Guggenheim Müzesi: Sıradışı Mimarisiyle Sanata Adanmış Bir Mekan

spot_img

Dalgaları andıran dikkat çekici kıvrımlı duvarlarıyla, alışılmışın dışında estetik görünümüyle; kırılmış, çarpıtılmış yapısıyla önemli bir kültürel miras olan Guggenheim Müzesi, 1997 yılında İspanya’nın Bask bölgesindeki Bilbao kentinde, Nervion Nehrinin kıyısına 11.000 metrekarelik bir alana kurulmuştur. Nehir yakınında kurulmuş olduğundan müzenin çekilen fotoğraflarında, nehre yansımasıyla ve gece yapılan ışıklandırmalarıyla görsel bir şölen oluşturur. Dışındaki titanyum kaplaması balık pullarını temsil eder. Yapının mimarı, dekonstrüktivizm yani yapıbozum anlayışını benimseyerek tasarımlar yapan ve daha birçok ünlü sanat eserine de imza atmış Frank Gehry’dir. Şehrin en ünlü yapısı olan Guggenheim müzesini ünlü yapan yalnızca mimarisi değildir. Müze iç ve dış alanlarında pop-artın ünlü temsilcilerinden Andy Warhol’dan Fransız asıllı ünlü heykeltraş Louis Borgeuis’e kadar birçok sanatçının eserlerini barındırır. 

Guggenheim Müzesi’nin Mimarı: Frank Gehry ve Dekonstrüktivizm

‘Yaratıcılık eğer meraklıysan başlar.’
Epharaim Goldberg

Dekonstrüktivizm, 1980’lerin sonlarında başlangıçta dönemin filozoflarından Jacques Derrida‘nın fikirlerinin öncülüğünde oluşmuş bir akımdır ve ortaya çıkışıyla birlikte birçok sanat akımını etkilemiştir. Dışardan bakan kişinin üzerinde kaos, belirsizlik ve karmaşa hissiyatı bırakan dekonstrüktivist benimsenerek yapılmış mimari yapılar, aslında elde bulunan şekli bozup çarpıtma amacını değil, var olan şeklin yanlışlarını bulup modern mimarinin yeniden sorgulanması ile kendinde has bir denge içinde yeniden yapmayı amaçlar. Kısacası bir yapıyı, eseri oluşturan mimari ögelerin gerekli hesaplamalar ve gözlemler sonucunda çarpıtılması, yamultulması ve kaydırılması gibi yöntemlerle oluşan yapısal bir analizdir. Eğik yüzeyler, hareketli görünen parçalı kütleler, farklı açılar ve yönlerde birleşen köşeler temel özellikleri arasındadır.

Derrida’nın savunduğu anlayışın dekonstrüktivizm veya yapıbozumun temelinde, yapılmış olanı bozarak yeniden yapmak düşüncesi yatar. Bu akımın mimarların çalışmalarını ve düşünce dünyasını etkilemesinde kaynaklarda geçen üç önemli olay etkili olmuştur. Önemli olaylardan ilki Parc de la Vitte adlı, tasarımın birçok ünlü isminin katıldığı ve yarışmacılardan istenenin 21. yüzyılın parklarını yansıtacak döneme uygun kentsel bir alan yaratılması olan uluslararası bir mimari tasarım yarışmasında, Bernard Tschumi’nin tasarımının ödül almasıdır. 1982 yılında ödül alan Parc de la Vitte projesi, yaklaşık 55 hektarlık geniş bir alana yapılmıştır ve içinde bulunan tüm yapılar kırmızı renktedir. Ödül almasına rağmen birçok eleştiriye maruz kalan bu çalışma, Bernard Tschumi’nin kentleşmeye olan eleştirel bakışını yansıtır.

