Hüznü En İyi Anlatan 5 Çocuk Kitabı: Küçük Okurlara Büyük Duygular

Editör:
Sinem Aykın
spot_img

Hayatın içinde var olan, insanın büyümesine ve öğrenmesine katkı sağlayan temel duygulardan biridir hüzün. Sıklıkla baş etmekte zorlandığımız hatta kaçındığımız bir yerde konumlansa da aslında diğer bütün duygular gibi hüznü de hissetmemiz gerekir. Çünkü hüzün, duygularımızı anlamamızı ve onları içselleştirmemizi sağlar. Bu vesileyle de başkalarının duygularını anlamamız hususunda bir yol gösterici olarak karşımıza çıkar.

Her ne kadar çocukları deneyimsel anlamda bu duygudan olabildiğince uzak tutmaya çalışsak da onların bu duyguyla karşılaşmalarını yalnızca erteleyebiliriz ancak engel olamayız. Tam da bu esnada çocuk edebiyatı yardımımıza koşar. Çünkü çocuk edebiyatı yalnızca küçük okurlara hikayeler sunmakla kalmaz; hikayelerinde işlediği temaları anlayabilmeleri ve hissedebilmeleri için güvenli liman oluşturur. Bazen bir kaybın, bazen bir endişenin, bazen de bir vedanın izlerini bize sunan çocuk kitapları küçük okurları büyük duygularla tanıştırmanın ilk adımlarından biri olarak karşımıza çıkar.

Gelin, yalnızca çocuklara değil yetişkinlere de hitap edecek, hüznü kalbinizin derinliklerinde hissedeceğiniz beş kitaba birlikte bakalım!

1. Domates Saçlı Kız – Sevim Ak

Çocuk edebiyatı denildiğinde Türkiye’de aklımıza gelen ilk isimlerden biri olan Sevim Ak, Domates Saçlı Kız kitabında okuyucuya hikâye içinde hikâye sunuyor. Küçük bir kentte yaşayan iki karganın ağzından anlatılan bu hikâyede domates saçlı kızı dinliyoruz, daha doğrusu kargalar onun hikayesini bir dergiden okuyarak bizlere aktarıyor.

Ana karakterimiz olan Domates Saçlı Kız, küçük bir sepetin içinde yetiştirme yurdunun kapısına bırakılıyor. Onu bulduklarında adını Güneş koyuyorlar, güneş gibi neşe saçsın diye. Adından da anlaşıldığı üzere kızıl saçlı bu küçük kızın yaşıtlarından tek farkı saç rengi değil elbette. Onun dünyaya bakış açısı, hissettikleri ve düşündükleri yalnızca yaşıtlarından değil yetişkinlerden de farklı bir perspektife sahip olmasını sağlıyor.

Yetiştirme yurdunda geçirdiği on senenin ardından aniden annesi çıkıp gelince işler onun için tamamen değişiyor. Hisleri, düşünceleri, konuşmaları bu kadar ayrışan bir çocuğun kendini tanıma yolculuğuna uyumsuzluk ve dışlanmışlık hissi eşlik ediyor. Domates Saçlı Kız, bu dışlanmışlığın getirdiği duygu seliyle büyüyor; kendini kabullenmeye çalışırken de duygusal kırılmalar yaşıyor.

Burada hüzün sadece bir üzüntü ve keder kaynağı olarak değil büyümeye giden bir yol olarak ele alınıyor. Hüznün insanı olgunlaştıran, geliştiren ve öğreten yanını bir çocuğun gözünden okuyucuya sunuyor. Bu sayede okuyan herkese mutlu olmak kadar üzgün olmanın da normal olduğunu anlatıyor, bu duygunun ne kadar doğal olduğunu kavramamızı sağlıyor.

“Hiç tanımadığım insanların arasında nasıl yaşayacağım ben? Annem ve babam varmış, onları sevmek zorundayım şimdi. Saçmalığa bak… Hiç yüzünü görmediğim biri çıkıyor, annenim, beni seveceksin, benimle beraber yaşayacaksın diyor. Benim için onun sokaktaki herhangi bir kadından farkı ne? Benim onu sevmem için ne yapmış ki?” (s. 49)

2. Gülün İçindeki Ses – Tülin Tankut

Annesini ve babasını kaybettikten sonra yaşadığı kasabadan ayrılıp İstanbul’a taşınmak zorunda kalan küçük Gülseren‘in hikayesini anlatıyor Tülin Tankut bu kitapta. Gülseren’in yaşadığı kaybın ardından kendine yeni bir yer edinme ve edindiği yerde kendini sevdirme çabasına tanıklık ediyoruz. İçe dönük, sessiz ve uyumlu bir çocuk olmasına rağmen büyük amcaya kendini sevdirirken yaşadığı problemleri sanki kendimiz deneyimliyormuş gibi hissediyor, bu zorluklarla küçücük yaşında baş etmeye çalışırken yanında her daim ona destek olan cici annesi ve Gül ablasına minnet duyuyoruz.

