Hayatın Gerçeklerini Yüzümüze Vuran Depresif Filmler

Editör:
Berfin Sayarsoy
spot_img

Bazen hayatımızın içinden, bazen de bize çok uzak olmayan, görmek istemediğimiz veya görmezden geldiğimiz birçok mesele sinemaya konu oluyor. Tüm duygu karmaşaları, belki de sıkışmışlık hissi, tüm gerçekleriyle bize eşlik ediyor. Hayatta var olan zorlukları görmemizi, anlamamızı; bir noktada kişinin yalnız olmadığını da hissetmesini sağlıyor. Yaşadığımız hayatın gerçeklerini aktarma konusunda sinemadan daha iyi bir yol olamazdı. Gerçekleri yüzümüze vuran bu tarz konuların, aslında hayatın içinde olduğunu ve bize çok uzak olmadığını görebileceğiniz depresif filmleri listeledik.

Dead Poets Society (1989)

Welton Akademi, disipline dayalı bir eğitim vermesiyle bilinen bir erkek okuludur. Öğrenciler üzerinde kurmuş oldukları baskı oldukça ağırdır. Öğrenciler, bu disipline ayak uydurmak zorundadır ve bu yolda ilgi duydukları alanlardan uzak durmaktadırlar. Bu ağır eğitim şartlarında, diğer tüm öğretmenlerden farklı sayabileceğimiz bir edebiyat öğretmeni gelir. Edebiyat öğretmeni John Keating, öğrencilere görmüş oldukları eğitim disiplininden çok daha farklı bir yöntemle eğitim vereye başlar. Öğrencilerine aşıladığı özgüven, tutku, özgürlük ile onlara hayatın asıl amacını anlamalarına yol gösterir. Okul yönetimi ise bu eğitim şeklinden hiç memnun değildir. Öğrencilerden birinin başına gelen olay sonucu, Keating sorumlu tutulur. Dead Poets Society, içinde bulunduğumuz zorluklar arasında hayatın anlamına ve ne istediğimizi anlamamıza ışık tutarken aynı zamanda elimizde olmayan sebepler doğrultusunda hayatımızın ne yönde şekillenebileceğini de gösteriyor.

Oslo, 31 August (2011)

Joachim Trier’in yönetmenliğini yaptığı ve Oslo serisinin ikinci filmi olan Oslo, 31 August, her sene 31 Ağustos’ta sinemaseverler tarafından tekrar tekrar izlenerek sorgulama yaptıkları geleneksel bir olaya dönüşmüştür. Filmin başlarında izlediğimiz Oslo’dan görüntüler ne kadar güneşli, sakin, huzurlu görüntüler de olsa, o kasvetli hisler sonrasında izleyiciyi yakalar. Andres, madde bağımlılığı yüzünden tedavi görmektedir ve klinikten bir günlüğüne izin alarak Oslo’ya gelmiştir. Andres’in Oslo ziyareti, arkadaşlarıyla yaptığı görüşmelerle sürer. Ona iyi geleceğini düşündüğümüz her şey, bir bir anlamını yitirir. Oslo’da bir gün tamamlayan Andres, hayata geç kalmıştır, hiçbir şey ona iyi gelmemiştir ve her şey anlamsızdır.

A Separation (2011)

İran Sineması denince akla gelen ilk yönetmenlerden biri Asghar Ferhadi’dir. A Separation ise Ferhadi’nin en önemli filmlerinden biridir. Boşanma davası süren Simin ve Nader, kızları Termeh’nin velayeti için bir türlü ortak yol bulamazlar. Simin, kızının eğitimi için yurtdışında okuması gerektiğini ve bu yüzden onunla gelmesini istediğini söyler. Ancak Nader, bu isteği reddeder. Nader, aynı zamanda Alzheimer olan babasına bakmaktadır. Babasına bakımında yardımcı olması için hamile bir kadını işe alır. Ancak bu noktadan sonra olaylar birbiri ardına gelişir. 2011 Berlin Film Festivali kapsamında En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini toplayan A Separation, bir filme sığdırılmış birçok konu ve detaylarla dolu adeta bir ustalık eseridir.

