Ankara Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nu iç savaşa sürükleyen, Türklerin Balkanlarda ilerleyişini yavaşlatan ve İstanbul’un fethini geciktiren bir hezimettir. Bu savaşın temel sebeplerinden biri Yıldırım Bayezid ile Timur arasında geçen çekişmelerdir. İki hükümdar da kendilerini Türklerin ve İslam Âleminin hamisi olarak görüyordu ve bu durum bir iki başlılık yaratıyordu. Eğer bu iki hükümdar Ankara Savaşı’nda karşı karşıya gelmeseydi, tarihte çok büyük değişiklikler yaşanırdı. Bu yazımızda Ankara Savaşı’nın yaşanmasına neden olan bir dizi olaylar serisini, Niğbolu Savaşı’nın detayları eşliğinde inceleyeceğiz.
I. Bayezid Dönemi
Osmanlı padişahlarına verilen pek çok unvanın, bu padişahlar öldükten sonra tarihçiler tarafından kendilerine verildiği bilinen bir gerçektir fakat Yıldırım unvanı I. Bayezid‘e yaşarken verilmiştir. Kendisinin tahta çıkar çıkmaz devlet adamlarının da isteği ile kardeşi Yakup Çelebi‘yi boğdurtması, Niğbolu Kalesi Haçlılar tarafından kuşatıldığında çok kısa bir süre içerisinde orduyu toplayıp Haçlılara saldırması bu unvanın verilme sebebini açıklayan örnekler olarak gösterilebilir.

Yıldırım Bayezid, yeteneklerini henüz şehzadeyken pek çok savaşta göstermiş ve devlet erkanının gözüne girmiştir. Mesela Bayezid’in babası I. Murad tahttayken, I. Murad’ın oğlu Savcı Bey isyan ettiğinde bu isyanın bastırılmasındaki en büyük rollerden birini Şehzade Bayezid oynamıştır. Bu ve bunun gibi gelişmelerden dolayı olacak ki I. Murad, Şehzade Bayezid’i varisi olarak seçmiştir. Bu seçim ise I. Murad’ın Kosova Savaşı sırasında bir Sırplı tarafından hançerlenerek öldürülmesinden hemen önce gerçekleştirilmiştir. Yıldırım, tahta geçer geçmez kardeşini boğdurtmuş ve Kosova Savaşını kazanmıştır.

Yakup Çelebi’nin öldürülmesini bahane eden bazı Anadolu beylikleri, Osmanlının Anadolu topraklarına akınlar düzenlemişlerdir. Osmanlının Anadolu’daki hakimiyeti ve tahta yeni geçen sultanın gücü, özellikle Karamanoğlu Alâaddin Bey tarafından sınanmaya başlanmıştır. Bunun üzerine Yıldırım, Rumeli’de düzeni sağladıktan hemen sonra ordularını ve müttefiklerini toplayarak Anadolu’ya geçmiştir.
Osmanlı topraklarını işgal etmeye başlayan Aydınoğulları, Germiyanoğulları, Saruhan, Menteşe, Hamitoğulları ve Karamanoğulları beyliklerini dize getirmek isteyen Yıldırım Bayezid bu beylikler ile girdiği mücadelelerin hepsini kazanmış, Karamanoğulları hariç diğer beylikleri ilhak etmiştir. Böylece Yıldırım Dönemi’nde Anadolu’da Türk birliğini neredeyse sağlanmıştır.
Anadolu beylikleri arasında Osmanlıların yeri ayrıdır çünkü Osmanlılar, Gaza Politikası ile hareket emişlerdir. Bu genişleme politikasıyla birlikte Osmanlılar, Bizans topraklarında ilerlemiş, hatta Rumeli’ye geçmiştir. Diğer Anadolu beyliklerinin çoğu kendi aralarında mücadele ederken, Osmanlıların Hristiyanlarla yaptığı bu mücadele tüm beylikler tarafından saygıyla karşılanmış ve bu da Osmanlı’nın genişlemesinde ve imparatorluk olmasındaki en büyük nedenlerden biri olmuştur. İşte Yıldırım Bayezid de bu politika ile hareket ederek hem Osmanlı’nın hem de kendisinin itibarını tüm İslam Âleminde yükseltmiştir. Özellikle Niğbolu Savaşı ile Haçlıları yenen Bayezid, bu savaş sonrasında Sultanu’l Rûm sıfatını elde etmiştir.
Niğbolu Savaşı

