Cézanne’nin eserlerinde kübizm akımının etkisinde her şeyi kareleştirmesiyle harika tablolar yaptığını belirtir.
Sanatçının Paris sokaklarında ve meyhanelerinde Lord’un bakış açısıyla sanatsal sürecin sancılı dönemlerini ortaya seren film, bir yandan sanatsever olmayı bir yandan da sanata olan bakış açısını sorguluyor. Film, 1960’ın Paris’inin sanat anlayışını yansıtmasıyla, bir sanatçının son portresini resmederken yaşadığı iç çatışmalarıyla izlenmeye değer bir film oluyor.
Kaynakça
- ”Tamamlanma ve Aidiyetlere Dair: Final Portrait”.artfulliving.com. Web. 20.06.23
- ”Son Portre”. Beyazperde. Web. 21.06.23
- ”Ruhsal Dünyasını ve İnsan Kırılganlığını Eserlerine Yansıtan Sürrealist Heykeltıraş Giacometti”. Sanatinoykusu.com. Web. 20.06.23