Manchester By The Sea (2016)

Lee Chandler, hayattan hiçbir beklentisi ve hedefi kalmamış, sadece günlerini geçirmeye çalışan bir adamdır. Bir gün abisi Joe’nun ölümü sebebiyle eskiden yaşadığı kasabaya gider. İşlerini hallettikten sonra döneceğini düşünür ancak yeğeninin yasal varisi olduğunu öğrenince durumlar değişir. Kasabada kalmaya tahammül edemeyen Lee, bu durumdan hiç memnun değildir. Bunun sebebinin ailesinin yok olmasından kaynaklandığını çok geçmeden anlarız. Tüm hayatını bu kasabada kaybetmiş olan Lee için burada durmak adeta işkencedir. Lee’nin yaşamış olduğu travmatik olayı izleyiciye aktarma konusunda ise Casey Affleck oldukça başarılı bir iş çıkarır.

The Florida Project (2017)

Moonee, annesiyle beraber bir motelde yaşamaktadır. Düzenli bir gelirleri yoktur. Yaşadıkları bu motelde kalan insanların sorunsuz, sakin bir hayat süren insanlar olmadığı söylenebilir. Moonee de burada edindiği arkadaşlarıyla beraber günlerini geçirmektedir. Filmin tamamı turkuaz, kırmızı, turuncu, mor cıvıl cıvıl renklerden oluşur. İnsana hissettirdiği sıcacık duygular ise bir noktada son bulur. Geçirilen o eğlenceli dakikaların ardından, hayatın gerçekleri insanın suratına çarpar. Tüm o rengarenk görüntüler, olanların bir karşıtı gibi görünür. Amerikan rüyası da tam burada noktalanır. Sean Baker’ın yönettiği film, küçük yaşına rağmen dev hisler aktaran Brooklynn Prince’in de oyunculuğuyla izleyiciyi etkisi altına alıyor.

Nuh Tepesi (2019)

Cenk Ertürk’ün yönetmenliğini yaptığı Nuh Tepesi, Haluk Bilginer ve Ali Atay’ı bir baba-oğul ilişkisinde buluşturmuştur. Baba İbrahim, ölümünün yaklaştığının farkındadır ve çocukken köyde dikmiş olduğu ağacın altına gömülmek istemektedir. Bunun için yanında oğlu Ömer’i de götürür. Ancak Ömer ve İbrahim’in arası iyi değildir ve Ömer’in evliliği de henüz yeni bitmiştir. Köy halkı, İbrahim’in bahsettiği ağacın Nuh tarafından dikildiğine inanmaktadır ve bu yüzden İbrahim’in isteğine karşı çıkarlar. Yaşanan her olay Ömer için üst üste gelmektedir ve öfkesini durdurmakta zorlanır. Ömer, kendi problemleriyle baş etmeye çalışırken bir yandan köy halkının tutumuyla baş etmeye çalışır. Babasına bir yandan öfke duyarken diğer yandan da ona yardımcı olmak ister. Bu durum onu ikiye bölmektedir. Ömer ve öfkesini dindiremediği babasını, İbrahim’in son arzusu buluşturmuştur.

Büyük İstanbul Depresyonu (2020)

Nazlı Bulum ve Kübra Balcan’ın başrolünde olduğu Büyük İstanbul Depresyonu adlı kısa film, hayalleri ve hedefleri doğrultusunda ilerlemek isteyen iki genci konu ediniyor. Ayşe ve Didem, İstanbul’da yaşamaktadırlar. Mezun olalı bir süre geçmiştir ancak henüz bir iş bulamamışlardır. Masrafları karşılayamayacak duruma gelirler ve aileleri tarafından memlekete dönmeleri için baskı görmektedirler. İstanbul’da kalmak, istedikleri işte çalışmak ve hayatlarını sürdürmek isterler ancak her gün bir ötekinin aynısıdır.

