Birinci Çin-Japon Savaşı, 1894-1895 yılları arasında Çin ile Japonya’nın Kore üzerindeki nüfuz mücadelesi sonucu patlak vermiş bir savaştır. Bu savaş, Asya’daki güç dengelerini değiştirmiş ve Japonya’nın uluslararası arenada önemli bir oyuncu hâline gelmesini sağlamıştır. I. Çin-Japon Savaşı, Uzak Doğu’da yaratmış olduğu köklü dönüşümlerden dolayı Asya tarihine tutkun birisi olarak oldukça dikkatimi çeken tarihi bir olaydır.
I. Çin-Japon Savaşı’na Giden Süreç

1894’de Kore Yarımadası’nda köylü isyanları patlak vermiş ve isyanlar yarımadanın güneyinde pek çok bölgede yayılmıştır. Kore hükümeti ise bu isyanları bastırmakta başarılı olamayınca 4 Haziran 1894’te Kore hükümeti resmî olarak Çin’den yardım talebinde bulunmuş, iki gün sonra ise Çin’den hem deniz hem de kara yoluyla 1500 askeri birlik gelmiştir.
Ancak; Kore Yarımadası’ndaki Çin askeri varlığı, Japonya’yı rahatsız etmiştir. Coğrafi olarak Kore Yarımadası, Japonya için çok kritik önemdedir. Bir ada ülkesi olan Japonya, Kore yarımadasını kendisi için anakaraya açılan bir geçit olarak görürken diğer yandan da siyasi ve askeri varlığı için bir tehdit olarak da değerlendirmektedir. Bu yüzden, Japonya’nın bölgede herhangi bir yabancı devletin askeri varlığından rahatsız olmasını gayet normal karşılıyorum.
1858’de Qing Hanedanı ile Büyük Britanya, Fransa, ABD ve Rusya arasında imzalanmış olan Tientsin Antlaşması’na göre Çin; Kore yarımadasında askeri birlik bulundurmamayı kabul etmiştir. Ancak; bölgeye gönderilen 1500 Çin askeri birliğinden sonra Japonya, yapılan antlaşmanın ihlal edildiğini belirterek Kore’ye asker çıkartmıştır.

Çin, Kore’ye askeri birlik göndermesini “Çin, geleneklerine göre kendi himayesi altındaki devletlere güvenlikleri için askeri yardım göndermektedir” diye açıklamaya çalışmış olsa da Japonya; Kore Yarımadası’nın Çin’in himayesinde olduğunu kabul etmemiştir. Bunun sonucunda, 9 Haziran 1894’te sekiz Japon savaş gemisi Inchon’a gelmiş, ertesi gün ise Japon deniz subayları başkent Seul’a ulaşmıştır. 16 Haziran’da ise 5000 askerlik Japon birliği Seul’a çıkartma yapmıştır. Japon askerlerinin bölgeye gelmesi, Çin’i rahatsız etmiş ve Japonya’dan askerlerini geri çekmesini rica etmiştir. Ancak Japonya, Çin’in bu isteğini görmezden gelmiştir.
Çin ve Japonya Arasındaki Gerginliğin Yükselişi

Japon-Çin ilişkileri, Kore yarımadasındaki askeri birliklerin varlığı sebebiyle gerilmiştir. Japonya; Çin’e Kore hükümetinin uluslararası ilişkilerini geliştirme, ülkede barışı ve istikrarı sağlama ve modernleşme adına reformlar yapma gibi maddeleri içeren bir teklif sunmuştur. Çin hükümetiyse, Japonya eğer Kore’nin bağımsızlığını tanıyıp ülkenin içişlerine müdahale etmekten vazgeçer ve askerlerini bölgeden çekerse teklifi kabul edeceğini belirtmiştir. Ancak; Japonya’nın yarımadadan çekilmek gibi bir niyeti olmadığı için Çin’in koşullarını reddetmiş ve Çin yönetimi de Japonya’nın Kore Yarımadası’ndaki reform teklifini geri çevirmiştir.
Kore Yarımadasında Japon Nüfuzunun Başlangıcı

