Edebi hayatın önemli parçalarından biri olan şiir, süreç içerisinde tercih edilen temalar açısında değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak aşk, doğa, özlem, insan ilişkileri, toplumsal eleştiri, özgürlük, vatan sevgisi gibi temalar hep ön planda olmuştur. Türk Edebiyatı’nda toplumsal konular ve özgürlük deyince akla gelen isimlerden biri de Nazım Hikmet‘tir. Bu yazımızda Nazım Hikmet‘i ve “Güneşi İçenlerin Türküsü” şiirindeki mesajları anlamlandırmaya çalışacağız.
Nazım Hikmet’in Şiir Anlayışı
Nazım Hikmet için insan, toplumun en önemli unsurudur ve şiirlerinde de bu unsuru vurgular. Aynı zamanda şiirlerinde politik düşüncelerini de açıkça ifade eder. Marksist bir düşünceye sahip olan Nazım Hikmet, sınıf mücadelesi, işçi sınıfının hakları, ezilenlerin sesi olma gibi konuları işler.
Toplumsal gerçekçilik ve romantizm arasında bir denge kurar. Gerçekçi bir dil kullanırken aynı zamanda şiirlerinde romantik bir duyarlılığı da hissettirir. Bu nedenle Nazım Hikmet‘in şiirleri, hem duygusal bir etki bırakırken hem de toplumsal bir mesaj taşır.
Güneşi İçenlerin Türküsü’nde Nazım Hikmet’in Çizgisi
Şiir boyunca kırık diziler kullanılmış ve sözcükler bölünerek uyak oluşturmuştur. Aslında bu görünümle birlikte Nazım Hikmet kavgasında daha vurgulayıcı ve etkili bir anlatım sağlamayı amaçlamıştır.
Nazım Hikmet‘in “Güneşi İçenlerin Türküsü” adlı şiiri, sembolik bir anlatım tarzıyla yazılmıştır. Şiirde kullanılan semboller, insanların içsel özgürlük arayışını, direnişi ve birlik olma gücünü temsil etmektedir. Güneş, toprak çanaklar, kahramanlar, kartallar ve ateş gibi unsurlar, insanların içsel yolculuklarını ve özgürlüklerini elde etme çabalarını anlatmaktadır. Bu sembolik inceleme, Nazım Hikmet‘in doğanın gücünü ve insanın içindeki potansiyeli vurgulayan şiir anlayışını yansıtmaktadır. İnsanların içlerindeki gücü keşfetmeleri, coşkularını ifade etmeleri ve seslerini duyurmaları üzerine odaklanan bu dizeler, güçlü bir mesaj taşır.
Güneşi İçenlerin Türküsü
Bu bir türkü: –
toprak çanaklarda
Güneşi içenlerin türküsü!
Şiirin başında, “toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü!” ifadesiyle insanların içsel özgürlüklerini arama yolculuğu sembolize edilmektedir. Toprak çanaklar, bir yandan emekçi insanların işçi mücadelesini zihinde canlandırırken bir yandan da insanların doğaya ve köklerine bağlılığını ifade eder. Güneşi içmek ise işçinin o çaresiz ve zorluk içinde mücadelesini imgelerken bilgelik, aydınlanma ve özgürlük arayışını da çağrıştırmaktadır.
Bu bir örgü: –
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş’ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Şiirin devamında, “alev bir saç örgüsü” ve “kıvranıyor; kanlı; kızıl bir meş’ale gibi yanıyor esmer alınlarında bakır ayakları çıplak kahramanların!” ifadeleriyle insanların direnişini ve cesaretini sembolize eden semboller kullanılmaktadır. Kahramanlar, güneşe giden köprüden geçerek içsel aydınlanmaya ulaşan insanları temsil etmektedir. Aynı zamanda bu dizelerde “yanıyor esmer alınlarda bakır ayakları çıplak kahramanların!” Anadolu köylüsünün ten rengini ve çıplak ayaklarını; işçi emeği ve nasırlaşmış ellerle birleştirerek güçlü, mücadeleci yapıyı anlatmak istemiştir.
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Şiirde “ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim!” sözleriyle yalnızca mücadeleyi anlatmakla kalmadığını onun da bu mücadelede sesini duyurmaya çalıştığına dikkat çekmektedir. Ve yine devamında bahsedilen “Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. Ben de söyledim o türküyü!” sözleri de kendinin de bir emekçi ve bu davayı savunduğunu bahsettiğini pekiştirdiğini görüyoruz.
