Gölgeler İçinde Film İncelemesi: Makineleşme Adına Bir Atıf

spot_img

Çağımızın büyük problemlerinden biri olan farkındalık akın akın gelişmemeye devam ediyor. Toplumun rayına oturmuş belli bir düzeni varsa, insanoğluna sorgusuz sualsiz adeta bir makine gibi istediğiniz her şeyi yaptırabilirsiniz. Gelecek yüzyıllarda bir sorun oluşturması düşünülen teknoloji devriminin aslında somut bir teknolojiden ziyade, çağımız insanlarının algılarıyla oluşturulan soyut bir makineleşmeye yönelik olması muhtemeldir.

Filmin senaryosunu yazıp, beraberinde yönetmenliğini de yapan Erdem Tepegöz, aklındakini tam anlamıyla kâğıda dökmüş ve sonrasında gerek kullanılan kamera açıları ve tekniklerle, gerekse çekilen dehliz sahnelerinin boğucu bir görüntüye sebebiyet vermemesi bakımından, bu filmde anlatmak istediği şeyi açıkça izleyiciye aktarmıştır. Özellikle yansıtma tekniğinin kullanımı ve geniş plan çekimlerinin, filmin çekildiği mekanla ilişiği bakımından bir bütünü oluşturuyor olması kesinlikle yadsınamaz.

2020 çıkışlı, Bilim Kurgu/Dram türündeki filmimizin başrollerinde Numan Acar (Zait), Ahmet Melih Yılmaz, Emrullah Çakay (Dahi Çocuk), Vedat Erincin (Tamirci), Muharrem Bayrak ve Selin Kavak yer alıyor.

Gölgeler İçinde filmi kendi döneminde Altın Portakal’dan 6 ödül alarak ayrılmıştır.
Bunlardan bazıları; En İyi Film, En İyi Görüntü Yönetmeni ve En İyi Müzik şeklindedir. Sonraki senelerde farklı festivallerde ödüle layık görülmeye devam etmiş ve başarısını sürdürmüştür. Bunlara ek olarak film, bu sene 2.’si düzenlenen İzmir Müzik ve Film Festivali’nde tazecik bir başarı için yarışıyor.

Gölgeler İçinde filmi konu bütünlüğü bakımından belli grupların bir işçiden ziyade bir makine gibi, önceden belirlenmiş düşük yaşam standartlarında, hayatlarını bir maden fabrikasında idame ettirmeye çalışmalarını anlatmaktadır. Tabii bu filmin anlattıkları bu kadarla kalmaz.

Yazımızın en başında belirttiğimiz gibi insanların stabil bir yaşantıya girmeleri durumunda farkındalıkları oldukça düşer ve yaşamak için sadece rutin işleri yapmaları gerektiği yönünde adapte olurlar. Bu bağlamda beyin, farklı bakış açıları yaratma ve fikir olanağı olarak da düşünme yetisini, farkındalık yoksunluğu ile kendi içinde bastırır. Bu konumdaki bir kişinin varlığı soyut manada Klasik Spiritüalizmdeki ‘’Spatyom’’ kavramını akıllara getirir. Spatyom, bedenin ölmesi doğrultusunda ruhun perispri’leriyle bulunduğu aleme denir. Perispri ise ruhun beden ile bağlantısını sağlayan bağdır.

Film içerisinde Zait karakteri hariç tüm karakterler, somut olarak olmasa bile soyut olarak bu konumdalardır. Çünkü fabrika içerisinde doğaçlama olarak oluşturulmuş hiyerarşik bir düzen vardır ki bu düzen de film içerisinde bir rütbe yahut da mevki ile değil ‘’yeni gelen işçileri kimin karşılayacağı’’ ile belirlenmektedir. Nitekim bu sistemli koşullar içerisinde çalıştırılan insanlar birer makine konumuna koyulmuş, sürekli gözetim altında olmaları ve oldukça az diyalog kurmalarıyla o sistemin vazgeçilmez parçaları haline gelmişlerdir. Yani artık düşünmüyor ve hayal kurmuyorlardır. Sadece kendilerine verilen işe odaklanıp, en iyi şekilde o işi yapmaya özen gösteriyorlar. Başka bir deyişle; insanlar makineleri ve sistemleri geliştirip yönetmiyor, makineler ve sistemler insanları yönetiyor. Hem de hiç acımadan…

‘’Zaman bir maddedir. Eksilir, biter.’’

