Günümüz edebiyatının sevilen kalemlerinden birine sahip olan Tarık Tufan’ın Bir Adam Girdi Şehre Koşarak kitabından seveceğiniz bazı cümleleri sizin için derledik. Aşklardan, dünyanın acılarından, yollardan ve daha nice konudan bahseden bu kitapta kendinizden birçok şey bulacağınıza inanıyoruz. Kısa denemelerden oluşan 118 sayfalık kitabı okumanızı da tavsiye ederek sözü alıntılara bırakıyoruz. Keyifli okumalar Söylenti ailesi!
“Çoktan kabuk bağladığını düşündüğüm yaralarım vardı. Yanılmışım. Yazmaya başlayınca onlar da bir bir sızlamaya ve bazen de kanamaya başladı. En çok tekrarladıklarım, en çok ihtiyaç duyduklarımdır.” (s. 5)
“Gözlerim biraz karanlık. İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, Turgutlar, Edipler, Sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.
Gözlerim biraz yorgun. İçinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
Bekleyişler Anna.” (s. 8)
“Hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var.
Ama geçecek hepsi, geçecek. Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
Gözlerimin içine bakmaktan korkma Anna.” (s. 9)
“Ölüme gözyaşı dökmenin derecesi, ölümün kendi benliğine yakınlaşma derecesi kadardır. Bu yüzden en çok kendi benliğimize yakınlaşan varlıkların ölümüne ağlıyor insan.” (s. 13)
“Bunu hiç unutmamalıyım.Biz korktuğumuz için okumayız. Biz okudukça yaşıyoruz ve var oldukça da okumaya devam ediyoruz.” (s. 24)
“İnsan hayatının bir yerlerinde ölüyor aslında. Ruhuyla arasına yaşamak kadar uzun bir mesafe giriyor. Ölüyor insan ve yeniden diriliyor. Umut etmek için diriliyor, başlayabilmek için diriliyor, doğru dürüst bir tek cümle kurabilmek için diriliyor işte.
Sonra… Sonrası karanlık.” (s. 27)
“”Bahtın güzel olsun ” diye mırıldandı yaşlı kadın , genç kıza .
Bu ülkenin merhametli kadınları , genç ve güzel kızlarını bu duayla sarıp sarmaladılar ; ”Bahtı güzel olsun . ”
Çünkü en iyi kadınlar bilirler ki bu ülkenin genç ve güzel kızları hüzne en yakın insanlardır . Bu topraklarda güzel kadınların yaşamalarına muhtemelen çok acı var .
Bu güzel kızları koruyabilmek için , ellerindeki tek çareye , içten bir duaya sığındılar . Başka türlüsü ellerinden gelmiyordu çünkü.” (s. 29)
“Dostlar da kurmalı saatler gibidir, onların da kalplerine dokunmalısınız.
Teknoloji kola takıldığı anda çalışan saatleri icat etse de, sahici hayat hala kurmalı saatlerde akıyor.” (s. 33)
“Yavaşça dokun yaralarıma.
Yavaşça.
Annesi dün ölmüş çocuklara dokunurcasına şefkatle. Bin yıllık mushafın sayfalarına nasıl dokunursa insan, öyle dokun.
Ben kolayca incinirim bilirsin. Kolayca hasta olur, kolayca vazgeçerim zor olan ne varsa. Kolayca doğmuşum, annem öyle söyler. Kimseler fark etmemiş dünyaya geldiğimi. Bir tek annem anlamış, annem sarılmış, annem kesmiş aramızdaki bağı, annem ağlatmış, annem emzirmiş, annem uyutmuş sonra.” (s. 35)
“Seni zamansız gördüm mesela. Zamansız kör oldu gözlerim. Zamansız yaşlandım. Konuşmayı unutmam zamansız.” (s. 35)
“Nasıl aşık olunur unutsak, nasıl kavga edilir unutsak, nasıl ağlanır unutsak,unutsak tarhana çorbasının tadını, sevgiliyle hangi sokaklarda dolaştığımızı, hangi şiire vurulduğumuzu.
Her şeyi ama her şeyi unutsak.” (s.44)
“Bu tarihin ve coğrafyanın ürettiği her bir kelimeyi, duyguyu, olayı, anıyı,hayali,umudu, isyanı unutsak.
Sonra bir Neşet Ertaş türküsü dinlesek.
Yalnızca bir tane Neşet türküsü dinlesek.
