Büyülü gerçekçilik denince akla gelen ilk isimlerden biridir Haruki Murakami. Bir caz barı sahibiyken yazarlık kariyerine başlamış, çoğunlukla Amerikan ve Rus edebiyatından etkilenmiştir. Yazım şekli ve romanlarındaki kadın karakterleri ele alış biçimiyle birçok açıdan eleştiri alan bir yazardır ancak eserlerindeki sürrealizm, müzikalite, imgeleme, nostalji ve melankoli; çoğunlukla topluma karşı yabancılaşma temasını ve insanın iç gerçekliğini işlemesi okurları etkisi altına almasını sağlayan unsurlardan olmuştur.
Murakami‘nin eserlerini okurken hem huzur veren hem de tedirgin eden bir rüyanın içindeymiş gibi hissedersiniz. Bu rüya bilinçaltının derinliklerinden gelen rahatsız edici arzulara sahip olmakla beraber sürekli özlemini duyduğumuz, o bilinmez hissi tamamlayan bir nostaljiyi de bizlere sunmaktadır.
Haruki Murakami’nin eserlerinden keyif alan okurlar için benzer özelliklerdeki yazarları sizler için derledik. İyi okumalar dilerim!
1. Ryunosuke Akutagawa

Akutagawa, çoğunlukla Batı edebiyatından etkilenen Murakami’nin örnek aldığı sayılı Japon yazarlardan biridir. Başta Japonya olmak üzere Doğu Asya’nın geleneksel masallarını Batı edebiyatının modern etkileriyle birleştiren bir yazardır. Kappa adlı eserinde fantastik ögeler kullanarak gerçek ile hayâli ayırt edilemez hale getirmiştir.
Kappa, Japon mitolojisinde su kenarlarında yaşayan, insana benzer fakat garip özelliklere sahip bir yaratıktır. Kappalar; insanlığın karanlık, çıkarcı ve anlaşılmaz yönlerini simgeleyen bir toplumdur. Hastanede yatan ana karakter, Kappa dünyası hakkında gözlemlerini güncesine yazmaktadır. Zihinsel sorunlar yaşayan bu karakterin gerçeklikten soyutlanması ve yaşadığı kimlik kaybı, okuyucunun psikolojik korku ögesini derinlemesine hissetmesini sağlar.
Absürt ve sürreal özellikleri bir arada kullanan yazar, eserleri üzerinden toplumsal hiciv ve alegori yapmakta büyük bir başarıya sahiptir.
“Affınıza sığınarak soruyorum ama bu ülkede suçluları cezalandırmak gibi bir gelenek yok mu acaba?”
2. Franz Kafka

Franz Kafka edebi tarzıyla Murakami’nin birçok yönden örnek aldığı bir yazardır. Sahilde Kafka adlı eserinde yazarın adını açıkça kullanan Murakami, romanında Franz Kafka’dan birçok iz barındırır.
Franz Kafka en ünlü eserlerinden aşina olduğumuz üzere varoluşçu, sürrealist ve kâbusvari bir yazım tarzına sahiptir. Buna örnek olarak Dönüşüm ve Dava adlı eserleri gösterilebilir. Dava romanında Josef K. karakteri bir gün uyanır ve çalan kapıyı açtığında karşısındaki adam kendisine dava açıldığını söyler. Neden suçlu bulunduğunu ve davayı kimin açtığını öğrenmeye çalışan Josef K., adalet sisteminin bozukluğuna derinden tanık olur. Gittikçe çevresine yabancılaşan karakter, topluma ve sisteme güvenini kaybederek bireysel çöküşün eşiğine gelir.
Kafka’nın karakterleri kendi kontrolleri dışında bir sistemin veya durumun içerisinde sıkışıp kalırken Murakami‘nin karakterleri toplumun anlaşılamayan normları içerisinde sıkışmış hissederler. Ancak her iki yazarın karakterleri de toplumdan kopuk, çoğunlukla yalnız ve içe dönük bireylerdir.
“İnsanın insandan korkusu var olmaya devam ettiği sürece, dava güncelliğini hiç yitirmeyecektir.”
3. Osamu Dazai

Osamu Dazai, Japon edebiyatının en bilinen yazarlarından biridir. Genellikle toplumdan dışlanmış veya topluma yabancılaşmış bireylere ve onların psikolojik derinliklerine odaklanır; onların içsel düşüncelerini, korkularını ve arzularını ortaya çıkarır.
Osamu Dazai, Murakami’yle benzer temaları kullanmasının yanı sıra daha nihilist ve egzistansiyalist bakış açısına sahip karakterler oluşturur. Dazai’nin İnsanlığımı Yitirirken eserindeki “uyumsuz” karakter Yozo Oba, topluma ayak uyduramayan ve hayatta kalmak için yüzünde maskeyle yaşayan trajik bir karakterdir. Yozo Oba’nın hissettiği yalnızlık ve çaresizlik üzerinden insanların varoluşsal problemlerini ve depresif hislerini ele alan yazar bir nevi kendi yaşadığı duyguları ve psikolojik sorunlarını okuyucuya sunmaktadır.
İnsanlığımı Yitirirken ve Batan Güneş eserlerindeki intihara meyilli, umutsuz ve depresif karakterler, Osamu Dazai‘yi temsil eden önemli noktaları anlamamızı sağlamaktadır.
“İnsanlar, kendi benliklerini saklamak için başka maskeler takarlar. Ben de öyle yapıyorum. Ama benim maskem çok kötü bir maske. Çünkü gerçek yüzümü saklamak için değil, onu yok etmek için takıyorum.”
4. Gabriel García Márquez

