Sinema dünyasında yolculuk etmeye hazır mısınız? Sinema editörleri olarak, özenle seçtiğimiz 5 filmle birlikte, aksiyondan dramaya, bilim kurgudan romantizme kadar geniş bir yelpazede öneriler sunuyoruz. Bizimle birlikte, sinemanın büyülü dünyasında yolculuk ederken, unutulmaz bir film deneyimi yaşamanın keyfini çıkarın. Haftanın öne çıkan filmlerini takip edin ve sinema dünyasının sınırsız olanaklarına bir adım daha yaklaşın.
A Dog’s Way Home (2019)
“A Dog’s Way Home”, 2019 yapımı bir dram ve macera filmidir. Film, W. Bruce Cameron’ın aynı adlı romanından uyarlanmıştır ve bir köpeğin macera dolu yolculuğunu konu alır.
Bella isimli bir köpek, sahibi olan Lucas ile mutlu bir hayat sürmektedir. Ancak, Bella’nın yaşadığı şehirdeki yerel yasalar, onun için bir tehlike oluşturur ve ailesi onu güvende tutabilmek için uzak bir yere göndermek zorunda kalır. Bella, terk edilmekten dolayı yıkılmış olsa da, güçlü bir bağ kurduğu Lucas’ı ve eve dönme umudunu asla kaybetmez. Bella’nın macerası başlar. Binlerce kilometre boyunca, evine geri dönebilmek için zorlu bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk sırasında Bella, hayvanları ve insanları keşfeder, birçok engelle karşılaşır ve kalbini birçok kişiye açar. Ancak, Bella’nın en büyük hedefi, sevgili sahibi Lucas’a geri dönmektir.
Film, Bella’nın gözünden anlatılarak izleyicilere dostluk, sadakat ve evin gerçek anlamını hatırlatan bir hikaye sunar. Bella, her engelle başa çıkarken, insanların ve hayvanların arasında kurduğu bağlarla da büyür. Bu süreçte izleyici, Bella’nın neşeli, meraklı ve içten kişiliğini keşfeder.
Film sıcak bir hikaye anlatımı, duygusal anlar ve sevimli bir köpeğin serüveni ile izleyicilere keyifli bir deneyim sunar. Bella’nın yolculuğu, izleyicilerin kalbini ısıtırken, sevgi dolu mesajlarıyla da etkileyici bir şekilde seyirciyi ekrana kitlemektedir.
Sex, Lies, and Videotape (1989)
Ann ve John çiftinin monoton ve mutsuz bir evliliği vardır. Ayrıca John ve Ann’in kız kardeşi Cynthia kaçamak bir ilişki yaşamaktadır. John’un eski bir arkadaşı olan Graham’ın ziyaretiyle hepsinin hayatında beklenmedik değişimler olacaktır.
Ünlü yönetmen Steven Soderbergh’in 90’larda tekrardan ivme kazanan bağımsız film furyasının fitilini ateşlediği filmi Sex, Lies and Videotape; Soderbergh’in filmografisinin kıyıda köşede kalmış bir hazinesi olarak parlıyor. Stüdyo denetiminden uzak, özgürce ve oldukça düşük bir bütçeyle çekilen film; dört karaktere odaklanarak cinsellik, evlilik, hazlar, hayat ve ilişkiler üzerine derin bir anlatı inşa ediyor. Özellikle James Spader tarafından canlandırılan Graham karakteri bağımsız sinemanın en ikonik karakterlerinden birine dönüşüyor. Film; cinselliğin sınırlarını ve doğasını tartışmaya açarken cinsellik üzerine konuşmanın, cinselliği yaşamaktan daha çekici olduğunu ilginç bir yolla anlatıyor. Ayrıca filmde Ann ve Graham karakterlerinin ilişkisi üzerinden birine hislerini, hayallerini, fikirlerini, travmalarını, en gizli ve karanlık yönlerini bütün çıplaklığıyla dökebilmenin o kişinin yanında fiziksel olarak çıplak kalmaktan daha zor fakat daha cazip olduğu düşüncesi işleniyor. Soderbergh; sohbet etmenin, cinsellikten daha karmaşık ve daha kışkırtıcı olabileceği fikrini çok iyi düşünülmüş bir senaryo ile savunuyor.
Ayçe Cansu Yaşar önerdi.
