1.Bisiklet Hırsızları (Ladri di biciclette, 1948) Bir işsiz, oğlu ve çalınan bir bisiklet… De Sica görünüşte böylesine basit bir çıkış noktasından işe koyuluyor. Ama sonuç, sinema tarihinin baş yapıtlarından biri. Çalınan bisikletin ardına düşen baba ve oğlunun serüveniyle bütün bir toplum düzenini ortaya koyan, açıklayan, suçlayan; sanat değeri toplumsal değeriyle baş başa giden bir başyapıt… “-Tohumu başka bir tarlaya at oğlum, duyuyor musun beni? Bunun ne demek olduğunu anlıyor musun? -Hayır, anlamıyorum. -Nasıl anlamazsın, çocuğum, o kadar kolay ki! Toprak nankörse kazmak, bellemek neye yarar ? Ekersin ama biçemezsin…” IMDb:8.3
2.Kırmızı Balon (Le ballon rouge, 1956) Kendi hayatı olan kırmızı bir balon, Paris sokaklarında küçük bir çocuğu izler. Bazen hepimizin rutin içerisinde kendimize yer bulamadığımızda; peşinden gitmekten vazgeçemediğimiz ve yol gösterici bir balona ihtiyacımız olabilir. Onun için gerçekler ve hayaller arasına sıkışmış toplumsal yaşam ünitemiz yerine bulutları seçmeliyiz belki de. IMDb:8.2
3.Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) Beş yaşında küçük bir çocuk olan Barış, tutukluluk süresi boyunca annesiyle birlikte hapishanede kalmalıdır. Barış, aynı zamanda cezaevinde kalan diğer kadınlardan biri olan İnci ile özel bir bağa sahiptir. İnci ona uçurtmanın bir gün uçacağına dair söz verir.
“Barış’ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı ne de başı bulutlarda bir çınar. Simitçinin gevrek sesi bile giremezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı bazen. Adının anlamı dünyayı kucaklasa taşta büyümezdi Barış. ..Kuş kanadına binip çayırlara gitmeyi öğretti Barış bana. Düşle gerçek onun o yarım sözcüklerinde öylesine iç içe geçerdi ki. Dünyanın çirkinlikleri bir bulut gibi kayıp giderdi minik göğümüzden. Küçücük avluda düşsel uçurtmalar uçurmayı işte öylece öğrendim Barış’tan.” IMDb:8.4
4.Cennetin Çocukları (Bacheha-Ye aseman, 1997) Kız kardeşinin ayakkabısını kaybedince onunla kendi ayakkabısını paylaşan Ali, ayakkabıları bulmak için bir dizi maceraya atılır. Yapamadığında, yeni bir çifti kazanmak için yeni bir yol dener. Yine yoksulluk ve umut dolu bir film. Bir çift ayakkabıya hayatı boyunca muhtaç olmamış, hep daha fazlasına aç, tatminsiz tüketici toplumun yüzüne tokat gibi çarpıyor. “Ali ben yarın ne yapacağım? Ayakkabısız okula gidemem. Öğretmenim beni cezalandırır.” IMDb:8.3
5.Düşüş (The Fall, 2006) Çekimleri 4 yıl süren ve içinde Türkiye’den Ayasofya’nın da yer aldığı 18 ülkeden etkileyici yapılar sunan bu film; küçük bir kız çocuğu ve dublör arasındaki arkadaşlık çevresinde ilerliyor. İzlerken kalbinizde tebessümler açtıran bu arkadaşlık mekansız, zaman algısının ötesinde, sevgi ve macera dolu. “-Ruhumu kurtarmaya mı çalışıyorsun? Ruh ne demek biliyor musun? -Hayır. -Güç gibi bir şey. -Neden yaşlı amca dişlerini geceleri bardakta tutuyor? -Gücünü, ruhunu orada saklıyor. Ruhu o dişlerin içinde. Ah ağzının hemen ön tarafında biraz güç kaybı yaşıyorsun.” IMDb:7.8