Okul Tıraşı (2021)

Ferit Karahan’ın yönetmenliğini yaptığı Okul Tıraşı, işlediği konuyla beraber geçtiğimiz yılın en çok ses getiren filmlerinden biri oldu. Hikaye Van’da bir okulda geçer. Kar birikintisi o kadar fazladır ki, yaşam adeta duracak hale gelir. Bir gün Memo adlı bir öğrenci hastalanır. Ancak bu hastalık esrarengiz bir boyuta ulaşır. Arkadaşı Yusuf, öğretmenlerine zar zor durumun ciddiyetini anlatır ve sonrasında asıl olaylar başlar. Okul tıraşı, adaletsizlik, şartların ulaşılmazlığı, imkansızlıklar, baskı altındaki çocuklar gibi konuları gözler önüne seriyor. Tüm bunlar bir kurgu olsa da, her şeyin aslında gerçek olduğunu bilmek belki de izleyici için en etkileyici şey oluyor. Okul Tıraşı, Berlinale’in Panorama bölümünde FIPRESCI Ödülü kazandı ve Altın Portakal’da En İyi Film ödülünü aldı.

Vortex (2021)

Bazı yönetmenler yaratmış oldukları tarzlarıyla filmlere imzasını atar. Gaspar Noe, her filminde bunun başarıyla üstesinden gelir. Her filmi, onun tarzını yansıtır. Bunu başarıyla yaptığı filmlerinden biri de Vortex’dir. Film, afişinden çekimlerine kadar detaylarla doludur. Konusu ise oldukça yaşamın içindendir. Yıllarını beraber geçirmiş bir çift, artık oldukça yaşlanmıştır. Kadın bunama durumuyla mücadele verirken, eşi de elinden geldiğince ona yardımcı olmaya çalışmaktadır. Fakat durum altından kalkamayacakları kadar zor bir hal alır. Oğulları da anne ve babasına yardım etmeye çalışır ancak bazı şeyler bir yerden sonra kontrol alanımızdan çıkar. Vortex, ikiye bölünmüş bir ekranda farklı kamera açılarıyla aynı evde olan ama ortak bir hayat süremeyen iki insanı anlatıyor. Birbirlerine hem çok yakın, hem de bir o kadar uzaktırlar.

Drive My Car (2021)

Drive My Car, son zamanların en çok ses getiren filmlerinden biridir. Yönetmen Yusuke Kafuku, eşini kaybetmiştir ve bununla mücadele etmeye çalışmaktadır. Hiroşima’ya Vanya Dayı oyununu yönetmesi için davet edilir. Ancak burada kurala göre, onu gideceği her yere bir şoför götürecektir. Henüz 20 yaşında genç bir kadın olan şoför, Kafuku için yeni ve farklı bir durumdur. Ancak zamanla aralarındaki ilişki ilerler. Diyalogların kuvvetlenmesiyle birbirlerini anladıkları bir iletişim kurarlar. Bu iletişimin nasıl kurulduğunu ise aşama aşama izleriz. Temelleri yavaş ve sağlam atılan bu diyaloglar, gün geçtikçe onlara iyi gelmeye başlar. Drive My Car, En İyi Uluslararası Film dalında Oscar, BAFTA ve Altın Küre ödülü kazanmıştır.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

5 Farklı Sebeple Neden Yaşlı Adam ve Deniz Okumalıyız?

Yaşlı Adam ve Deniz, mücadelenin değerini ve kaybetmenin içinde de bir başarı ve onur olduğunu dile getiren zamansız bir hikayedir.

Türk Mitolojisinde Kartal Figürü

Kartal, Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip hayvan figürüdür. Destanlara ve efsanelere konuk olarak hükümdarlık alametine dönüşmüştür.

Geyik: Türk Mitolojisinin Derinliklerindeki Ruhsal Rehber

Türk mitolojisinde geyik, doğa ile insan arasındaki ilişkiyi simgeler. Ruhsal yolculuk, rehberlik ve dönüşüm figürü olarak geçmişten günümüze derin bir anlam taşır.

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.