The Last Emperor (1987)
Yönetmenliğini Bernardo Bertolucci’nin üstlendiği The LastEmperor, tahta çıktığında üç yaşında olan Çin’in son imparatoru Pu Yi’nin hikâyesini anlatıyor. Film, Çin’in feodal sistemden devrim yoluyla bugünkü kimlik açmazına geçişini ortaya koyan bir ayna olarak, genç bir adamın karakteristik durumunu kullanıyor ve Pu Yi’nin öyküsünü etkileyici bir şekilde izleyiciyle buluşturuyor. 1987’de En İyi Film ve En İyi Yönetmen de dahil olmak üzere dokuz Oscar kazanan TheLast Emperor, izlenmesi gereken güzel bir film olmasının yanı sıra Çin İmparatorluğu’nun düşüşü ve her iki dünya savaşında da rol oynayan komünist Japonya’nın işgali üzerine ilginç bir tarih dersi veriyor.
Film, Çin hükümetinin onayıyla Forbidden City’de çekildiği için Çin siyasi tarihinin yıkıcılığını tüm yönleriyle yansıtmıyor. Ancak film zaten propaganda yapmayı hedeflemiyor. The Last Emperor, bir bireyin kaderiyle iç içe geçmiş kolektifin kaderini ifade eden epik bir anlatı sunuyor.Yönetmen Bertolucci filmi için “Karanlıktan ışığa bir yolculuk. Ejderha insana dönüşür, imparator vatandaş olur. İnsanlar iyi doğar, sonra toplum onları kötü yapar.” diyor.
Berfin Sayarsoy önerdi.
Italian Studies (2021)
Vaness Kirby’nin etkileyici performansıyla başrolünü üstlendiği Italian Studies, adı ve kimliğiyle ilgili hiçbir detayı hatırlamayan, hafızasını yitirdikten sonra hayata adapte olmaya çalışan yazar Alina Reynolds’ın New York sokaklarında sürüklenişinin hikayesi. Geçmişini kaybeden bu kadın, dürtülerine ve biyolojik ihtiyaçlarına göre hareket ederek, yabancılarla konuşmanın sosyal olarak dikte edilmiş tüm endişelerini görmezden geliyor. Adam Leon’un filmi, öznel bir şehir manzarası yaratma deneyimi gibi. Sokaklarda dolaşan Alina, kendisini belirli ipuçlarından ve çevresindeki insanlarla ilişkileri bağlamında yeniden inşa eden boş bir sayfa görevi görüyor. Seyirciye şu soruyu soruyor: Birden bire kendinizle ilgili bilginizi, anılarınızı ve amacınızı kaybetseniz, gidecek hiçbir yeriniz olmasa,içinde yaşadığınız şehir nasıl hissettirirdi?
Günsu Akçatepe önerdi.
Spellbound (1945)
Usta yönetmen Alfred Hitchcock tarafından 1945 yılında çekilmiş psikolojik gerilim filmi Spellbound’da, hastanenin gözde psikiyatristi Dr. Constance Petersen ile yeni gelen doktor Anthony Edwardes arasında hızla bir aşk alevleniyor ve ilişkileri ilerledikçe Constance kendi hayatını da riske atacak sırlar keşfetmeye başlıyor. Film seyirciyi; kimlik, bilinç ve yanılsamalar üzerine merak uyandıran bir yolculuğa çıkartıyor.
Psikolojik gerilimi çok iyi anlatmasıyla bilinen hatta bu nedenle ‘‘Master of suspense’’ (tereddüt ustası) lakabı verilen Hitchcock’un, insan zihninin derinliklerine daldığı ve psikolojinin farklı katmanlarını incelediği bu film; aynı zamanda hafıza ve suçluluk psikolojisi üzerine de sorular soruyor. Hitchcock’un ustalıkla kullandığı rüya sekansları, imgesel anlatım tarzı ve çok katmanlı olay örgüsü; Ingrid Bergman ve Gregory Peck’in unutulmaz performanslarıyla birleşince ortaya büyüleyici bir sinematik deneyim çıkıyor. Hitchcock hayranlarının yanı sıra, dahice kurgulanmış bir psikolojik gerilim filmi izlemek isteyen herkesin görmesi gereken bir eser olan Spellbound; izleyiciyi sürekli gererek diken üstüne tutacak bir izleme deneyimi vadediyor. Son olarak filmi izleyecek okurlarımızın, filmi dikkatli izleyerek, elinde bavuluyla otelden çıkan Hitchcock cameo’sunu da kaçırmamalarını öneririz.
Sedef Hızlan önerdi.
Keyifli Seyirler!