Fransız edebiyatında efsanevi karakterler, dünya edebiyatını etkilemiş karakterler mevcuttur. Fransız edebiyatı sarsıcı edebi tartışmalar yaşamış ve derin fikir ayrılıklarından yeni ve etkili edebi akımlar ortaya çıkarmıştır. Günümüzde edebiyat camiasının üzerinde kalem oynattığı edebiyat akımlarının en çarpıcı örnekleri Fransız edebiyatında görülmüştür. Fransız edebiyatının efsanevi karakterlerini farklı kitaplardan sunduk.
Julien Sorel

Stendhal’ın Kırmızı ve Siyah romanının kahramanı Julien Sorel, Napolyon’un sürgüne gönderildiği Restorasyon dönemi Fransız toplumunda, yükselişi ve düşüşüyle çarpıcı bir karakterdir. O derece önemlidir ki Stendal eserinin adını Julien koyup koymamak konusunda kararsız kalır.

Bir kerestecinin oğlu olan Julien Sorel, üst sınıfa yükselebilmek için verdiği mücadelede aşkı ihtirasları ve gururuyla var olur. Güce duyduğu tutkuyu ve ihtiraslarını hayatındaki biricik varlığına, aşkına, tercih eder. Gerçekte, duygusal yapısı ve küçük görülmüş olması ihtiraslarını kamçılarken, asıl sevginin masumiyet ve sevecenlikte mi yoksa baştan çıkarıcı tutkuda mı olduğuna karar veremez.

Julien Sorel’ı çarpıcı kılan toplumsal sınıfların arasında derin uçurumların olduğu çalkantılı dönemlerde, hor görülmüş olmanın insan ruhunda açtığı tahribatın ne derece büyük olduğudur. Julien Sorel bize ihtiraslar ve masumiyet arasında parçalanmış bir ruhun erdeminin ne büyük acılarla, ne cezbedici tuzaklarla başa çıkmaya çalıştığını gösterir.
Quasimodo

Victor Hugo‘nun Notre Dame’ın Kamburu romanının kahramanlarından biri olan Quasimodo, Fransız edebiyatının en etkileyici karakterlerinden biridir. Öyle ki eserin orijinal adı Notre Dame de Paris olmasına rağmen pek çok başka dile çevrilirken Notre Dame Katedrali yerine Notre Dame’ın Kamburu olarak çevrilir.

Quasimodo sağır, kambur, topal ve bir gözü görmeyen biridir. Eğri büğrü, çirkin ve çoğunlukla sessiz bir zangoçtur. Adı bile ‘eksik tamamlanmamış’ demek olan Quasimodo’nun bütün hayatı katedralde geçer. Toplum içine çıktığında genellikle aşağılanır, lanetlenir veya alay konusu olur. Bu yaşadığı dışlanma onu yabani birine dönüştürür. Asıl olarak sadık, sevgi dolu ve iyi biri olan Quasimodo, günün birinde görüp sevdiği Esmeralda’ya tüm kalbiyle bağlanır. Esmeralda onun aşkına karşılık vermez. Quasimodo karşılıksız aşkın, aşağılamanın ve sevgisizliğin iç ıstırabını bütünüyle yaşarken, Esmeralda’yı tüm noksanlıklardan ve kötülüklerden uzak sever.

Quasimodo’yu sarsıcı bir karakter kılan, insan ruhunun her şeye rağmen saf ve temiz duygulara sahip olabileceği gerçeğidir. Quasimodo her insan gibi saf ve temiz duyguları barındırır ve dahası her insan gibi bu duygulara fazlasıyla muhtaçtır. Quasimodo önüne çıkan bütün engellere rağmen, iyiye ve sevgiye ulaşma iradesi gösterir. Yaşadıkları ve fiziksel engelleri onun Esmeralda’yı sevmesine engel olamaz.
Edmond Dantes

Alexandre Dumas‘ın yarattığı en sarsıcı karakterlerden biri Edmond Dantes‘tir. Monte Kristo Kontu romanının kahramanı Edmond Dantes, genç bir denizci olarak başladığı yaşamında masumiyeti, ihaneti ve intikamı her boyutuyla yaşar. Kendiyle defalarca yüzleşir. Olaylara rasyonel bakmayı öğrenir. Güven duygusunu, adalet kavramını ve aşkı sorgular.