6.Utanç (Buda as sharm foru rikht, 2007) Henüz 5 yaşında olmasına rağmen toplum ve cinsiyet normlarına tüm gücüyle karşı koyan kız çocuğunun okula gidip, okumayı ve yazmayı öğrenmek istemesi üzerine kurulu bir filmdir. Minik karakterimiz hemen hemen her yerde düşmanlık veya ilgisizlikle tanışıyor. Bir gün eve giderken o ve diğer kızlar, talibanmış gibi davranarak oyun oynayan erkekler tarafından esir olarak alınır. Kızımız “Ben savaş oyunu oynamak istemiyorum.” dese de sonunda başına gelecek her şeyi kabullenmek zorunda kalır. “Bir defter kaç yumurta eder, bir hayat kaç yumurta, özgürlük kaç yumurta?” IMDb:7.3
7.Yükselen Ay Krallığı (Moonrise Kingdom, 2012) Wes Anderson’ın en mükemmele ulaşmış karakter kriterinden uzak, gerçekçi, insanı insan nitelikleriyle ödüllendiren masalsı filmi. İki genç aşık New England şehrinden kaçar ve bir deniz kıyısına kamp kurarlar bu sırada kasaba halkı onları aramaktadır. Film renkleriyle ve hissettirdiği duygularla bizi ilk andan içine çeker. “-Büyüyünce ne olmak istiyorsun? -Bilmiyorum. Ama galiba hep macera yaşamak istiyorum. Tek bir yerde takılıp kalmak istemiyorum.” IMDb:7.8
8.Karga Yumurtası (Kaakkaa Muttai, 2014) Fakirliğin tam ortasında ama yine de umut dolu iki kardeş bir dilim pizza için her şeyi göze alıyorlar. Filmin sonunda anlıyoruz ki insanların ön yargıları, tokatları ve bazen bizim hayatımız için istediğimiz en değerli şey aslında bir imgelem. Yine de yola koyulup, yine de o pizzadan bir dilim ısırıp başarıya ulaştığımız yanılsamalı anlarda; işte en çok o zaman insanız… “-Hiç kısa yol yok mu? -Var. Bize pizzayı gösterirsen sana kısa yolu gösteririz. Sadece bir kerecik.” IMDb:8.4
9.Önce Babamı Öldürdüler (First They Kill My Father, 2017) Angelina Jolie’nin yönetmenliğini yaptığı, gerçek olaylardan uyarlanan bu film Kızıl Kmerlerin Kamboçya’daki korkunç yönetimi sırasında 5 yaşındaki küçük bir kızın hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Bazen ufacık bir pirinç tanesi için mücadele eden bazen kırmızı elbisesini özleyen ve bombalar arasında bile asla vazgeçmeyen minik bir kız. Savaş ise bizden çaldıklarıyla var olan bir imge. “Kamboçyalı bir kız hatırlıyor ki, başkaları asla unutmasın.’’. Çünkü onun gözleri asla unutmayacak. IMDb:7.2
10. Kefernahum (Caphernaüm, 2018) Nadine Labaki beni neredeyse her filmiyle etkilemeyi başarmış, başarılı bir kadın yönetmen. Bu filminde şiddet suçu nedeniyle 5 yıl ceza alan Zain, sadece 12 yaşında bir çocuk olmasına rağmen ebeveynlerini ihmal nedeniyle dava eder. Sokaklarda mücadele ederek büyüyen ve üzerinde fazlasıyla sorumluluk olan bu küçük adam ayağa kalkmaktan yorulmaz, nesne olmaya kafa tutar. Onun ruhu sokaklardan ve kötülüklerden büyüktür hep. En acı taraflarından biri ise Zain kendi hayatında da mülteci bir çocuk ve en iyi bildiği şeyi yapıyor, rolünü oynuyor. Sokaklarda yüzlerine dahi bakmadan yanından geçtiğimiz her çocuk: Zain. “-Anne ve babamdan şikayetçiyim. -Anne ve babandan niçin şikayetçisin? -Beni dünyaya getirdikleri için.” IMDb:8.4