Az önce değindiğimiz konuda farklı kıldığımız Zait karakteri üzerinden bir şeyler daha aktaralım.
Zait (Numan Acar) bu sistemin en kilit parçası ve aynı zamanda bu sistemi kırıp dağıtan öncü karakterdir. Yine az önceki paragrafta bir hiyerarşiden bahsetmiştik, işte Zait bu hiyerarşide yeni gelen işçileri karşılayan sorumlu kişi konumundadır.

Daha sonra bazı olaylar doğrultusunda iş makinesi bozulur ve o esnada gizemli tamirci ile tanışır. Tamirci (Vedat Erincin) diğer işçiler gibi gözetlenmez, kendine özel bir mekâna sahip, olağan dışı bir kimsedir. Zait’e tuhaf gelen ve onu düşünmeye sevk ettiren şeyler söyler. Hatta film içerisinde ‘’Spatyom’’ kelimesini aralarında geçen bir diyalogda Tamirci tarafından duyuyoruz.

Devam eden sahnelerde Zait madende bir kapak bulur ve onu bir şekilde açar. Kapağın içinden böceğe benzer sıvı bir şeyler Zait’in boynuna gelir ve onu günden güne hasta etmeye başlar. Bu olayla beraber kendi barakasındaki borudan sesler gelmeye başlar, fakat gelen seslere ne yaparsa yapsın engel olamaz.

Bir gün değirmen benzeri bir düzenekle, kapalı bir bölmeden işçilere erzak dağıtımı yapılır fakat Zait’e erzak verilmez. Oldukça şaşırır, çünkü sistemin işlemesi adına farkında olmadan işini tüm özverisiyle yapmaya devam eder. Aynı günün gecesi barakasından ayrılır. Peşine yardım etme amaçlı, yeni gelen işçilerden bir çocuk (Ahmet Melih Yılmaz) takılır. Zait ve yeni çocuk erzak dağıtılan yapının içerisine girerek kilitli bir kapının önünde dururlar ve görevli ile görüşme talebinde bulunurlar. Kapının üzerinde bir kamera onları izlemektedir. Ortamda onlardan başka kimse yoktur. Birkaç denemeden sonra pes ederler. Tam geri dönecekleri esnada yeni çocuk ‘’boşluktan içeriye bakalım’’ fikri ile öne atılır ve kamera kablolarını çekiştirmeye başlar. Bu sahnede oldukça ilginç, fakat konumuza nokta atışı yapan bir olay yaşanır. Kamera kabloları çekiştiren yeni çocuk, kabloların elinde kalması ile bu kabloların içeride de boşta durduklarını anlar, fakat kamera halen çalışmaya devam etmektedir. Bunun gizemini çözemeyen Zait ve yeni çocuk, hemen ortamı terk ederler ve bu gerçeği bir bağlamda açıklığa kavuşturmaya çalışırlar. Sonrasında bir dizi olay gelişir.

Süregelen olaylardan ziyade analizimiz için önemli olan noktalarla devam edelim. Bu olayın ardından yeni çocuk bir kaza yaşar ve ortadan kaybolur. Değişimin başladığını daha ilk olaydan -Zait’in bulduğu gizemli kapak– anlıyoruz. Bunun devamındaysa, yeni çocuğun yerine geçmek için getirilmiş yeni işçiler vardır. Zait bu işçilerin gelişini sonradan öğrenir. Bu da demektir ki fabrikanın düzeninde kaymalar oluşmaya başlamış ve dolaylı yoldan Zait’in rütbesi düşürülmüştür.