Çin hükümetiyle, Kore’de yapmak isteği reformlar konusunda iş birliği yapamayacağını anlayan Japonya; hukuk, ticaret, eğitim, ekonomi ve güvenlik alanlarında reformlar içeren bir taslağı Kore hükümetine sunmuştur. Ancak; mevcut Kore hükümetindeki Çin taraftarı bakanların çoğunluğu oluşturuyor olması, Japonya’nın reform taslağının geri çevrilmesine neden olmuştur. Japonya ise Kore hükümetine reformları kabul etmeleri gerektiğini yoksa Japonya’nın bizzat reformları uygulamaya koyacağına dair bir uyarıda bulunmuştur.
Fakat Kore hükümeti, reform girişimlerini hoş karşılamadığı için hem Çin’den hem de Japonya’dan askerlerini yarımadadan çekmesini talep etmiştir. Her iki ülke de Kore hükümetinin bu talebini görmezden gelmiş ve Japonya, bölgeye asker çıkartması yaparak başkent Seul’u kuşatmıştır. Buradaki amacı; Japonya’nın, Kore hükümetine gözdağı verirken Çin’e de savaş açmak için bir bahane yaratmak istemesi olduğunu düşünüyorum.

23 Temmuz 1894’te ise Seul’daki Japon askerleri, Joseon Kralı Gojong’un yaşadığı Gyeongbok Sarayı’nı kuşatmış ve Koreli askerlerle olan çatışmanın ardından sarayı ele geçirmiştir. Bu süreçte kral, kraliçe ve veliaht prens; sarayın doğu kanadına kapatılmıştır. Ardından Japonya, Kore hükümeti başbakanını değiştirmiş ve Kore’nin içişlerine doğrudan müdahale etmeye başlamıştır. Japonya’nın talebi doğrultusunda Kral Gojong, Çin ile olan tüm antlaşma ve iş birliklerinin feshedildiğine dair bir genelge yayınlamıştır.
Japon bir diplomatın 25 Temmuz 1894’te Avrupa’da yaptığı bir konuşmada şöyle bir ifadesi bulunmaktadır: “Kesin olarak söyleyebileceğim bir şey varsa o da biz Kore’den o ya da bu şekilde amaçlarımız gerçekleşene kadar ayrılmayacağız ve ayrılamayız. Kore’de kendi geleceğimiz ve bağımsızlığımız için savaşıyoruz. Eğer Kore Avrupalı bir gücün eline düşerse bizim bağımsızlığımız tehlikeye girecektir.” Bu ifadeye bakarak Japonya’nın Kore yarımadasındaki herhangi bir yabancı devletin siyasi veya askeri varlığını, kendi bağımsızlığı için bir tehdit olarak gördüğünü tekrar belirtebilirim.
Birinci Çin-Japon Savaşı (1894-1895)

1 Ağustos 1894’te Çin ve Japonya birbirlerine savaş ilan etmiştir. Savaşın ilk ayağı Asan Körfezi’nde yaşanmış ve Çin birlikleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Japonya’nın savaştaki üstünlüğüyle birlikte Kore hükümeti de Japonların tesirinde kalmıştır.
Kore hükümeti; Japonya’nın ülkenin içişlerinde reformlar yapmasına, Inchon-Seul ve Seul-Pusan arasına demiryolu inşa etmesine, Japonya ile ticaretin gelişmesi adına limanların ticarete açılmasına izin vermiştir. 26 Ağustos 1894’te ise Kore hükümeti ve Japonya arasında askeri iş birliğini içeren bir antlaşma imzalanmış, böylece Japonya; Kore Yarımadası’ndaki askeri birliklerini meşrulaştırmıştır. Japonya, Kore hükümetiyle yapılan askeri antlaşmayla bölgenin savunmasını ve kendi çıkarlarını güvence altına almıştır. Yarımadadaki askeri varlığı meşrulaştıktan sonra Japonya, Çin’le savaşa devam ederken yarımadadaki isyanlar da Japon ve Koreli askerlerin iş birliğiyle kontrol altına alınmış ve Ocak 1985’te ayaklanmalar, isyancı liderlerinin idam edilmesiyle bastırılmıştır.

Çin’le devam eden savaşta ise General Yamagata Aritomo emrindeki Japon Askeri Birliği; eylül 1894’te Pyongyang’daki cephede Çin askerlerine karşı büyük bir galibiyet elde etmiş, ekim ayında ise birlik; Mançurya’daki Yalu Nehri’ne kadar ilerlemiştir. General Oyama Iwao emrindeki ikinci bir askeri birlik de Liaodong Yarımadası’na ulaşarak Port Arthur ve Dalian gibi önemli liman şehirlerini işgal etmiştir. Pyongyang’da gerçekleşen kara savaşlarının önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Pyongyang, Kore yarımadası içinde yer alan ve Joseon Hanedanlığı’nın eski başkentidir. Aynı zamanda da mevcut başkent, Seul’a oldukça yakındır. Yani Kore’de ister istemez Çin-Japon Savaşı’na çekilmiş ve savaşın önemli cepheleri Kore topraklarında yaşanmıştır.