Kitap, hüznü derin katmanlarıyla harmanlayarak sunuyor okuyucuya. Burada işlenen hüzün yalnızca bir kayıpla çıkmıyor karşımıza. Hikâyenin merkezinde yalnızlıkla baş etmeye çalışan, kendini anlamakta zorluk çektiği için anlaşılmayan bir çocuğun olması sebebiyle büyüme yolculuğunu bütün engelleriyle işliyor. Karakterin yaşadığı zorluklar aynı yolculuğu hüzünlü ama bir o kadar da anlamlı kılıyor. Çocukların kendilerini keşfetme yolculuğunda adımlarının daha sağlam olmasını sağlayabilecek bu kitap yalnızca hüzün dolu olmakla kalmıyor diğer bir yandan en umulmadık anlarda bile umut ışığının var olabileceğini hatırlatıyor.

Kısaca, Tülin Tankut bu eserinde yalnızca çocuklara değil yetişkinlere de kendilerini dinlemelerini, iç seslerini bulmalarını ve kendilerini oldukları gibi kabul etmelerini öğütlüyor.

“Gözlerinin içi gülüyordu yüzüme bakarken. Garip bir duygu kapladı içimi: ‘nasıl böyle iyi kalabilmiş?’ Berbat bir çocukluk geçirdiğini söylemişti ilk konuşmamızda. ‘Haksızlıklara uğradım, ezildim, acı çektim. Bir gün uzun uzun anlatırım,’ demişti. Belki de bu yüzden çocuklarla iyi anlaşıyor, onları anlayabiliyordu.” (s.22)

3. Çocuk Kalbi – Edmondo De Amicis

Üçüncü sınıfa yeni başlayan Enrico‘nun günlüklerini okuyoruz Çocuk Kalbi’nde. Yazar, kitabın başında okuyucuya bir not düşüyor ve şöyle diyor:

“Bu kitap, özellikle, dokuz ile on üç yaşları arasındaki ilkokul öğrencilerine yöneliktir ve bir İtalyan devlet okulunun üçüncü sınıf öğrencisi tarafından kaleme alınmış bir yıllık okul günlüğü olarak adlandırılabilir.”

Kendi oğlunun yazdığı günlükleri, içeriğini bozmadan birkaç küçük düzenlemeyle okurlara sunmuş Edmondo De Amicis. Farklı kültürlerle ve farklı insanlarla tanıştığımız, gerçek dünyaya ilk adımları attığımız yer olan okulun yalnızca teorik bilgi vermekle sınırlı kalmadığı, bizlere duygusal yönden de gelişme olanağı sunduğu su götürmez bir gerçektir. Bu gelişme aşamalarını üçüncü sınıfa giden küçük bir çocuğun gözünden, onun deneyimlerine dayanarak okumak ise büyük küçük ayırt etmeksizin eşsiz bir deneyim olarak yer alıyor çocuk edebiyatı içinde.

Çocukların duygu gelişimlerinin nasıl ilerlediği, bu süreç boyunca nasıl zorluklarla karşılaştıkları küçük bedenlerine inat nasıl dayanıklı olduklarını okurken kalbinizin en derin yerlerinde hüznü hissetmeniz çok muhtemel olacaktır. Çünkü kitap hüznü yalnızca bir acı kaynağı olarak değil, büyümenin kaçınılmaz bir parçası olarak sunuyor. Okuduğunuz satırlarda kendi çocukluğunuzu hatırlamamak, kendi deneyimlerinize benzer izler bulamamak ise imkânsız hale geliyor. Bu kadar yoğun bir hüznün çocuklar için uygun olmayacağını düşündüğünüz noktada ise aynı hüzün duygusunun empatiye yer açan, iyiliğe ve doğruluğa yönelten, sevgiyi değerli kılan tarafıyla karşılaşıp rahat bir nefes alabilirsiniz.

“Zavallı Precossi! Onu bize davet etmek istiyorum. Benimle birlikte yemek yemesini, ona kitaplar hediye etmeyi, onu eğlendirmek için evin altını üstüne getirmeyi ve ceplerini meyveyle doldurmayı istiyorum, yeter ki onu bir kez olsun mutlu göreyim. Zavallı Precossi! Öyle iyi kalpli ve öyle cesur ki!” (s.86)

4. Mutlu Prens – Oscar Wilde

Kitabın içindeki masalların, Oscar Wilde‘ın kendi oğulları için yazıldığı düşünülse de yazar aslında bu masalların yalnızca çocuklar için değil aksine çocuk ruhlu yetişkinler için de kaleme aldığını dile getirmiştir. Kitapta yer alan beş farklı kısa masaldan her biri farklı temalara değinir, her birinde çıkarılması gereken önemli dersler vardır.