Edmond Dantes iyi yürekli, saf ve mert bir gençtir. İftiraya uğrayarak hayatının en mutlu gününde, düğününde, azılı bir Napolyon taraftarı olarak hapse atılır. Hapiste geçirdiği uzun yıllarda, akıl hocası ve arkadaşı ola Abbe Faria sayesinde olayları akılcı değerlendirmeyi ve yaşamın farklı yanlarını öğrenir. Hapisten kaçtıktan sonra ona komplo kuran ve ona ihanet eden herkesten intikamını alır. Uğradığı ihanet sonucu hayalleri elinden alınan Edmond Dantes, intikam arzusunun ve adaleti sağlama isteğinin etkisiyle hareket eder. Bir yandan sabırlı, planlı ve acımasız davranırken, diğer yandan aşkının ve intikam arzusunun ruhuna yüklediklerinin ıstırabını çeker.

Edmond Dantes’i etkileyici bir karakter kılan, bir insanın yaşadığı mağduriyetin onu ne denli değiştirebileceğinin göstergesi olmasıdır. Edmond Dantes saf ve temiz yürekli birinden yaşamına akılcı bakabilen ve yüreği intikam arzusu dolu birine dönüşür. Dantes, intikamın tozlu yollarında, insan benliğinin ne denli zorlu yollardan geçtiğini gözler önüne serer.
Emma Bovary

Emma Bovary, Fransız edebiyatıının en çok üzerinde durulan karakterlerindendir. Öyle ki Gustave Flaubert‘in bu eserinden Bovarizm olarak ifade edilen ve pek çok romancıyı etkileyen bir akım doğmuştur.

Emma Bovary manastır eğitimi almış, romantik kitaplar okuyan, tutkulu bir kadındır. Aynı zamanda doktor kocasından arzuladığı ilgiyi göremeyen, mutsuz bir kadındır. Emma okuduğu romanlarda olduğu gibi, lüks ve romantik bir yaşam düşler. Kendini Paris salon hayatına yakıştırır. Eşiyle yaşadıkları kırsal yaşamdan son derece sıkılır. Temiz yürekli, hatta saf ve eşinin arzularını fark etmeyen kocasından tiksinir. Çocuğu olduğu zaman bir zaman kendini annelikle avutmaya çalışsa da mutluluğu arayan Emma, bir süre sonra kocasını aldatmaya başlar. Lüks bir yasam ve doyumsuz bir aşk isteyen Emma, yasak aşklarında bir türlü istediğini bulamaz. Ne zaman lüks yaşama ve soyluluğa ulaştığını düşünse para ve soyluluk eksik kalır. Ne zaman arzuladığı aşka ulaştığını düşünse para ve soyluluk eksik kalır. Kocasını aldattığı erkekler onu bir meta, bir cinsel obje olarak görür. Emma beklentileri karşılanmayınca, daha da hırçınlaşan ve daha çok şey talep etmeye başlar. Sonunda her anlamda kendini tüketir. Hırsı, tutkuları ve karşılanamayan beklentileri onu ruhsal bir yıkıma götürür.