Sonrasında tamircinin yanına gidip olağan dışı tamirciden bulundukları yer için bilgi almak ister, tabii bunu isteme şekli biraz insanlık dışı bir biçimde gerçekleşir. Tamirciye saldırır. Tamirci Zait’i alarak onu uzun yollara götürür. Oldukça uzaklaşırlar, farklı mekanlardan geçerler. En sonunda bir binanın yanında dururlar ve merdivenleri çıkarlar. Tamirci Zait’e kapıdan geçmesini söyler. Zait kapıdan geçer geçmez neye uğradığını şaşırır. Başladıkları alana, Tamircinin yerine geri dönmüşlerdir. Zait meraklı gözlerle ‘’O yollar?’’ diye sorar, Tamirci ise: ‘’Bildiğim tek şey şu an buradayız. Şu an burada geleceği değil, geçmişi şekillendiriyoruz. Bütün bu teller, kablolar, borular makinelara, madenler fabrikalara bağlanıyor. Bu alanda bütün her şey birbirine dolanıyor. Bu düzeneği ben çözemedim, kuranı da yürüteni de!’’ diyerek oktavlı bir karşılık verir. Yine devam eden repliklerde tamirciden: ‘’Her makine, her madde hayatta kalmak zorundadır. Korkutur ama hemen vazgeçemez.’’ cümlesini duyarız. Bu cümleler, her şeyin birbiriyle bağıntılı olması ve onca yolun sonunda yeniden başlangıç noktasına dönülmesi, hareket ve değişimin etkisinde ve diyalektik bir bütünde akıllara ‘’varoluş paradoksunu’’ getiriyor.

‘’Yaşayan görür, zaman yiter, yaşam sürer.’’

Son olarak Zait’in, bu sistemin en kilit parçası olduğunu söylemiştik, ama aynı zamanda bu sistemi kırıp dağıtan öncü bir karakter olduğunu da söylemiştik. Filmin bitişine doğru Zait artık çalışmayı bırakır ve gözlerini açarak katı bir karar verir. Onları her alanda gözetleyen ve özel yaşam kavramını ortadan kaldırarak, onları birer makineye çevirme yolunda etkin rol oynayan bütün kameraları kırarak, fabrikayı ateşe verir. Fabrika cayır cayır yanmaktayken Zait elindeki çok sayıda kamerayı ve kabloları bir çukura atar ve ruhani hipnozundan sıyrılarak gerçek hayata kucaklarını açar.

Bu esnada farklı bir grup insan gelerek ‘’Siz de mi burada çalışıyorsunuz?’’ diyerek yüzlerde tatlı bir tebessüme yol açtırır.

Birbirinden haberdar olmayan, ama uzun süreler aynı ortamda yaşayan/çalışan/makineleşen insanlar…

Var olmayı sorgulatan ve farkındalıkla, makineleşmeyi harmanlayan muhteşem bir metafor…

Söylenti Dergi olarak Gölgeler İçinde filmini sizler için analiz ettik. Hepsi ve daha fazlası için Söylentilere kulak verin…

spot_img
Emre Eren Alptekin
Emre Eren Alptekin
Konya'nın Seydişehir ilçesinde doğdum ve aslen Şanlıurfalıyım. Çocukluk ve eğitim hayatımın birçoğu Seydişehir'de geçti. Bu sürelerde içimdeki yazma hissiyatı beni çepeçevre kapladı. Özellikle bu süreçte kısa öyküler ve sanat sineması için analizler yapmak hayatımın odak noktası oldu. Asla yazı yazarak para kazanmak gibi bir gayem olmadı. Sadece içimden geldiği şekli ile kendi görüşlerimi insanlara aktarabilmek ve bir nebze de olsa dünyada bir iz bırakabilmek için yazmaktayım. Her zaman farklı bakıştaki insanların eserlerimi olumsuz ya da olumlu yönde eleştirmelerini isterim. Çünkü bu davranışın benim yazın hayatımda etkili bir ilerleme olacağını düşünürüm. Bunlara ek olarak şu anda yaşantıma İzmir'de devam ediyorum ve Dokuz Eylül Üniversitesi/Arkeoloji bölümünde eğitimimi sürdürüyorum.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.