Arka arkaya gelen Japon galibiyetlerinden sonra Çin, barış teklifinde bulunmuş ve savaş Ocak 1985’te sona ermiştir. Çin’in savaşı kaybetmesine neden olan durum, Çin’de yayımlanan bir günlük gazetedeki savaş raporunda şu şekilde aktarılmıştır: “Çin sahip olduğu gemilerle sadece bir cephede savaşabilirdi. Ne gemiler için kömür tedariki yapılmış, ne barut temin edilmiş, ne de diğer gerekli malzemeler sağlanmıştı. Askerler oldukça yeterli ve savaşmaya hazırdı. Ancak mükemmel bir şekilde organize olmuş ve hazırlanmış Japon donanmasına karşı hiçbir şansları yoktu.”
Bu ifadeden anlaşıldığı üzere Çin’in yeterli sayıda askere sahip olsa bile silah ve modern askeri teçhizat alanlarında geri kalmış olması ve yeterli donanmaya sahip olmaması gibi nedenler, savaşı kaybetmesinde önemli rol oynamıştır. Japonya ise endüstriyel gelişime önem vermiş, modern bir donanma ve eğitimli askerlerle savaşa girmiştir. Aynı zamanda Japonya; Çin’in savaş planları hakkında doğru tespitler ve tahminler yapmış, doğru stratejiler geliştirerek Çin’i savaşta bir çıkmaza sokmayı başarmıştır.
Shimonoseki Antlaşması

Savaştan sonra Shimonoseki’de yapılan barış görüşmeleri sonucu 17 Nisan 1895’de iki ülke arasında Shimonoseki Antlaşması imzalanmıştır. Maguan Antlaşması olarak da adlandırılmaktadır.
Antlaşmaya göre: Liaodong Yarımadası, 25 yıllığına Japonya’ya kiralanmış; Tayvan, Japonya’ya bırakılmış; Çin, Kore’nin bağımsızlığını kabul etmiş ve yüksek bir savaş tazminatı ödemek zorunda bırakılmıştır. Savaşın sonucu, Kore Yarımadası’nı fazlasıyla etkilemiştir. Çünkü Çin’in savaşı kaybedip Kore’nin bağımsızlığını tanımasıyla birlikte bölgeden tamamen çekilmesi gerekmiş ve Kore yarımadası, tamamen Japonya’nın nüfuzuna bırakılmıştır. Ancak; daha sonrasında Çin’in bölgeden çekilmiş olması, Rusya’nın işine yaramıştır.

Antlaşma imzalandıktan sonra Liaodong Yarımadası’nın Japonya’ya kiralanması, bölgedeki askeri ve ticari dengelerin bozulmasına neden olacağından Rusya öncülüğünde bir heyet oluşturulmuş ve Japonya’nın Liaodong’u kiralamaktan vazgeçmesi talep edilmiştir. Heyete destek olan ülkeler; Rusya, Fransa ve Almanya’dır, bu üçlü ittifaka ‘Üçlü Müdahale’ denilmektedir. Japonya ise dönemin bu güçlü Avrupa devletleri ile mücadele edemeyeceğini düşündüğünden Liaodong Yarımadası’nı kiralama kararını geri çekmiştir.

Japonya’nın Liaodong’dan vazgeçmesi, Kore hükümeti tarafından Japonya’nın bir zayıflığı olarak algılanmıştır. Kral Gojong; hükümet içindeki ve yerel halkta artmakta olan Japon karşıtlığından da destek alarak Kore hükümetindeki Japon yanlısı bakanları, Rusya taraftarlarıyla değiştirmiştir. Böylece, Japonya’nın Kore’nin içişlerine karışması engellenmeye çalışılmıştır. Ancak, bu durum yarımadada Japonya’nın etkisini azaltırken Rusya’nın söz hakkı ve müdahaleleri arttırmıştır.
Tüm bu olayların yaşandığı zamanda bölgede ticari faaliyetler yürüten İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD gibi ülkeler ise mevcut gerilimi değiştirecek bir girişimde bulunmak yerine süreci gözlemlemekle yetinmişlerdir. Ancak ABD, her ne kadar tarafsız olduğunu iddia etse de Japonya’yı desteklediği ve Japonya için Çin’e casuslar göndererek Japonya’ya bilgi aktardığı bilinmektedir. ABD’nin Japonya’yı desteklemiş olmasının nedeni ise Japonya’nın yardımıyla Kore ve Çin ile ticari antlaşmalar yapabileceğini ve ticari imtiyazlar kazanabileceğini düşünmüş olmasıdır.
Çin, savaşı kaybetmeye başladığında İngiltere ve Rusya’dan yardım talep etmiş olmasına rağmen her iki ülke de hiçbir şekilde tarafsızlıklarını bozmadan savaşın dışında kalmışlardır. Diğer devletlerin, Çin-Japon Savaşı’na sessiz kalması ise Japonya’yı Uzak Doğu’da egemen güç olma konusunda cesaretlendirmiştir.
I.Çin-Japon Savaşı’nın Dünya Tarihi Açısından Önemi

