Çıktığı günden beri bir çok kişi tarafından merakla izlenen ve adını çok kısa sürede duyuran bir Netflix yapımı film: Birdbox
Birdbox aslında Türkçe adı “Kafes” olan bir kitaptan uyarlanmıştır, kitabın İngilizce adı filmle aynıdır, Birdbox. Kitabın yazarı Josh Malerman , filmin yönetmeni Susanne Bier’dir.
Filmde başrol olan Sandra Bullock’un muhteşem performansı, filmin beğenilmesinde önemli bir etkendir. Malorie karakterini canlandırmıştır. Malorie filmin başında hamile, eşi tarafından terk edilmiş, çocuğuyla bir bağ kuramamış, sıkkın bir kadındır. Kız kardeşi Jessica ile bir gün haberlerde Rusya’da insanların ruhsal bir varlığı görüp, psikolojilerinin bozulduğunu ve intihar ettiklerini öğrenirler; fakat pek de umurlarında olmaz.
Bebeğin durumunu kontrol etmek için hastaneye gittiklerinde, Malorie, bir kadında aynı durumun yaşandığını görür ve artık her şey daha da kötüye gider.
Kız kardeşi de bundan etkilenip araba kazası yapar, daha sonrasında kendini bir arabanın önüne atar çünkü ölmemişlerdir. Malorie ise bir kadının yardımıyla o kadının evine girmeyi başarır, kadın için ise çok geçtir çünkü o varlığı görmüştür.
Eve sığınan tek kişi Malorie değildir, Felix, Douglas, Olympia, Lucy, Charlie, Cherly, Greg ve Tom da aynı eve sığınan insanlardır.
Dışarıdaki insanların ne gördüklerini kimse tam olarak bilmese de, bunun bir doğaüstü varlık olduğu ve insanları delirttiği aşikardır üstelik bu saniyeler içerisinde olduğu için, hiçbirinin 1 dakika bile dışarıya bakmaması gerekir, bu yüzden evin tüm camlarını kapatırlar, dışarı çıkacaklarsa da göz bandı takmak zorundadırlar.
Filmde geçmişten bu sahneler yer alırken, bir yandan da Malorie’nin şimdiki zamanda iki çocukla nehrin ortasında gözleri bağlı bir şekilde, bir yere varmaya çalıştıklarını izliyoruz.
Öte yandan, ana olay Malorie’nin o konuma nasıl geldiğidir, çünkü herkes tek tek ölür.
İlk ölen Greg olur, dışarıyı gösteren video kayıtlarını izlemeyi dener, bir şeyler bulabileceğini düşünür, ancak o varlığı görüp kendini öldürür.
Daha sonra arabayla, tüm camlarını kapatarak ve GPS yardımıyla, Charlie’nin marketine giderler, bir sürü yiyecek almalarının yanı sıra, Charlie onları delirmiş birinden kurtarmak isterken ölür.
Markette Malorie kafeste canlı kalmış 3 kuş bulur, kuşların o kimsenin görmemesi gereken varlığı hissettiklerinde tepki verdiklerini fark eder, filmin ismi buradan geliyor biraz da, çünkü daha sonra o kuşlar da nehirde Malorie ile yolculuk edeceklerdir, onu haberdar edeceklerdir ve ulaşması gereken yere onu kuş sesleri ulaştıracaktır. Bu nedenle önemli bir yere sahipler.
Marketten eve 1 kişi eksik olarak dönerler, fakat o gece 2 kişiyi daha kaybedeceklerdir. Felix ve Lucy arabayı alıp kaçarlar.
Olympia eve daha sonradan gelen biridir. Kapıyı çalar ve kimse açmak istemez ama vicdanları da el vermez, bu kadını içeri aldıklarında onun hamile olduğunu görürler.
Aynı şekilde Olympia da evin kapısını çalan Gary’i içeri alır, bu sebeple Douglas ile kavga eden grup üyeleri, onun bu yeni gelen kişiye olan tavrını hoş bulmayıp onu garaja kapatırlar.
Gary bu olaydan da önce delirmiş olan akıl hastalarından ve onların bu varlığa bakabilmelerinden, bakamayan insanları bulup öldürmelerinden bahseder. Daha sonra Olmypia ve Malorie doğum yaparken onun da bu insanlardan biri olduğu ortaya çıkar.
İki kadın doğum yaptıktan sonra Gary Olympia, Cherly ve Douglas’ı o varlığa bakmaya zorlar, ve hepsi kendini öldürür. Onu öldürecek kişi ise Tom olur.
Kalan üyeler Malorie, Tom ve iki çocuktur. Bu 4’lü uzun süre bu şekilde yaşamışlardır, çocuklar büyümüştür ve hepsi bu duruma alışmışlardır. Başka evlere gidip yiyecek arayarak yaşamlarını sürdürüyorlardır. Bir gün telefon çalar, biri nehri geçmeleri gereken bir yol tarif eder, yolun sonunda insanların sığındığı bir yer vardır. Yine de teklifi reddederler. Fakat yemek aramaya gittikleri bir evde Tom’un deliler tarafından öldürülmesi, Malorie’ye başka şans bırakmaz, iki çocuğu ve kuşları alıp nehri aşmak için yola koyulur.
Çocuklara “kız” ve “oğlan” olarak seslenen Malorie aslında filmin başındaki, çocuğuyla bağ kuramayan anne karakteriyle paralel özellikler gösteriyor gibi olsa da, aslında ikisini de bu şekilde davranarak güçlendirmeye çalışıyordur.
2 çocuk ve 3 kuşla nehirde oldukça zorlu bir yolculuk yapıp birkaç kere ölümden dönen Malorie, bu varlığın onu rahat bırakmadığını, çocukların aklına girmeye çalıştığını ve onu delirtmeye çalıştığını her ne kadar hissetse de pes etmez, ve kuşların sesi yardımıyla, o evi ormanın içinde bulur. Eve girdiğinde, buranın körler evi olduğunu, kimsede göz bağı olmadığını zaten gerekmediğini fark eder.
Film, Malorie’nin çocuklarıyla burada güvende olduğun görmemizle ve Malorie’nin çocuklara Tom ve Olympia ismini vermesiyle birlikte annelik duygusunu hissetmesiyle biter.
Gerilim dolu ve dünyayı görebildiğiniz için bile sevinmenize sebep veren bu film, sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri de olan bir filmdir. Alternatif olarak kitabı da okunabilir; çünkü film kitaptan çok uzaklaşmadan yapılmış. Varlıkla ilgili bilgilendirme olmaması, insanların bu hale nasıl geldiklerinin bilinmemesi, daha sonra Malorie ve çocuklarına ne olacağı, bunun hep böyle devam edip etmeyeceğini bilmememiz gibi bir sürü soru işareti barındırdığı için, eksik bir konu bütünlüğü var, bu yüzden yetersiz, ancak oyunculuklar ve gerilim sahnelerinin iyi işlenmiş olması bile, bir şans verilmesi için yeterli bence.