Öğrenilmiş çaresizlik, diğer adıyla kazanılmış başarısızlık sendromu kişilerin göstermiş oldukları tepkilerin başarılı bir sonuca ulaşamaması durumunda, kişilerin bu sonuçları değiştiremeyeceklerine karşı oluşturdukları ruh hâli olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu kişi defalarca başarısızlık yaşadıysa, tekrar denese de yine başarısız olacağını düşünür. Olayların kontrolünün kendisinde olmadığını düşünerek başarıya ulaşmak için adım atmaktan çekinir.
Öğrenilmiş çaresizliğin, hayatın olağan akışında yaşadığımız çaresizlik ifade eden durumlardan farkı vardır. Artık başarısızlığı kabullenmiş olan kişi aslında gerçekten çaresiz olmadığı durumlarda bile kendini çaresiz gibi hisseder. Öğrenilmiş çaresizliği anlayabileceğimiz durumlar şöyledir: Düşünme ve algıda zayıflık durumu, kişide özgüven eksikliğinin oluşması, psikolojik ve fizyolojik olarak acıyı kabullenme durumu, kişinin yaşama karşı hevesini kaybetmesi. Kişi bu durumlarda depresyon hali içerisine girebilir. Pasifliğin söz konusu olduğu öğrenilmiş çaresizlik halinde kişinin “ne olursa olsun yapamayacağım!” gibi ifadeler kullandığı gözlemlenir.
Teorinin Oluşturulması
Öğrenilmiş Çaresizlik kavramı, Martin E. P. Seligman’ın öğrenme ve korku arasındaki ilişkileri incelemesi sürecinde 1967 yılında Pennsylvania Üniversitesi’nde depresyona karşı olan ilgisiyle birlikte araştırılmaya başlandı. Bu araştırmaya göre, çevreleri tarafından kişilere neleri yapamayacakları güçlü bir şekilde aktarılmaktadır. Kişiler içlerindeki başarma duygusunu yok sayarak, hiçbir koşulu değerlendirmeden peşinen başarısızlığı kabullenirler. Martin Seligman’ın yaptığı deneyler sonucunda kendisi deneyip başarısızlığa ulaşan kişilerin çevrelerindeki diğer kişileri de benzer deneme yapmaya teşvik etmedikleri ve bu denemeleri engellemeye çalıştıkları görülür. Kavram bilim dünyasına kazandırıldıktan sonra sosyal boyutu ortaya konularak “öğrenilmiş çaresizlik” olarak belirtilmiştir.
Öğrenilmiş çaresizlik kavramı, ilk olarak hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucu temellendirilmeye çalışılmıştır, fakat bu konu üzerine yoğunlaşan tepkiler sebebiyle insanlar üzerinde de deney yapılmaya başlanmıştır. Yapılmış olan deneyler iki farklı sonuç ortaya koymaktadır. İlk olarak canlılar kontrol edemedikleri durumun sonuçlarını da değiştiremediklerinde durumu kabullenmeyi seçmektedirler. İkincisi, canlılar çaresizliği öğrendiklerinde bu durumu değiştirme fırsatına sahip olsalar bile durumu değiştirmemektedirler.
Martin Seligman, öğrenilmiş çaresizliğin üç özelliğine vurgu yapmaktadır;
- Travma karşısında pasif kalmaya neden olabilir.
- Tepkilerin travmayı kontrol edebileceğini öğrenmede zorluk çekmeye neden olabilir.
- Stres seviyelerinde artış gösterebilir.
Öğrenilmiş Çaresizliğin Nedenleri Nedir?
- İnsanlara olan güvenin sarsılması
- Stresli aile ya da iş ortamları
- Olumsuz çevre koşulları
- İnsanlar tarafından aşağılanmak
- Yeniliklere açık olmamak
- Başarı sonuçlarının takdir edilmemesi
- Kişinin sosyal ortamdaki hareketsizliği
- Başkalarının olumsuz yaşantıları
- Kişinin kendi psikolojik sorunları
- Baskıcı aile tutumları
- Pek çok başarısız durumla karşılaşma hali
Denetlenemeyen çevre ve devamlı olarak olumsuz sonuçlar elde eden kişilerin yaşadığı problemlerin sonuçlarını değiştirebileceklerine olan inançları kalmamaktadır. Bu durum başta depresyon olmak üzere psikiyatrik bozuklukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Olumsuz sonuçları kaçınılmaz olan öğrenilmiş çaresizlik örüntülerinin erken dönemde tespit edilmesi önemlidir.
Öğrenilmiş çaresizlikle baş etmek adına yapılması gerekenler;
Kişinin kendini motive etmesi ve kendini başarılı hissetmesi sağlanmalı, kişiye yönelik suçlayıcı eleştiriler yapılmamalı, kişinin başarısı takdir edilmeli ve özgüveni yok edici tavırlar sergilenmemeli. Kişinin duygusal hareket ederek kararlar alması önlenmeli ve daha mantık çerçevesinde eylemler yapılması gerekmektedir. “Nasıl olsa değişmeyecek!” döngüsünü kırmak için bir an önce harekete geçilmelidir. Kişi kendini tanımaya başlamalı, yeteneklerini keşfetmelidir. Yeni başlangıçlardan korkmadan hareket etmeye başlanmalı. Kişinin yaşadığı bu tarz durumlarda profesyonel destek alması mümkündür. Yaşanılan zor durumların üstesinden gelmek adına kullanılan en yaygın tedavi yöntemi Bilişsel Davranışçı Terapidir. Kötü olayların birleşimi sonucu kişi sosyal hayata çıkamama gibi sorunlar yaşamaya başladığı ölçüde de sosyal fobi oluşabilmektedir.
Öğrenilmiş Çaresizlik ve Motivasyon İlişkisi
Yapılan çalışmalarda öğrenilmiş çaresizlikle motivasyon arasında ters yönlü ama anlamlı bir ilişkinin bulunduğu belirtilmiştir. Motivasyonu düşük olan bireylerin, öğrenilmiş çaresizliğinin yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Motivasyonu yüksek olan bireylerin ise, gelecekten daha umutlu ve beklentili olduğu sonucuna varılmıştır. Elde edilen sonuçlar Hiroto ve Seligman’ın yapmış olduğu çalışmalarla da desteklenmektedir.
Kaynakça
Barutçu E. ve Çöllü B. C. (2020). “Öğrenilmiş Çaresizlik İle Motivasyon Arasındaki İlişki: Pamukkale Üniversitesi Öğrencileri Üzerinde Bir Araştırma”. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.25, S.1, s.1-13.
Kılıç B. G. ve Oral N. (2006).”Çocuklarda Öğrenilmiş Çaresizlik Üzerine Bir Gözden Geçirme”. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, C.13, S.2, s.76-86.