Bir diğer önemli olaysa MoMa’nın düzenlediği New York Dekonstrüktivist Mimarlar Sergisi’nde önemli mimarların çalışmalarının sergilenmesidir. Sergilenen çalışmalarla akım sesini daha rahat bir şekilde duyurmuştur fakat bazı mimarlar akımın etkisinde kaldıkları düşüncesini reddetmiştir. Çoğu mimar bu akımın etkisinde kaldıklarını reddetmişse de akımın etkisinde kalan önemli mimarlar: Frank Gehry, Zaha Hadid, Rem Koolhas, Wolf D. Prix, Peter Eisenman, Daniel Libeskind ve Bernard Tschumi örnek olarak gösterilebilir. Örneğin, çok önemli eserlere imza atmış Zaha Hadid, dekonstrüktivizmden etkilendiğini kesin bir dille reddetmiştir. Onu asıl etkileyenin bir diğer akım temelinde geometrik anlamda farklı arayışlara yönelmeyi amaçlayan konstrüktivizm olduğunu, mimari yapılarına yansıyanın onun düşünce temeli olduğunu söylemiştir. 

Guggenheim Müzesi, dış yapısı.

Guggenheim Müzesi’nin mimarı, asıl adı Ephraim Goldberg olan Frank Gehry‘dir. Dünyaya gözlerini 1929 yılında Toronto’da açan sanatçının aldığı eğitim ve Amerika’nın çeşitli üniversitelerinde yaptığı öğretim üyeliği ile gelişen mimari üslubu, dekonstrüktivizme dayanmaktadır. Gehry’nin sıradışılığı, mimari yapıları tasarlarken sanattan aldığı ilham ve geniş tasarım bilgisini özgün bir şekilde kullanmasında yatıyor. Çağdaş mimarinin ikonik simgelerinden olan Guggenheim Müzesi dışında da dünyanın çeşitli yerlerine ellerinden ve zengin hayal gücünden çıkan daha birçok önemli mimari yapı ve sanat eseri bırakmıştır. Dans Eden Ev, Walt Disney Konser Salonu, Vitra Tasarım Müzesi, Museum of Pop Culture,Louis Vuitton Foundation Sanat Müzesi dekonstrüktivizmi benimseyerek yaptığı yapıların bazılarıdır.

Guggenheim Müzesi dışında dekonstrüktivizmden etkilenerek yapılmış yapılara Walt Disney Konser Salonu, Wexner Sanat Merkezi, Dans Eden Ev, Vitra Design Müzesi, Stata Merkezi, Weisman Art Müzesü, Gehry Tower, CCTV Genel Merkezi, Rosenthal Çağdaş Sanatlar Merkezi, IAC Binası, Phaeno Bilim Merkezi, Köprü Pavyonu, Jay Pritzker Pavyonu, Berlin Yahudi Müzesi, Seattle Merkez Kütüphanesi örnek olarak gösterilebilir.

Guggenheim Müzesi’nin İç ve Dış Alanında Yer Alan Eserler

Dış Alandaki Sanat Eserleri

1992 yılında Jeff Koons‘un Puppy adlı farklı türlerde, farklı renk çiçeklerle süslenmiş ve müzenin girişine konuşlandırılmış köpek heykeli, 12 metre uzunluğundadır. Yapımında yaklaşık olarak 38.000 çiçek kullanılmıştır. Jeff Koons’un amacı heykeli görenlerde huzur, mutluluk ve güvende olma duygularını vermektir. Heykelin üstünde yer alan çiçekler, yılda iki kez nisan ve ocak aylarında değiştirilmektedir. Ziyaret edilen aylara göre heykel, kullanılan çiçeklerle bambaşka bir görünüme sahip olabilir. Çiçekleri ve köpek figürünü bir arada kullanma sebebi ise müzeyi ziyaret edenlere sevgi aşılamaktır.

Jeff Koons Puppy1992 Guggenheim Müzesi

Koons’un 1994 yılında yaptığı bir diğer eseri Tulips; müzenin dışında kalan alanda kırmızı, mavi, pembe, yeşil ve sarı renkleri ile parlak görünümlü bir demet laleyi andırır. Özel boyalarla boyanmış 5’er metrelik 7 adet dev lale bulunur. Koons bu eserini yaparken çocuk balonlarından esinlendiğini belirtmiştir.