Emma Bovary’i bu derece etkiyici kılan, mutluluğu ararken düştüğü şehvet girdabında hayallerinden vazgeçmemesidir. Kendi şartları, başkalarına yaşattıkları onun doyumsuz aşk aramaktan alıkoymaz. Emma Bovary insanın irade ve yargıları aşan güçlü bir hisse kapıldığında, karşılanamayan arzuların yıkıcı etkisinde, durmaksızın yürüyebileceğini gözler önüne serer.
Jean Valjean

Victor Hugo‘nun Sefiller romanıyla edebiyat dünyasına armağan ettiği en önemli karakterlerden biri Jean Valjean’dır. Jean Valjean yaşadıklarıyla ve iç hesaplaşmalarıyla hem dönemin Fransa’sının fotoğrafını çekmiş hem de iyilik, fedakarlık, kin ve öfkeyi vicdan ve adalet potasında eritmiş bir karakterdir. Jan Valjean bir suçludur ve bu bağlamda denebilir ki Jean Valjean, suçluların cezalandırılmasının adil ve insani olmadığı takdirde, bu cezanın insan ruhunda açtığı tahribatla mücadele etmiş bir karakterdir. Kendiyle yüzleşebilen, yaşadıklarıyla değişebilen ve asla adaleti yanıltmayan bir karakterdir.

Jean Valjean genç, eğitimsiz ve fakir bir köylüdür. Aç kalmamak için çeşitli günübirlik işlerde çalışan ve ablasıyla onun yedi çocuğunu doyurmaya uğraşan biridir. Bir gün fırından ekmek çalar ve yakalanıp beş yılık kürek cezasına çarptırılır. Hapishanenin acınası koşullarında aşağılanır ve bolca şiddet görür. Bu Jean Valjean’ın ruhunu derinden yaralar. Kendiyle yüzleşir. Suçlu olduğunu ve cezalandırılması gerektiğini kabul eder. Aldığı cezanın ve hapishane koşullarının gaddarca olduğunu düşünür. Defalarca firar etmeye çalışır, yakalanır ve cezası artar. Tahliye olduğunda toplum tarafından dışlanır ve tahkir edilir. Giderek yüreği katılaşan Jean Valjean’a gittiği kasabanın piskoposu iyilik eder. Bu onun ruhunda bir sarsıntıya yol açar. Giderek artan bir şekilde erdemli ve iyi biri olur. Asıl ismini gizleyip Monsieur Madeleine adıyla ticarete atılır, saygın bir iş insanı ve zengin olur. Yardımsever ve güçlü bir iş insanı olarak belediye başkanı olur. Javert adlı bir polis memuru ondan şüphelenir ve peşine düşer. Bu dönemde, Jean Valjean kendisi sanılarak başka birinin hapse atılacağını öğrenir. Vicdanı buna izin vermez ve gidip gerçek Jean Valjean olduğunu açıklar. Tekrar hepse atılır. Firar eder. Acınası durumdaki Cossette adlı bir kız çocuğunu yanına alır ve Paris’te yıllarca saklanır. Cossette büyür ve bir sevgilisi olur. 1832 Paris‘inde isyan ve ayaklanmalar yaşanır. Genç adam ayaklanmaya katılır ve yaralanır. Ayaklanma sırasında Javert ve Jean Valjean tekrar karşılaşır. Jean Valjean Cossette’nin sevgilisini ve Javert’in hayatını kurtarır. Bunun üzerine Jalert onu yakalamaz. Cossette sevdiği adamla evlenirken Jean Valjean huzurlu bir şekilde can verir.

Jean Valjean, değişebilen bir karakterdir. Onu çarpıcı kılan gerek sefil ve acınası şartlarda gerek refah içinde olduğu zamanlarda yaptığı tercihlerdir. Sefaletin ve ıstırabın orta yerinde, yaşadıklarından hareketle, kendiyle ve uğradığı haksızlıklarla yüzleşerek iyi ve erdemli olanı seçer. Adaleti ararken vicdanı ve kini arasında kaldığında, iyi yürekli insanlara dayanarak kötü ve bayağı olanı reddeder.
Kaynakça:
Sollars, Michaels David. Dictionary of Literary Characters. New York: Facts On File, 2011.