? Bu yazı Batuhan Amaç tarafından editörün seçimi arasına girdi ?
“Hayatına son vermek istiyorsan bunun için ölmene gerek yok. Buradaki hayatına son ver ve başka yere git. Anlamlı bir şeyler yap. Yap işte bir şeyler. Afrika’ya git mesela. İnsanlara yardım et. “The The” grubunu biliyor musun? Bir şarkıları var; “Dünyayı değiştiremiyorsan, kendi dünyanı değiştir.”
Fatih Akın; Temmuzda, Yaşamın Kıyısında ve Paramparça filmleriyle kült bir yönetmen haline gelmiştir. Asıl dönüm noktasını ise 2004 yılında çektiği Duvara Karşı filmi ile yaşamıştır. Filmin başrollerinde bu yıl kaybettiğimiz Birol Ünel dışında Sibel Kekilli, Güven Kıraç ve Meltem Cumbul gibi isimler yer almıştır.
Film, Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü’nü kazanmıştır. Ayrıca çeşitli festivallerden en iyi kadın ve erkek oyuncu ödüllerinin de sahibi olmuşlardır. Fatih Akın’ın diğer filmlerinde olduğu gibi yabancılaşma, aidiyet duygusu ve göçmenlik konuları üzerinde durulmuştur.
Film Cahit adlı karakterin kavgası ve bardan atılmasıyla başlar. Bu sahneden sonra onu bir arabanın içinde hızla duvara doğru giderken görürüz. Bu intihar girişimi başarısızlıkla sonuçlanır. Gittiği psikiyatri kliniğinde Sibel’e rastlar. O da Cahit gibi intihar girişiminde bulunmuştur. Sibel baskıcı ailesinden kurtulmak için Cahit’e anlaşmalı bir evlilik yapmayı teklif eder. Böylece Sibel özgür bir yaşama kavuşacak, Cahit ise bir ev arkadaşına sahip olacaktır.
(Yazının bundan sonrası film hakkında sürprizbozan içermektedir.)
Cahit ve Sibel karakterlerinin ikisi de duvara karşı durmaktadır. Sibel, ataerkil ve otoriter aile duvarını yıkıp yaşamına devam etmek istemektedir. Gerekirse istediği yaşam için ölmeyi göze almıştır. Cahit ise depresiftir. Yalnızca o duvarın üzerine yıkılmasına odaklanmıştır ve bundan şikayetçi de gözükmemektedir. Yaptıkları anlaşmalı evlilik sonucunda herkes mutlu gibidir. Sibel arzuladığı özgür hayata kavuşmuştur. Cahit ise ev arkadaşı edinmiş böylelikle kira gibi şeyleri bölüşmüştür.
Film bize üç farklı göçmen tipi sunar. Birincisi Cahit’tir. Cahit, Türkiyeli olmasına rağmen Almanya’ya adapte olmuş, Almanyalı bir kadınla evlenmiştir. Kökleriyle bağını koparmıştır. Sibel’in ailesiyle tanışmaya gittiğinde Türkçesi çok bozuktur. Sibel’in abisi “Türkçene ne yaptın?” diye sorduğunda “Attım.” cevabını verir. Barda kendisi gibi Türkiyeli olan biriyle kavga edip dayak yediğinde “Lanet olası Türk!” diye bağırır. Sahnenin devamında Sibel’den “Sen de Türk’sün!” cevabını alır. Cahit yalnızca kökenlerinden değil hayatından, gelecekten ve umutlarından da vazgeçmiş biridir.
İkinci tipin Sibel’in ailesi olduğunu söyleyebiliriz. Aile, dışarıda topluma ayak uydurmuş gibi gözükse de evin içinde geleneksel ve baskıcı bakış açısı sergiler. Öğrendikleri ataerkil düşünce ve davranışları devam ettirmeye çalışırlar. Baba ve abi karakterleri Sibel intihar ettiğinde ondan hesap sorarlar ve kızarlar. Cahit ve Sibel evlendikten sonra akrabalarını ziyaret etmeye giderler. Erkekler orada böbürlenerek aldatma hikayelerini anlatırlarken, Cahit’in eşlerini sormalarıyla kavga çıkar. Her şeyi yapan erkeler namuslarına (!) laf söyletmemektedirler. Sibel’in babası Cahit hapse girdikten sonra kızının çocukluk fotoğraflarını ağlayarak yakar. Abisi Sibel’i gördüğü zaman belki de onu öldürmek için kovalar.
Üçüncü tip olarak bu konuda arada kalmış Sibel’i gösterebiliriz. Sibel Almanya’da doğup büyümesine rağmen ailesi tarafından baskı görmüştür. Kendi hayatını yaşamak için intihar eder. Babası ve abisi ona bu yüzden kızarlar, o ise yalnızca masaya bakar. Annesiyle yalnız kaldığında bacak bacak üstüne atar ve bir sigara yakar. Annesi ona neden böyle yaptığını sorduğunda “Beni rahat bırakırlar zannettim.” cevabını verir. O yalnızca istediği hayatı yaşamak isteyen birisidir.
Sibel Cahit’le evlendiği geceden itibaren istediği yaşama kavuşmuştur. İstanbul’a geldikten sonra bu durumu devam ettirmek ister. Bu uğurda dayak yer, tecavüze uğrar, bıçaklanır. Film ilerledikçe Sibel ile gönülsüz evlenen Cahit’in yavaş yavaş ona aşık oluşunu izleriz. Bu ilişkide kimse birbirini değiştirmemektedir. Değişim olsa bile bu kendiliğinden oluşur.
Sibel İstanbul’a geldikten sonra kuzeni Selma’da kalmaya başlar ancak bundan değildir. Selma’nın hayatı monoton, sürekli işi için yaşayan ve Sibel’e göre çok sıkıcı bir hayattır. Bu yüzden onunla tartışır ve koparlar. Cahit onu bulmak için İstanbul’a geldiğinde Sibel’in değiştiğini anlarız. Artık evlenmiş ve bir çocuğu vardır. Selma ile ise artık iyi anlaşmaktadır.
Filmin sonunda Sibel ve Cahit kavuşamadığı için mutsuz ve trajik bir son olduğunu düşünebiliriz. İki karakter de filmin sonunda yolculuklarını tamamlarlar. Cahit başından beri kaçtığı köklerine, Mersin’e dönme kararı verir. Sibel ise eskiden yaşamak istemediği o yaşama artık alışır.