Haruki Murakami‘nin yirmili yaşlarının sonunda kaleme aldığı ilk romanı Rüzgârın Şarkısını Dinle (Kaze no Oto wo Kike), belirli bir konuya sahip değil ve yazarın nitelendirmesi ile aslında bir novella. Murakami’nin beyzbol maçı izlerken yaşadığı aydınlanma ile birlikte roman yazabileceğini düşünmesi üzerine yaratılan eser, en az diğer Murakami eserleri kadar düşündürücü.
Eserin, Murakami kitapları arasında fark yaratmasının en büyük sebebi herhangi bir edebî kaygıyla yazılmamış olması. Çevirdiğiniz her sayfada farklı bir düşüncenin kıyısında gezinmenizi sağlayarak yargı mekanizmalarınızı harekete geçirecek bu özgün kitaptan 30 değerli alıntıyı sizler için bir araya getirdik!
- “Kusursuz metin diye bir şey yoktur. Tıpkı kusursuz umutsuzluk diye bir şeyin olmadığı gibi.” (s.9)
- İnsanın her tecrübesinden bir şeyler öğrendiği yönünden bakarsak, yaşlanmak o kadar da acı veren bir şey olamaz. (s.9)
- Çeşit çeşit insan gelip bana hikâyesini anlattı, sanki anlata anlata üzerinden geçtikleri bir köprüydüm ben; sonra da çekip gittiler ve bir daha da geri dönmediler. (s.10)
- Yazmak, kendi kendine terapi uygulamak değil sonuçta, olsa olsa kendi kendine terapi yapmaya yönelik zayıf bir deneme olabilir, o kadar. (s.10)
- Eğer her şey yolunda giderse çok ileride, yıllar ya da onyıllar sonra, bir gün gelir ve ben kurtulmuş olduğumu keşfedebilirim belki de. (s.11)
- Rahatlamış olduğum kesindi ama yaşlanıp ölme vakti geldiğinde benden geriye ne kalacağını düşündüğümde çok korkuyordum. (s.12)
- “Kalpleri karanlık olanlar kötü rüyalar görür. Kalpleri çok daha karanlık olanlar ise rüya bile görmezler” derdi her zaman rahmetli büyükannem. (s.12)
- Biraz aydınlanırsam dünya benim istediğim gibi olacak, tüm değer sistemi değişecek, zamanın akışı başka bir hâl alacaktı… Böyle olacağını sanıyordum. (s.13)
- Farkında olmak için uğraştığımız şeyler ile gerçekten farkında olduğumuz şeyler arasında derin bir uçurum vardır. (s.13)
- Gerçek sanatı doğurmak için, kölelik sistemi olmazsa olmaz bir gerekliliktir. (s.13)
- Uygarlık iletişimdir, demişti bana. Eğer bir şeyi ifade edemezsen, o şey var sayılmaz. (s.32)
- Denize bakıp durdukça insanları özlerim ben, insanlara bakınca da denizi. (s.38)
- “Birinci sınıf aklın sınavı, aynı anda iki karşıt düşünceye sahip olarak işlev görme yetisidir.” (s.67)
- “Bazen düşünüyorum da, hiç kimseyi rahatsız etmeden yaşayıp gitmek ne kadar güzel olurdu. Bu yapılabilir mi sence?” (s.88)
- Ölmüş biri hakkında konuşmak yeterince zor bir şey zaten ama genç yaşta ölmüş kızlar hakkında konuşmak çok daha zor. Ölerek sonsuza dek genç kalmış oluyorlar çünkü. Oysa biz, yaşamaya devam edenler, her yıl, her ay, her gün yaşlanmaya da devam ediyoruz. Öyle zamanlar oluyor ki bazen her saat başı yaşlandığımı hissediyorum adeta. Ve işin korkunç yanı, bunun doğru olması. (s.98)
- Sonra bir yaz (hangi yılın yazıydı acaba?) hayallerim bir daha geri dönmemek üzere uçup gitti. (s.101)
- Lisenin bitimine doğru, hissettiklerimin sadece yarısını dile getirmeye karar vermiştim. Nedenini hatırlamıyorum ama kararımı yıllarca uyguladım. Sonra bir de baktım ki, artık duygularımın yarısını söyleyemeyen biri haline gelmişim. (s.110)
- “Herkes bir gün ait olduğu yere dönüyor işte. Dönecek yeri olmayan bir tek bendim. Yer kapma oyununda olduğu gibi.” (s.115)
- “Bu dünyada değiştiremeyeceğin şeyler de vardır.”