Jeff Koons Tulips 1994 Guggenheim Müzesi

Maman örümcek heykeli Fransız asıllı heykeltıraş Louis Bourgeois tarafından 1999 yılında; bronz, paslanmaz çelik ve mermerden yapılmıştır. Örümcek figürü görenlerde korku hissini uyandırsa da aslında sanatçı bu heykeli annesini düşünerek, onun yardımseverliğini örnek alarak yapmıştır.

Louise Bourgeois Maman 1999 2002 Guggenheim Müzesi 2018den beri Long Museumda sergilenmektedir

Fujiko Nakaya, Fog Sculpture adlı eserini yaratırken elindeki teknolojik imkanları ve mimariyi kullanmış ve doğadan faydalanmıştır. Müzenin dış alanında yer alan bu yapıda sanatçı, fizikçi Thomas Mees‘in geliştirdiği sis üretici bir sistemden faydalanmıştır. Eserinde sis olmasının amacı; ziyaretçilerinin doğa ile etkileşim halinde olmasını istemiş olmasıdır.

Fujiko Nakaya Fog Sculpture 1998 Guggenheim Müzesi

Anish Kapoor‘a ait Tall Tree and The Eye73 parlak küreden oluşur. Kürelerin aynalı yapısı oldukça dikkat çekicidir.

Anish Kapoor Tall Tree and The Eye 2009 Guggenheim Müzesi

İç Alandaki Sanat Eserleri 

The Matter of Time, minimalist heykeltıraş Richard Serra tarafından hava koşullarına dayanıklı, kolay aşınmayan boyalarla kaplanmış, corten adı verilen çelikten yapılmıştır. Eser, 4,3 metre yüksekliğinde 7 farklı torklu spiralden oluşmaktadır. Bu son derece farklı görünen eserin özelliği, farklı bakış açılarıyla farklı şekillerde deneyimlenebilen bir atmosfer yaratmasıdır. İçinde bulunduğu odanın tamamı heykel ile kaplıdır. Serra, eserin içerisinde yürüyen ziyaretçilerin zaman algısını değiştirerek onlara heykellerin arasında yürürken asla unutamayacakları bir deneyim yaşatmaktadır.

Richard Serra The Matter of Time Guggenheim Müzesi

20. yüzyılın önemli heykeltıraşlarından Eduardo Chilliada tarafından taştan yapılan How Profound Is The Air adlı heykelin başlığında ünlü şair Jorge Guillen‘e gönderme yapılmıştır. 

Eduardo Chilliada How Profound Is The Air 1996 Guggenheim Müzesi

Renowned Orders Of The Night isimli eserde, ömrünün belli bir döneminde Paul Celan ve Ingobargh Bochmann gibi edebiyatta izler bırakmış isimlerden ilham alınmıştır. Bu eser, Alman ressam Anselm Kiefer tarafından akrilik boya ile yapılmıştır. Resimde yerde yatan figür sanatçının kendisidir ve koyu renkler kullanarak yaptığı yıldızlı gökyüzünü resmederken, tarihte insanların onu yorumlayışına ve üzerinde bıraktığı etkiden etkilenmiştir.

Kiefer Anselm The Renowned Of The Night Guggenheim Museum Bilbao

İlk bakışta bir yaz günü fotoğraf makinesi ile fotoğrafı çekilmiş bir deniz gibi duran ve soluk bir efekt verilmiş Seascape‘in ressamı Gerhard Richter‘dır. Ricther; farklı formatlarda yarattığı tüm deniz manzarası eserlerinde olduğu gibi burada da izleyicinin fotoğrafla resmin farkını ne şekilde, ne zaman algıladığını sorgulamak ister. 

Richter Gerhard Seascape Guggenheim Museum Bilbao

Bir diğer eser Large Blue Anthropometry, yeni gerçekçi akımı benimsemiş Fransız ressam Yves Klein tarafından yapılmıştır. Klein, bu hareketli ve canlı resmi yaparken; çıplak modeller kullanarak canlı fırça tekniğini kullanmıştır.

Klein Yves Large Blue Anthropometry Guggenheim Museum Bilbao

Kaynak

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12.

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.