Niğbolu Savaşı, Osmanlıların Balkanlarda ilerleyişini durdurmak için Haçlılar tarafından Niğbolu Kalesinin kuşatılmasıyla başlamıştır. Türkleri durdurmak isteyen Macar Kralı Sigismund ve Macaristan’a gizli bir şekilde destek veren Bizans, bu Haçlı ordusunun kurulmasında büyük bir rol oynamışlardır. Özellikle Yıldırım Bayezid Dönemi’nde İstanbul pek çok kez kuşatılmıştır ve bu kuşatmaların ilki sırasında bu savaş meydana geldiği için kuşatma yarım kalmıştır.
Osmanlı-Bizans ilişkilerinin Yıldırım Bayezid Döneminde iyi olmadığını söyleyebiliriz. Aslında, Yıldırım Bayezid tahta geçtiğinde Osmanlı’nın esiri olan Bizans Prensi Manuel, ordusuyla birlikte Osmanlı birliklerine eşlik ederek, birkaç tane vilayetin Osmanlılar tarafından ele geçirilmesine yardımcı olmuştur fakat Bizans’taki iç karışıklıklarından dolayı Bursa’dan kaçan Manuel, Bizans’a gidip İmparator II. Manuel olarak tahta oturmuştur. Bu olay sonucu Yıldırım Bayezid, Bizans’a bir ültimatom göndermiş ve pek çok talepte bulunmuştur. Bu taleplerden bazıları da Konstantinapolis‘te bir Türk mahallesinin oluşturulması ve bu mahallede bir camiinin inşa edilmesidir.
II. Manuel bu ültimatomu kabul etmeyince Osmanlılar, Konstantinapolis’i abluka altına almışlardır. İlişkilerin bu kadar kötüleşmesi ve şehrin kuşatılmasından dolayı Bizans’ın da bu Haçlı ordusunun kurulmasındaki rolü büyüktür. Her ne kadar açık bir şekilde desteklerini göstermeseler de gizli yollarla Macaristan ile anlaşma yapmışlardır. Ayrıca Papalığın da bu ordunun kurulmasında oynadığı rolü unutmamak gerekir. Eski Haçlı Seferlerinde Kudüs’ü almayı vaat eden Papalık, bu sefer Türkleri ve Müslümanları Balkanlardan hatta Anadolu’dan atmayı hedeflemiştir.

Yaklaşık 120.000 askerden oluşan bu Haçlı ordusunun çoğunluğunu Macaristan oluşturuyordu. Bu ordunun 60.000 Macar, 10.000 Fransız, 10.000 Ulah, 6.000 Alman, 1000 İngiliz ve 13.000 Leh, İtalyan, İspanyol ve Bohemyalı askerlerden oluştuğu tahmin edilmektedir. Her ne kadar bu tarihlerde İngiltere ve Fransa kendi aralarında savaşıyor olsalar da Haçlı ordusuna asker göndermeyi ihmal etmemişlerdir. Hatta otoritesini güçlendirmek isteyen Fransa Kralı, savaş halinde olduğu İngiltere’den daha fazla asker gönderip Türkleri Balkanlardan Atan Lider olma düşünü kurmuştur. Ayrıca şunu da belirtmekte fayda var: Bu askerlerin çoğu soylu şövalyelerden oluşmaktaydı. Yani bu şövalyeler, zafer isteği ile yanıp tutuşan, iyi eğitimli, şöhretlerine şöhret katmak isteyen farklı milletlerden gelmekteydi.
Niğbolu Kalesi kuşatma altındayken kaleden sorumlu olan Doğan Bey, kaleyi kahramanca savunmuştur ve teslim etmemiştir. Doğan Bey, sultanının en kısa zamanda yardıma geleceğini tahmin ettiği ve kalede yeteri kadar erzakın bulunduğunu bildiği için teslim olmamıştır. Gerçekten de I. Bayezid, Haçlıların beklemediği kadar kısa bir sürede ordusunu toplamış, Rumeli’ye geçmiş ve Niğbolu Kalesi’ne doğru yol almıştır. Hatta Osmanlı ordularının yakınlaştığını duyan Haçlılar buna inanmak istememiştir.
Yaklaşık 60.000 kişiden oluşan Osmanlı ordusu, Niğbolu Kalesi’ni kuşatmaya gelen Haçlıları yenmiştir. Haçlıların yenilmesinin en büyük nedenlerinden biri, şövalyelerin kendi aralarında girdiği rekabettir. Orduda bulunan her millet, ön saflarda yer almak istiyor ve kendi gururlarını ön planda tutuyordu. Bu savaş sadece Osmanlılara karşı düzenlenen bir savaş değildi, aynı zamanda Avrupalı soyluların kendi şöhretlerine daha fazla şöhret katma mücadelesiydi. Böylelikle Haçlı ordusunda tam bir birlik sağlanamamış, ordunun en güçlü birliklerinden olan süvariler en ön saflara yerleştirilmiştir. Osmanlı ordusunda ise en ön saflara en güçsüz ve düzensiz olarak nitelendirebileceğimiz Azep birlikleri yerleştirilmiştir.