Büyülü gerçekçiliğin ustası sayılan Gabriel García Márquez, doğaüstü ve fantastik olayları doğal ve ayrıntılı bir dille anlatarak gerçekliğe entegre etmekte büyük bir başarıya sahiptir. Eserlerinin konusunu Kolombiya’da yaşanan gerçek olaylardan aldığını ve bunları kendi yazım tarzıyla aktardığını söylemiştir.
Gerçek ile hayâlin birbirine karıştığı eserlerinden en bilineni Yüzyıllık Yalnızlık, Kolombiya’nın hayâli bir kasabası olan Macondo’da geçen ve yedi nesil boyunca süren bir ailenin hikâyesini anlatır. Bu ailenin her bir üyesi benzer yazgılara sahiptir ve bu yazgılar gelecek nesillere aktarılarak bir döngü oluşturmaktadır. Bu döngüdeki yalnızlık ise karakterler için kaçınılmaz bir unsurdur. Eser, Latin Amerika’nın karmaşık tarihini Buendía ailesi üzerinden alegorik bir anlatımla sunar.
Gabriel García Márquez‘in büyülü gerçekçilik konusunda çığır açan bir yazar olarak Murakami‘yi etkilediği söylenilebilir. Ayrıca her iki yazar da karakterlerinin içsel yolculuklarını, yalnızlıklarını ve kimlik arayışlarını derinlemesine işlemektedir.
“Kötülük dünyada değil, kişinin yüreğindedir.”
5. Mieko Kawakami

Çağdaş Japon edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Kawakami, kadınların kimlik arayışına, toplumdaki yerlerine ve kadın bedenine değinerek cinsiyet rollerine dair eleştirilerde bulunan bir yazardır.
Yazarın Memeler ve Yumurtalar adlı eserinde Makiko karakteri güzellik algıları ve toplumsal baskılar nedeniyle göğüs estetiği yaptırmak isterken kızı Midoriko, regl ve kadınlığa geçişle ilgili kaygılar nedeniyle annesiyle iletişimi tamamen kesmiştir. Makiko’nun kardeşi Natsuko ise cinsellikten bağımsız bir şekilde anne olma fikrini sorgulayan bir karakterdir.
Eser, Japon toplumundaki kadınların bedenleri, aile, annelik ve toplumsal cinsiyet rolleri üzerine derin bir sorgulama sunar. Feminist edebiyatın bir örneği olan bu eserde karakterlerin yaşadığı yabancılaşma, içsel çatışmalar ve yalnızlık duygusu ön plandadır.
Müzik, Murakami‘nin eserlerinde olduğu kadar merkezi bir tema olmasa da Kawakami‘nin de müzikaliteye önem verdiğini satır aralarındaki şiirsellikten anlayabiliriz. Ayrıca beden, doğa, zaman ve yalnızlık imgelerini kullanarak karakterlerin içsel dünyalarını ve yaşadıkları toplumsal baskıları daha etkili bir şekilde aktarır.
“Her zaman bir yerlerde öncekinden farklı bir yaşam, farklı bir deneyim keşfeden, bilinmeyene adım atan insanlar vardı. Ama ben hep aynıydım, hareket edemiyordum ve hatta bu gerçeğin kör edici ışığından her saniye çekilip uzaklaştırılıyor gibiydim.”
Kaynakça
- Yurdakul, S. (2024). Haruki Murakami: A global literary journey from Japan to the world. Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 14(3), 1002-1012. Web Erişim Tarihi: 30.01.2025
- Grossmann, Daniel. “The Writer Franz Kafka.” Jewish Chamber Orchestra Munich. Web Erişim Tarihi: 30.01.2025
- “Akutagawa Ryūnosuke | Modernist Writer, Short Stories, Novels.” Encyclopedia Britannica. Web Erişim Tarihi: 30.01.2025
- Style Analysis, Gabriel García Márquez. Sergio Velez Web Erişim Tarihi: 30.01.2025
- “Dazai Osamu’s Life, Literary Style, & Major Works Study Guide” Fiveable, 2025 Web Erişim Tarihi: 30.01.2025
- Öne Çıkan Görsel: The Guardian Web Erişim Tarihi: 30.01.2025