Her hafta mutlaka keşfedilmesi gerektiğini düşündüğümüz bir kitabı öne çıkardığımız serimizde bu hafta Başkalarının Tanrısı var. Mine Söğüt tarafından yazılan kitap Can Yayınları ile bu sene okuyucularıyla buluştu. 48 bölümden oluşuyor ve bölümler genelde 2-3 sayfayı geçmiyor. Her bölüm okurken bizi kitabın içine çekiyor. Sayfalar fark etmediğiniz şekilde akıp gidiyor. 160 sayfadan oluşan Başkalarının Tanrısı, elinize aldığınızda bir çırpıda biterek gerçek hayattan sizi kısa süre için uzaklaştıracak. Bitirdiğimiz zaman ise kendi hayatımızı sorgulayıp iç dünyamıza çekileceğimiz bir etkiye sahip.
“Ne doğumumuz ne ölümümüz ne de doğumla ölüm arasında can çekişerek sürdürdüğümüz hayatlar bize ait. Başkalarının isteklerinden doğuyor, başkalarının istediği gibi yaşıyor ve başkaları yüzünden ölüyoruz. Bizim sandığımız hayat bizim değil, bizim sandığımız beden bizim değil.”
Daha önce Mine Söğüt’ün eserlerini okuyanlar anlayacaktır ki, bir kitabı onun yazdığını anlamakta zorlanmazsınız. Kendisine özgü, samimi bir yazış tarzı var. Bu yüzden Mine Söğüt’ün cümlelerinin altında yatan derin anlamlarını Başkalarının Tanrısı kitabında da görüyoruz. Hayat olması gerektiği gibi akışında giderken, fark edemediğimiz gerçeklikleri görmemizi sağlıyor.
Birbirleri ile hiç alakası olmayan beş farklı insan, aynı kaderi yaşamak için bir araya geliyorlar. Bir sabah uyandığınız da bütün hayatınızı geride bırakıp, konfor alanınızdan dışarı çıkabilir misiniz? Ana karakter olan Musa, kendi gerçekliğini bulabilmek ve kafasında kurup durduğu soruların cevabını da alabilmek için alıştığı kurulu düzeni terk ediyor. Ailesini, hayatını ve işini geride bırakarak yeni bir hayata başlıyor. Musa karakterinin gözünden görüyoruz bizde olanları bitenleri. Bu sefer yolu dört farklı insanla kesişiyor. Hepsi birbirinden farklı olmalarına rağmen aynı hayat yolu içerisindeler. Karanlık geçmişi tuhaf olaylara dolu ve sevdiği adam yüzünden bacaklarını kesen Efsun abla, hayat kadını olan Hülya, çöpte bulunan bebek Matruşka ve kim olduğunu bile hatırlamayan Adnan abi… Hayat, yolunu arayan kaybolmuş bu 5 insanı bir araya getirir. Aslında onları her gün sokakta görüyoruz, hayatlarına dair bazen tahminlerde bulunuyor, bazen görmezlikten geliyor, kimi zaman ise üzülüyoruz. Belki de en uzun süren 10 saniyelik bir göz göze gelmeden sonra “acaba hayat ona ne gibi zorluklarla karşı karşıya bıraktı da şuan bu durumda” diye düşünmeden edemiyoruz. Bu düşünceye en fazla 5 dakika odaklanıyor, yerine gündelik yaşamımızdan bir düşünceyle değiştiriyor ve unutuyoruz… Onlar da her gün gördüğümüz, sokakta yaşam mücadelesi veren insanlardan birkaçı. Kucaklarında kimsesiz bir bebekle sokaklarda kendilerine barınacak bir yer arıyor, aynı zamanda kendi zor hayatlarını sorgulayarak bununla başa çıkmaya çalışıyor, hayatı tekrar sevebilmek için çabalıyorlar…
Hayatın tam kendisini anlatan bir konuya sahip olduğundan dolayı, Mine Söğüt bizlere de her sayfada hayatı sorgulatıyor. Yoksulluk, evsizlik, kimliğini bulamama, sıkıntılı ruh halleri kitabın ana konusunu oluşturuyor. Okurken kendinizi zaman zaman karakterlerin arkadaşı olarak görebilir ve olaylara müdahale etmek, onlara yardımcı olmak isteyebilirsiniz.
Eğer kitabın adı Başkalarının Tanrısı olmasaydı, biz yine Başkalarının Tanrısı derdik. Kitapta Tanrı’nın kimin Tanrısı olduğu sorgulanıyor. Şanslı mıyız yoksa onlar gibi şanssız mıyız? Bu neye göre belirleniyor? Bazılarımız mükemmel görünen hayatlarında çok mutluyken, bazılarımız neden yaşamanın ne olduğunu bile unutmuş durumda?
Kendinizi sorgulamaktan ve hayatın bin türlü farklı tarafını düşünmekten duramayacağınız bu kitabı okumanızı kesinlikle tavsiye ediyoruz!
En sevdiğimiz bölümlerinden en sevdiğimiz alıntılarını sizler için paylaşıyoruz:
1- “Benim içim sana fena.”
2- “Yol nedir? Gelenler mi yapar o yol izini; gidenler mi?”
3- “Bir çocuğu korumanın tek yolu onu doğurmamaktır.”
4- “Anlatacak hikayesi olmadan terk ettiği yere dönemez insan.”
5- “Benim yanlışım en büyük doğrum… Benim yanlışım sana olan aşkım.”
6- “Sistem içine içine devamlı çöküyor. Yeryüzünde gördüğümüz her şeyin temelinde bir enkaz. Tüm medeniyetler kendilerinden önce yıkılmış başka medeniyetlerin üzerine kurulu.”