I. Çin-Japon Savaşı, Uzak Doğu’daki dengeleri değiştiren bir gelişmedir. Savaş sonunda Çin; ilk kez yüzyıllar sonra ekonomik, siyasi, kültürel ve toplumsal pek çok ortak değere sahip bir komşusu tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Çin’in savaştan ağır bir mağlubiyetle çıkması, onu modernleşme adımları atması gerektiğine dair uyarmış ve büyük bir ders vermiştir. Shimonoseki’deki görüşmelerde Çinli Diplomat Li Hung-chang “Çin en azından uzun uykusundan uyandı” ifadesini kullanmıştır.

Yani I. Çin-Japon Savaşı, Çin’in modernleşme adımlarını hızlandırmasında ve dünya tarih sahnesindeki bugünkü yerini almasında önemli bir başlangıç noktası olmuştur. Uzak Doğu’nun egemen ve büyük gücü Çin’in; savaşı kaybetmesiyle Japonya, Asya’daki başat güç hâline gelmiştir. Japonya ise savaştaki hızlı zaferi sayesinde hem bölge devletlerinin hem de Avrupa devletleri ve ABD gibi gelişmiş devletlerin dikkatini çekmiş, onların Japonya’yı modern bir devlet olarak görmesini sağlamıştır.
Amerikalı bir gözlemci, Japonya’nın savaştaki galibiyetini şu şekilde değerlendirmiştir: “Japonya, bizim yüzyıllar alan gelişme ve modernleşme sürecimizi 20 yıldan daha az zamanda başarmış, Çin’e savaş ilan ederek dünya tarih sahnesindeki çıkışını gerçekleştirmiştir. Herkes, Japonya’yı güzel oyuncakların ve bebeklerin milleti olarak görmekteydi ancak sahip oldukları akıl ve cesaretle herkesi etkilemişlerdir.” Yani Çin-Japon Savaşı’nın, hem Çin’in hem de Japonya’nın dünya tarihindeki prestijini oldukça etkilediğini ve dönüştürdüğünü söyleyebilirim.
Kaynakça
- Eberhard, Wolfram. Uzak Doğu Tarihi: En eski Devirlerden Zamanımıza Kadar (4. Baskı). Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2010.
- Cui, Zhi Hai. “The United States and the Sino-Japanese War of 1894-1895”. Social Sciences in China. 36, (2015):164-192.
- Fung, Allen. “Testing the Self-Strengthening: The Chinese Army in the Sino-Japanese War of 1894-1895”. Modern Asian Studies. 30(4), (1996): 1007-1031.
- Greve, Andrew ve Levy, Jack S. “Power Transitions, Status Dissatisfaction, and War: The Sino-Japanese War of 1894-1895”. Security Studies. (2017).
- Holcombe, Charles. Doğu Asya Tarihi: Çin, Japonya, Kore Medeniyetin Köklerinden 21. Yüzyıla Kadar (2. Baskı). (M. M. Özeren, Çev.). Dergâh Yayınları, 2016.
- Jansen, Marius, Chu, Samuel, Okamoto, Shumpei & Oh, Bonnie. “The Historiography of the Sino-Japanese War”. The International History Review. 1(2), (1979): 191-227.
- Lew, Young Ick. “Korean-Japanese Politics behind the Kabo-Ulmi Reform Movement, 1894 to 1896”. Journal of Korean Studies. 3, (1981): 39-81.
- Nahm, Andrew. Korea Tradition & Transformation – A History of the Korean People. (2. Baskı). Hollym International Corp, 1981.
- Paine, Sarah Crosby Mallory. The Sino-Japanese War of 1894-1895: Perceptions, Power and Primacy. Cambridge University Press, 2006.
- Kapak Görseli: “Birinci Çin-Japon Savaşı illüstrasyonu” MIT Visualizing Cultures.