Heyecanla beklenen House of the Dragon‘un ikinci sezonunun 2. bölümü yayımlandı. İlk bölümde Aegon‘un oğlunun trajik ölümünün ardından diyarda işler iyice karışıyor.
O zaman gelin bu bölümü detaylı bir şekilde inceleyelim.
Önceki bölümün incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.
Kan ve Peynir’in Ardından

Geçen bölümün ardından bu bölümü Kızıl Kale‘de açıyoruz. Aegon’un varisinin katledilmesinin ardından Aegon’u çıldırmış bir şekilde görüyoruz. Geçen bölüm Emma D’Arcy‘nin oyunculuğu için sarf ettiğimiz bütün övgüler bu bölüm kesinlikle Aegon Targaryen karakterine hayat veren Tom Glynn-Carney için gitmeli diye düşünüyoruz. Karakterin ruh halini, acısını ve öfkesini izleyiciye geçiren oyuncumuz bu sahnelerin etkileyiciliğini arttırmış diyebiliriz. Ayrıca bu sahnelerde arkada çalan müzik kesinlikle tüylerimizi diken diken ediyor.
Diğer yandan Otto Hightower, varis Jaehaerys‘in trajik ölümünü kan dondurucu bir şekilde fırsata dönüştürüyor. Halkın ablukadan dolayı yokluk çekmesiyle Kral Aegon’a olan öfkesini bu durumla Rhaenyra’ya yönlendiriyor. Kendisinin çok iyi bir diplomat olduğunu yeniden anlayabiliyoruz.
Helena Targaryen‘in yaşadığı bunalımı da oldukça iyi veren sahneler kesinlikle geçen bölümün olmamışlığını üzerimizden aldı diyebiliriz. Helena ve Aegon’un karşılaştığı ancak tek kelime etmedikleri sahne de yine Helena’nın giderek daha kötü hale geleceğini gözler önüne seriyor. Aynı acıyı paylaşan ancak herhangi bir diyaloğa giremeyen ikili, birbirlerinden giderek daha da uzaklaşacaklar.
Rhaenyra ve Daemon
Kral’ın Şehri‘nde tüm bunlar olurken Ejderha Kayası‘nda da işlerin karıştığını söyleyebiliriz. Rhaenyra‘nın kendi konseyi bile ondan şüpheleniyor. Kitapta Daemon‘ın “Lucerys’in intikamı alınacak.” deyip Aegon’un oğlunun ölümünü planlamasındaki süreçte Rhaenyra’yı aktif olarak görmüyoruz. Yani bu durumdan Rhaenyra’nın haberinin olup olmaması bile muamma. Dizide yarattıkları Rhaenyra karakteri ile bu durumun uyuşması bizleri oldukça mutlu etti. Çünkü kitap bir tarih kitabı ve doldurulması gereken bazı boşluklar. Bu boşluklar karakterin gelişimine uygun olduğunda izleyiciler diziden zevk alabiliyor. Ancak olan olayların bariz bir şekilde değiştirilmesi de tam tersi etkiyi bırakıyor. Geçen bölümde yaşanan Kan ve Peynir olayı gibi.
Dizide yaratılan Daemon ve Rhaenyra gerginliği dizi içinde tutarlı görünüyor. Ancak kitapta Daemon’un Rhaenyra’ya son derece sadık kaldığını ve onun emirlerini uyguladığını söyleyebiliriz. Ancak kitapta bu dönemde Rhaenyra’nın hâlâ Luke’un yasını tuttuğunu ve savaşı Daemon’ın idare ettirdiğini de belirtmekte fayda var. Rhaenyra’yı aktif bir şekilde görebilmek izleyicileri oldukça sevindirse de Daemon’un karakterinden verilecek her zaaf, izleyicide tam tersi etki bırakıyor.
Ancak yine de Rhaenyra ve Daemon’un tartışmaları sırasında birbirlerine sarf ettikleri sözler oldukça etkileyiciydi. Özellikle Viserys‘den bahsetmeleri ve onu kendi bakış açılarıyla tarif etmeleri dizi izleyicisi açısından son derece özel bir sahneydi.
İkizlerin Savaşı
“Birlikte doğduk.”
“Sen bizi ayırdın! Ama seni hâlâ seviyorum kardeşim.”
Dizinin en epik ve en can alıcı sahnesi kesinlikle ikizlerin savaşıydı diyebiliriz. Criston Cole karakterinin kendi hatasını Ser Arryk‘i suçlayarak bastırması ve onu Rhaenyra’yı öldürmek üzere görevlendirmesinin ardından Criston Cole karakterinden daha ne kadar nefret edebiliriz diye düşünmeden edemedik.
Ser Erryk‘in Rhaneyra’yı kurtarmak için ikiz kardeşi Arryk’i öldürmesinin ardından Rhaneyra’nın gözleri önünde af dileyerek kendisini de öldürmesi seyir zevkini üst düzeye çıkardı. Böylece birlikte doğan kardeşler birlikte öldüler.
Yeni El

Kral’ın Şehri’ne döndüğümüzde Aegon’un Cole’u Ser Arryk konusunda desteklediğini görüyoruz. Ancak bunun yanında oğlunun öldürülmesinin ardından krizi fırsata çeviren Otto’nun yaptıklarını da yerle bir ettiğine şahit oluyoruz. Çünkü Aegon Peynir’i cezalandırabilmek için Kale’de görevli olan bütün fare yakalayıcılarını tüm halkın gözü önünde astırıyor. Bu durum da halkın Aegon’u yeniden sorgulamalarına neden oluyor.
Otto Hightower’ın bu bölümde siyahların tarafını destekleyenlerin sempatisini kazandığını söyleyebiliriz. Çünkü aslında Aegon’un neden kral olmaması gerektiğini kendisi de net bir şekilde görüyor. Bu durumda da Kral El‘i olmaktan azlediliyor. Yerine Criston Cole’ü el yapan Aegon, artık masada değil ejderhalar üstünde bu kanlı savaşa girdiğini de açıkça ilan ediyor bizlere.
Bu sahnenin ardından bizi oldukça heyecanlandıran detaylardan birisi. Otto‘nun Alicent‘a Daeron‘dan bahsetmesiydi. Daeron, Alicent ve Viserys’in küçük oğludur ve Eski Şehir’de yetişmiştir. Kardeşleri arasında en çok sevilen Daeron, Ejderhaların Savaşı‘nda önemli bir role sahip.
Prensler Kendini Kaybettiğinde Genelde Başkaları Acı Çeker

Aemond‘un genelevde içini döktüğü sahnede partnerinin ona “Prensler kendilerini kaybettiğinde genelde başkaları acı çeker.” dediğine şahit oluyoruz. Aslında bu durum genel olarak bölümün tamamına yayılmış diyebiliriz. Çünkü bir taraftan Arryk ve Erryk kardeşler, diğer taraftan asılan fare yakalayıcıları gibi masum insanlar aslında bu çatışmanın ilk tohumları yalnızca.
Sonraki bölümün incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.