Savaşın başında Azeplere karşı büyük bir zafer kazanan Haçlı süvarileri, zafer sarhoşluğuna girmişler ve ilerlemeye devam etmişlerdir. Ardından Hilal taktiği ile tuzağa düşürülen Haçlılar, ne kadar büyük bir hata yaptıklarını anlamışlardır. Savaşın gidişatını gören Eflak Voyvodası ve Hırvat Kralı, kendi ülkelerinin devamlılığını sağlamak ve esir düşmemek için birliklerini alıp savaş alanını terk etmişlerdir tıpkı Ankara Savaşı‘nın kaybedileceğini anlayan Mehmet Çelebi, Musa Çelebi ve Emir Süleyman‘ın savaş alanından ayrılıp Bursa, Balıkesir ve Kastamonu’ya çekilmeleri gibi.
İslam Âleminde İki Başlılığın Görülmesi
Yıldırım Bayezid, kazandığı zaferlerle övünmesini bilen bir hükümdardı. Niğbolu Zaferinden sonra neredeyse tüm İslam devletleri hükümdarlarına zaferi müjdeleyen mektupları savaşta esir aldığı askerlerle birlikte göndertmiştir. Niğbolu Zaferinden sonra Abbasi halifesi, Yıldırım Bayezid’e Sultan-ı İklim-i Rum yani Anadolu Sultanı unvanını verdi. Halife tarafından böyle bir unvanın verilmesi ile Yıldırım Bayezid’in İslam Âlemindeki prestiji artmıştır. Aynı zamanda bu unvanın verilmesi ile birlikte Bayezid, kendisinde Anadolu’yu fethetme hakkını gördüğünü söyleyebiliriz çünkü artık o, Anadolu’nun sultanıydı ve Anadolu’daki diğer devletler, sultanlarına boyun eğmeliydi.
İşte bu devletlerden biri de Timur’un devletiydi. Doğu Anadolu’yu kendi hakimiyet sahası olarak gören Timur, Bayezid’in bu topraklara yaklaşmasını istemiyordu. Aynı zamanda Bayezid de aynı şekilde Doğu Anadolu’yu kendi devletinin alanı olarak tanıyordu. Ek olarak, Timur kendisini Türk ve İslam Âlemlerinin hamisi olarak görüyor ve kendi soyunu Cengiz Han’a kadar dayandırıyordu. Bayezid’in Balkanlarda yaptığı fetihleri her ne kadar taktir etse de her iki komutan birbirlerini rakip olarak görüyorlardı. Timur, Osmanlı Devleti’ne bir uç beyliği muamelesi yapıyordu. Hatta Bayezid’e himaye ve yardım teklif ediyor, gazalarına Balkanlarda devam etmesini istiyordu fakat Bayezid bu himayeyi reddetti.

Her iki devletin de birbirlerinin düşmanı olan kişileri himaye etmesi de bu gerginliği artıran bir diğer faktörlerden biridir. Timur‘un düşmanı olan Karakoyunlu Kara Yusuf‘un ve Irak Sultanı Ahmed Celayir‘in Osmanlı himayesine girmesi buna örnek olarak gösterilebilir. Bu gerginlik iki lider arasındaki mektuplara da yansımıştır. Hatta Yıldırım Bayezid, Timur’a yazdığı bir mektupta Kelb-i Akûr yani saldırgan köpek hakaretini kullanmıştır.
Özetle, Yıldırım Bayezid’in Haçlılara karşı kazandığı zaferler neticesinde gücünün artması ve Timur ile Bayezid’in çıkarlarının çakışması sonucu yaşanan gerginlik Ankara Savaşı’nın yaşanmasındaki en büyük nedenlerden biridir.
Kaynakça
- Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. ”Büyük Osmanlı Tarihi”, Cilt 1, Baskı 7. 7 Aralık 2022 tarihinde erişildi.
- ”Resimli Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi”, Cilt 1. 7 Aralık 2022 tarihinde erişildi.
- Hammer, Joseph. ”Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Cilt 1 ve 2”, 1972. 7 Aralık 2022 tarihinde erişildi.
- İnalcık, Halil. ”Devlet-i Aliyye: Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I”, 2009. 7 Aralık 2022 tarihinde erişildi.