Unuttuğumuz herşeyi yeniden hatırlayabiliriz.” (s. 44)
“Eğer kalbinizde birikmiş cümleler, aklınızı işgal etmiş fikirler kağıda dökülmezse, bir başkasına aktarılmazsa, içten içe sizi çürütmeye başlar.” (s. 55)
“Hakikatin ağır yükü altında ezilen ruh,bir başka ruhla ilk teması kurabilirse yeniden dirilir,aksi halde yalnızlık telaşı insanı kedisinden bile şüphe ettirecek kadar içimize sirayet eder.” (s. 55)
“Ayağı toprağa değdikçe uzaklaşamaz insan. Şehirlerden geçtikçe uzaklaşamaz.
Çünkü şehir bir hatırlatma biçimidir. Her şehir, içinde bir hatırayı canlandıracak fotoğraflar taşır.
İnsan şehirler geçtikçe kendinden izler bırakır. Şehrin parklarında, tren istasyonlarında, kafelerinde, bulvarlarında, dükkanlardan yükselen şarkılarında, duraklarında izler bırakır insan.
Şehirlerde bıraktığın her iz, geri dönmek için bir yol işaretidir.” (s. 63)
“Ama sevgiliden ayrılmak bir deniz yolculuğuna çıkmaktır. Deniz kör eder, mavi kör eder, ufuk kör eder, martılar kör eder, gece kör eder, bir daha göremez insan. Uzaklara gitmek için denize açılan kör olmayı seçmiştir herhalde. Bir daha görememeyi yani.” (s. 63)
“Ne çok karanlık sıkışmış içimize. Her ışıkta, geçmişten kalan kekik kokulu bir anı, geleceğe uzanan altın tüylü kuş kanatları var.” (s. 67)
“Uzunca bir zaman, karşılaştığım ve karşılaşabileceğim her soru için bir cevabım olmasını önemsedim.
Şimdi kendime ait soruların varlığı ile yetinmeyi öğreniyorum. Anlıyorum ki bu dünya, cevap verebileceğim türde açık ve anlaşılır sorular barındırmıyor.” (s. 74)
“”Bana veda eder gibi konuşuyorsun.” dedi kadın.
“Hayır!” diye cevap verdi telefonun diğer ucundaki adam. Veda etmek için önce bir araya gelmek gerekir.Bu acımasız hayat sana veda edebilme şansını bile çok gördü bana.” (s. 82)
“Bak biz de ölüyoruz yavaş yavaş. Kimselere sezdirmeden, bağırıp çağırmadan, bir köşeye çekilmiş ölüyoruz.” (s. 83)
“Kadınlar kısa anlarda yaşarlar. Kinleri de, öfkeleri de, merhametleri de o anda açığa çıkan duygu durumundan fışkırır. Bunu saklayamazlar.” (s. 87)
“”Ben sağırım. Duymak istediğim şeyler olursa kulaklığımı açıyorum, gerekmediğinde kapalı tutuyorum” diyor filmin (*) bir yerinde. Bu, o kadar kolay değil elbette. Bazen duymak istediğin, duymaya deli gibi ihtiyaç duyduğun sözcükler, aniden bastıran bir yağmura dikkat kesilmişken kayıp gidiyor telaşlı gökyüzünde. Başka tarafa bakarken, çaresizce yanından uzaklaşıp gidiyor uzaklara bir yere.” (s. 89)
“Kadınların yaralarını erkeğin gözyaşları iyileştirir ancak. Erkekler ketumlaştıkça, gözleri kuraklaştıkça, acısı dinmemiş kadınların sayısı artıyor.” (s. 91)
“Sen beni tutarsan hiç düşmem biliyor musun? Sıkı sıkıya sarsan ellerini göğsüme dolayıp, hiç düşmem ben.” (s. 93)
“Büyük bir mağaramız olsun bizim de. Bu şehre, bu karmaşaya, bu merhametsizliğe, bu gürültüye ayak uyduramayanların sığınabileceği bir mağaramız olsun.” (s. 102)
“Herkesin yalnızlığı kendi çaresizliğinde büyüyor. Sokağa çıktığında oynayacak hiçbir arkadaşını bulamayan çocuğun yerdeki taşlardan bir dünya inşa etme gayreti de, yalnızlığın gökyüzünü yırtan keskinliğine karşı sığınacak bir yer bulabilme telaşıdır.” (s. 108)
“Şimdi gökyüzüne bakmak, başkalarının evlerini gözetlemek kadar tedirgin edici.” (s. 112)
Bir Adam Girdi Şehre Koşarak
Profil Yayınları