Özellikle kitaba da ismini veren Mutlu Prens masalından bahsedecek olursak, fedakârlık ve merhametin en güzel anlatıldığı eserlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Bir çocuğun da içtenlikle hissedebileceği şekilde işlenir bu temalar. Mutlu Prens heykeli ve küçük kırlangıcın dostluğunu karşılıklı fedakârlık teması etrafında anlatan kitap, aslında bunun da fazlasının zararlı olabileceğini aktarıyor.

Kitap hüznü okuyucuya mutsuzlukla anlatmaz aksine başkalarının iyiliği için kendilerinden vazgeçen iki dostun, hikâyenin sonunda kaybedeceklerini bile bile yan yana olduklarında zorlukların ve kötü koşulların öneminin kalmayışına odaklanarak anlatır. Hüzün dolu olsa da aslında iyiliğe ve sevgiye olan inancı yeşertir, umut dolu bir mesajla veda eder.

“Bana şehirdeki en değerli iki şeyi getir,” dedi Tanrı, meleklerden birine; Melek de ona kurşun kalbi ve ölü kuşu getirdi. “Doğru olanı seçtin,” dedi Tanrı, “çünkü Cennet bahçemde bu küçük kuş sonsuza dek şakıyacak, altın şehrimde de Mutlu Prens beni övecek.” (s.10)

5. Şeker Portakalı – Jose Mauro de Vasconcelos

“Hüzünlü çocuk kitabı” denildiğinde aklımıza gelen ilk kitaplardan biridir Şeker Portakalı. Yoksulluk içinde, ailesinden sevgi görmeden, cezalandırılarak büyüyen Zeze‘nin hikâyesi çocukluk çağında bu kitabı okuyan birçok insanın yüreğine işlemeyi başarmış, yetişkinlik çağında bile aklına geldiğinde bir iç çekişe sebep olmuştur.

Çocuk dünyasının saf masumiyetini okurken yavaşça çocuk olmaktan vazgeçmek zorunda kalışına şahit oluyoruz Zeze‘nin. Erken yaşta olgunlaşmak zorunda kalan bu çocuğun hayallerine ve babası yerine koyduğu Portuga‘ya tutunarak kendine yaşanabilir bir hayat kurma çabasını konu alıyor kısaca. Bir de tabii dostu portakal ağacı var.

Kaybı ve acıyı çok derinden işleyen bu kitap, çocukken hep hayalini kurduğumuz büyüme eyleminin aslında sandığımız kadar mutluluk verici ve keyif dolu olmadığını, sıklıkla boyumuzdan büyük problemlerle başa çıkmamız gerektiğini hatırlatıyor bizlere. Sevdiği şeyleri birer birer kaybeden Zeze‘nin içine düştüğü acı dolu duygular, telafi edilemez bir boşluk yaratıyor hayatında. Yaşadığı kayıplar onun dünyaya duyduğu güveni sarsıyor belki de büyümekten korkmasına sebep oluyor. Ancak yaşadığı her şeye rağmen içindeki sevgiyi ve umudu kaybetmiyor küçük kahramanımız. Yolun sonuna geldiğimiz her anda başka bir sapak olduğunu gösteriyor kitap bizlere, yeter ki umudumuz solmasın.

“Senin yanındayken kimse bana zarar vermiyor ve kalbimde mutluluk güneş gibi parlıyor.” (s. 127)

Hüzün temasının çocuklar için uygun olmadığını, yazıda bahsi geçen kitapların küçük kitlelere hitap etmemesi gerektiğini düşünüyorsanız Ayfer Tunç‘un şu sözlerine kulak vermenizi tavsiye ederim:

“Kitapların ille de neşeli olması gerekmez, çocuk kitaplarının. Ben hiç çocukluğumda okuduğum neşeli kitap hatırlamıyorum, hep acıklıydı benim okuduğum kitaplar. Çocuklukta okunan iyi edebiyat empatiyi öğretir, merhameti öğretir, doğru zamanda öğretir. Çünkü duyguları doğru zamanda öğrenmek, doğru zamanda edinmek çok önemli bir şey. Bence çocuk eğitimi dediğimiz şeyin altında bu olmalı biraz.” 


Kaynakça:

“Pandora’nın Merakı: Ayfer Tunç | 8 Kasım 2023”. Youtube. Web. 22.02.2025

spot_img
Derya Gülcan
Derya Gülcan
splendidly selfish, charmingly helpless excellent fun til you get to know her

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.