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Şiirin ilerleyen bölümlerinde, “şimşekli rüzgâra bindik”, “kayalardan kayalarla kopan kartallar çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını” ve “alev bilekli süvariler kamçılıyor şaha kalkan atlarını!” ifadeleriyle birlik ve güç sembolleri kullanılmaktadır. Bu semboller, insanların birlikte hareket ederek güneşe doğru ilerlediğini ve güçlü olduklarını göstermektedir.
Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
Okuduğumuz dizelerde Nazım Hikmet, arkasında sevdiklerini bırakanların hüzün ve endişesini taşıyanların bu yolda mücadeleci olamayacağını vurgularken bu hasreti “ağır bir zincir” olarak tasvir etmiştir.
İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Bu dizelerde sembolik olarak güneş, ateş, yürek ve akın, insanların gücünü ve direncini temsil etmektedir. Güneş, insanların içindeki ateşi ve enerjiyi ifade ederken ateş ise insanların tutkusunu ve coşkusunu sembolize eder. Yürek, insanların duygusal yanını ve kalplerindeki ateşi temsil ederken akın ise insanların güneşe doğru ilerlemesini ve mücadelesini ifade eder.
Dizelerdeki “şu güneşten düşen ateşte milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!” ifadesi, insanların içindeki ateşin ve tutkunun gücünü vurgular. “Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini” ise insanlara kendi içlerindeki gücü keşfetmeleri çağrısında bulunur. “Şu güneşten düşen ateşe fırlat; yüreğini yüreklerimizin yanına at!” ise insanların birlikte hareket etmelerini ve güçlerini birleştirmelerini ifade eder.
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Dizelerdeki “Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!” ifadesi ise insanların güneşe doğru ilerlemesini ve onu ele geçirmesini sembolize eder. Güneşi zaaptetmek, insanların gücünü ve iradesini kullanarak başarıya ulaşmalarını ifade eder. Güneşin zaptının yakın olması güneşi ele geçirmenin yakın olduğunu ve insanların bu hedefe ulaşabileceğini vurgular.
Bu sembolik incelemeler, Nazım Hikmet‘in insanın içindeki gücü ve mücadelesini vurgulayan şiir anlayışını yansıtmaktadır. İnsanların içlerindeki ateşi keşfetmeleri, birlikte hareket etmeleri ve hedeflerine doğru ilerlemeleri üzerine odaklanan bu dizeler, güçlü bir mesaj taşır.
Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş’emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!
Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Bu dizlerde sembolik olarak toprak, ateş, su ve demir, insanların kökenini ve doğasını temsil etmektedir. Toprak, insanların kökenini ve doğumunu simgeler. “Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız” ifadesi, insanların güneşten aldığı enerjiyi ve onu çocuklarına aktardığını sembolize eder. “Toprak kokuyor bakır sakallarımız” ise insanların doğayla olan bağını ve topraktan gelen gücü ifade eder.
Ve şiirin devamında “Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz güneşe doğru!” ifadesi ise insanların hayatta ilerlemek ve yükselmek için çaba gösterdiğini sembolize eder. Merdivenler, insanların hayatta tırmanışını temsil ederken, yıldızlar ve güneş ise başarı ve ışığı simgeler. Ölülerin başlarına basarak yükselmek ise geçmişten ders alarak ve onun üzerine inşa ederek ilerlemeyi ifade eder.
Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Bu dizelerde sembolik olarak üzümler, bağlar, tuğla bacalar ve ses, gücün ve direncin temsilidir. Üzümlerin kan damlalı olması, insanların mücadelesini ve fedakarlığını sembolize ederken kırmızı bağlar tütüyor ifadesi insanların birlikte hareket etmesini ve güçlerini birleştirmesini vurgular.
Kalın tuğla bacaların kıvranarak ötmesi, insanların içlerindeki gücü ve coşkuyu ifade eder. Bu ötme sesi, en önde giden ve emreden kişi tarafından haykırılmıştır. Bu sesin kuvveti, aç ve yaralı kurtların gözlerine perde vurarak onları durduran bir güçtür.
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!
Dizelerde sembolik olarak toprak, bakır ve gök, doğanın gücünü ve insanların içindeki potansiyeli temsil etmektedir. Toprak, insanların köklerini ve bağlarını sembolize ederken, bakır ise gücü ve dayanıklılığı ifade eder. Gök ise sınırsızlık ve sonsuzluk duygusunu temsil eder.
Dizelerdeki “Haykır güneşi içenlerin türküsünü” ifadesi, insanların içlerindeki gücü, enerjiyi ve coşkuyu ifade eder. “Hay-kır, Haykıralım!” ise insanlara kendi içlerindeki gücü ortaya çıkarmaları ve seslerini duyurmaları çağrısında bulunur.
Kaynakça
Atatürk Ansiklopedisi, “Nazım Hikmet Ran” web