Her hafta birbirinden farklı eserlerin incelemesini sizlerle buluşturduğumuz Haftalık Kitap Keşfi serimizde bu hafta Hasibe Özdemir‘in “Bu Kardan Adam Olmaz” isimli öykü kitabı var. Yirmi öyküden oluşan eser, 2020 yılının Haziran ayında Monokl Yayınları tarafından okuyucusuyla buluşturulur.
“Oysa insanlar birbirlerine iyi gelmeli, bunu bir yerlerde ya okudu ya duydu. İnsan insanın zehrini alır, böyle nefessiz bırakmaz, böyle boğmaz.” (s.91)
1968 yılında dünyaya gelen Hasibe Özdemir, yazar olana kadar farklı alanlarda çalışır. Lisede elektronik eğitimi üniversitede ise hemşirelik eğitimi alan yazar, meslek hayatında da bir süre özel bir lisede aile danışmanlığı yapar. Bu süreçten sonra hayatının okumak ve yazmak üzerine kurulu olduğu döneme geçer. Farklı dergilerde öyküleri yayımlanan yazar, ilk eseri olan “Bu Kardan Adam Olmaz” isimli öykü kitabıyla okuyucusunun karşısına çıkar.
Yirmi öyküden oluşan eserin ilk öyküsü “Öyle Olsun İstiyorduk” 2014 yılında 3. Homeros Kısa Öykü Yarışması‘nda birinci olur. Okuyucunun kitabı okumaya ödüllü bir öyküyle başlaması esere karşı beklentiyi yükseltir. Kitabın sonuna kadar bu beklentinin düşmemesi de yazarın başarısının bir kanıtıdır.
Eserin ilk öyküsünü okumaya başladığımızda bizi çok tanıdık bir olay karşılar. Kocasından şiddet gören bir kadın ve herkes tarafından annesini kurtarması gerektiğine inanılan bir çocuk. Mahalledeki kadınlar, çocuklar, adamlar, olanlara şahit olan herkes sadece yürekten beddua eder karısına eziyet edene adama ama onun da hakkından gelecek olanın ufacık bir çocuk olduğunu düşünürler. Bu yük altında ezilen çocuk bırakıp gittiği evine babası vefat ettiğinde eşiyle çocuğuyla gelir daha sonra apar topar geri döner. Geride kalan yalnız bir anne, bir eş, bir kadındır.
“Ev gezmelerinde giydiği otuz yedi numara terliklerin ucu, sokağı keşfetmeye çıkan köpek yavrularının burnu gibi havada, gidenin arkasından bakıyor neşeyle.” (s.12)
Hasibe Özdemir’in kaleme aldığı tüm öykülerin bir derdi var. Bu dertlerin özneleri çoğunlukla kadınlardır. Yazar, kısıtlanmış, sömürülmüş, aldatılmış, terk edilmiş, sevilmemiş bu yüzden de sevememiş kadınların hayatlarından ufacık parçalar alarak öykülerini oluşturur. “Çok Bile” isimli öyküsünde torununa sevgi besleyemeyen bir babaanneyi okuruz. Torunun annesine karşı olan kini, kendi oğluna olan öfkesi babaannenin torununa karşı olan mesafesini oluşturur. Hasibe Özdemir, bu durumu sade, anlaşılır fakat vurucu bir şekilde okuyucusuna aktarır.
“Birisine yaklaşmak, kalın bir kitabın başına gözlüksüz oturmak gibi onun için.” (s.17)
Kitap içindeki öyküleri yazar daha çok duyguların üzerine kurar. Sıradan gözüken bir olayı yazar, kullandığı benzetmeler ile farklı bir boyuta taşıyabilir. İnsanlar yaşadıkları kötü anları, hatıraları hafızalarında tutmak istemezler. Ne kadar istemeseler de silip atamazlar hep bir köşede o anlar yığın olarak bekler. “Bu Kardan Adam Olmaz” isimli eserde de her öykü mutlaka bu yığının bir parçasını hareketlendirir. Üstünü kapattığımız, görmezden geldiğimiz şeyler “ben buradayım” diyerek çıkar karşımıza satırların arasından. “Buruşturulmuş Yol Haritaları” isimli öyküyü okurken kendimizden anne, baba, küçük çocuk, ortanca çocuk, büyük çocuk, nine olarak bir parça bulabiliriz. Herkesi bir araya toplamaya çalışan anne, öylece duran çocuklarını sevmek için bile bekleyen bir baba, evden kaçıp kurtulmak isteyen bunun için annesinden babasından sopa yiyen büyük çocuk, ondan önce doğmuş büyümüş olanlara öfkeli küçük çocuk, ölmeyi bekleyen bir nine. Hayatımızın herhangi bir evresinde yolumuz bu ailenin bir üyesiyle ya kesişmiştir ya da kesişecektir. Çünkü Hasibe Özdemir, gerçek hayatı süslemeden içinde barındırdığı acılığıyla öyküsüne yerleştirir.
“Oysa zaman geçmiyor, kum saati gibi devriliyormuş sadece, aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya. Bu evde gece ve gündüz, üst üste konduğunda bile bir gün etmiyormuş.” (s.34)
Ayrılık, ölüm, aldatılmak, geçim sıkıntısı, haksızlık gibi konuları da içinde barındıran öyküler de yazar, okuyucuya her seferinde bilindik bir kapı aralar. Öykülerin içinde hayat bulan karakterler sanki karşı komşumuz, teyzemiz, hatırı sayılır bir dostumuzmuş gibi karşımıza çıkar. Her satırı onlarla sohbet ediyormuş gibi okuruz. Bu yüzden de ezbere ilerlemez Hasibe Özdemir’in öyküleri okuyucu ne hissetmesi gerektiğine ne düşünmesi gerektiğine hatta öykünün nasıl bitmesi gerektiğine kendisi karar verir. Yazar kendi hislerini kaleme döker ve gerisini okuyucusuna bırakır.
“Acıdan ille acı doğmaz anacığım. Kötüyü de alır iyi bir şey için kullanırsın.” (s.113)
Yaşadığı toplumda sessizliği boyundan uzun olan çocukların, öfkesini silah gibi dolduran yetişkinlerin, hayatta bir yer edinebilmek için çırpınan kadınların, yok sayılan çocukların, içi çoktan çürümüş kendisinden başkasına faydası olmayan yaşlıların, söyleyemediği sözlerini avucunun içinde ekmek içi gibi ezen adamların, yaşamak için bile durup bekleyen babaların, hayatın bir köşesine sinmiş herkesin sesi olan bu öyküleri okuması için tüm öykü severlere tavsiye ediyoruz.
“Suskunluğuna güvenmiyor. Kötü bantlanmış bir koli gibi her an patlayabilir. Her an güldüğü ve ağladığı şeyler karışıp dökülebilir ortalığa. Hatırladığı şeyler. Keşke dediği, ömrünü harcamaktan pişman olduğu her şey. Dönüp bakmak zorunda kalabilir saçılanlara. Yeniden çakılabilir yere. Yeniden, başka başka şekillerde.” (s.90)
Özdemir, Hasibe. Bu Kardan Adam Olmaz. Monokl Yayınları. 1. Baskı.