“Ne gibi?”
“Mesela, çürük diş gibi. Bir gün aniden ağrımaya başlar. Kim seni avutmaya çalışırsa çalışsın, ağrının duracağı yoktur. Böyle olunca da, kendine çok sinirlenirsin. Sonrasında da onlara kızarsın, çünkü onlar kendilerine kızmamıştır. Anlıyor musun?” (s.117) - “Koşullar hepimiz için aynı. Arızalı bir uçağa binmişiz gibi. Şansı yaver gidenler olduğu gibi şanssız olanlar da vardır. Güçlü kişiler olduğu gibi zayıf olanlar da vardır, nasıl ki zenginler olduğu gibi fakirler de varsa. Fakat, sıra dışı bir güce sahip olan kimse yoktur. Herkes aynıdır. Bir şeylere sahip olanlar sahip olduklarını bir gün kaybetmekten endişe eder, hiçbir şeye sahip olmayanlar da ömür boyu asla bir şeye sahip olamayacak mıyım acaba diye düşünürler. Herkes aynıdır. Bu yüzden, bunu fark eden kişi bir an önce daha güçlü olmak için çaba göstermelidir. Güçlüymüş gibi yapsa da olur. Sence de öyle değil mi? Gerçekten güçlü olan kimse yoktur. Güçlüymüş gibi yapanlar vardır yalnızca.” (s.118)
- Hayat boştur ancak kurtuluş da vardır. (s.119)
- Yalan söylemek son derece kötü bir şey. Yalan ve sessizlik, günümüz toplumunun içine işlemiş iki büyük günah desem yeridir. Gerçekten de bizler hem yalan söylüyor, hem de sık sık susuyoruz. Ne var ki, bütün gün konuşup dursaydık ve sadece gerçekleri söyleseydik, o zaman da gerçek denen şey değerini kaybederdi belki de. (s.127)
- “Tek başıma kalınca, kafamın içinde bir sürü insanın konuştuğunu duyuyorum sanki… Tanıdığım kişiler, tanımadığım kişiler, babam, annem, okuldaki öğretmenim, bir sürü insan.” (s.132)
- Hiçbir şey eskisi gibi değildi; sürekli sağa sola kayıp görüntüyü bozan şeffaf kopya kâğıdıyla çoğaltılmış gibiydi her şey ve öncekinden geri dönülmeyecek biçimde farklıydı. (s.133)
- “Biliyor musun, başımın üzerinde hep kötü rüzgârlar esiyor sanki.”
“Rüzgârlar yön değiştirir.”
“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?”
“Günün birinde mutlaka değiştirecektir.” (s.137) - İnsan ne kadar zavallı bir duruma düşerse düşsün bundan ders çıkarabilir; işte bu da her gün biraz da olsa yaşama devam etme gücü veren şey bana. (s.140)
- “Herkes yürekten verdiğinin karşılığını alır.” (s.144)
- Her şey geçip gider. Bu gidişi kimse durduramaz.
Bizler böyle yaşarız. (s.144) - Biri bana, Mutlu musun? diye sorarsa, Sanırım öyle, demek dışında cevabım yok. Hayaller de sonunda böyle şeylere dönüşmez mi zaten? (s.145)
- Ağlamak istedim ama insan ağlamak isteyince tek bir damla gözyaşı bile dökülmez. Hep böyledir. (s.146)
Kaynakça
Murakami, Haruki. Rüzgârın Şarkısını Dinle. Ali Volkan Erdemir. İstanbul: Doğan Yayınları, Nisan 2023.