“Mahallede erkekler sürekli öfkelenirlerdi ama sonunda sakinleşirlerdi. Ancak görünürde sessiz olan, herkesle iyi geçinen kadınlar öfkelendiklerinde dur durak bilmeden kızgınlıklarını son raddesine vardırırlardı.”
Bir arkadaşlık olduğumuz ya da olacağımız kişiyi ne kadar etkileyebilir? Büyüme çağında şekillenen değer yargılarımız içine doğduğumuz sosyal çevrede şekillenirken, sahip olduğumuz düşünce ve inanışların ne kadarına sahip çıkabiliriz?

Dört ciltlik Napoli Romanları ise sırayla Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, Yeni Soyadının Hikayesi, Terk Edenler ve Kalanlar ve Kayıp Kızın Hikayesi olarak adlandırılmış. Napoli’nin fakir bir mahallesinde doğan Elena Greco (Lenuccia ya da Lenu olarak da anılır) ile Raffaella Cerullo’nun (diğer herkes Lina, Elena ise Lila diye çağırır) 1950’lerde başlayıp günümüzde sonuçlanan hikayesi diyebiliriz.
Bu kitap serisinde sosyal ve politik açıdan çalkantılı bir zaman diliminde yaşayan iki küçük kızın bu çatışma ve ayaklanmalar içerisinde büyüme ve ayakta kalma çabalarına ve arkadaşlıklarının en saf, en yalın gerçeklerine de şahit oluruz.
Napoli Romanları’nda yazar ergenliği çocukluğun yok oluşu olarak değil yetişkinlerin acımasızlığıyla karşılaşma olarak yorumluyor. Erkeklerin kendilerine kurdukları alanlara kadınların girmesine izin vermemesi ve kadınların her bakımdan istismar edilişi seride hep karşımıza çıkıyor.
İlkokulda okul sıralarında hayatları kesişen bu iki kızın arkadaşlığı rekabet, baskı ve şiddet deneyimlerinin paylaşılmasıyla gitgide pekişirken ergenlik ve yetişkinlik yıllarında aralarında açılan uçurum da bir o kadar hayatın içinden iki kişinin hayatına şahit olduğumuzu hissettirir.
Raffaella, kitap boyunca adını Lina ve Lila olarak okuduğumuz karakter yaşadığı toplumun dayattıklarına küçük yaşlarından itibaren karşı koyuşu ve meydan okuyuşuyla çevresindekileri en çok da yakın arkadaşı Elena’yı hayrete düşürür ancak bir yandan da kendisine hayran bırakır.
Dönemin İtalyası
1950’li yılların ikinci yarısı ve 1960’lı yılların başlarında, yani on yıldan daha az bir süre içerisinde yarı gelişmiş ve yarı tarıma dayalı olan İtalyan toplumu, sanayileşmiş ve gelişmiş bir toplum haline gelmişti. Bu dönem, 1969 yılında ücret eşitsizliğine ve fabrikalardaki baskılara yönelik bir sosyal patlama olarak işçi hareketlerine ve grevlere yol açmıştır.
Roman serisindeki ana temalar kadınların yaşamlarının sosyal çevre içerisindeki şekillenişi, cinsel ve entelektüel kıskançlıklar ve kadın arkadaşlıklar arasındaki rekabet, kadının yüklendiği ağır evlatlık rolleri ile anaç rolleri arasında yaşadıkları bocalamalar, sınıf çatışmaları, zeki evladın aile içinde ve sosyal çevrede baskılanışı, 1970’lerde kadının konumunun değişen koşulları, İtalyan sanayi ve fabrikalarında gerçekleşen ayaklanışların ve protesto hareketlerin arasında kalan yazarın edebi ve toplumsal sorumluğunun içinde yoğurulmuştur.
Neden Bu Denli Akılda Kalıcı?
Kitaptaki atmosfer İstanbul ya da İzmir’in arka sokaklarındaki tekinsiz bir mahalleye benziyor. Dayak, şiddet, yoksulluk, aldatma, delilik, çöp dolu sokaklar var. Napoli romanları güçlü kalmaya çalışan kadınların hikayesidir. Mahallede erkekler iktidara sahiptir ve bunu kötüye kullanmak, yok etmek ve korkutmak için kullanmaktalar. Ancak tüm vahşet boyunca kadınlar galip gelir. Kavga ederler, siyasete girerler, kitaplar yayınlarlar, iş yerleri açarlar, hareketleri protesto ederler, tacizci kocaları terk ederler ve başkaları için iş olanakları yaratırlar.
Bir Büyüyüş Hikayesi
Kitabın anlatıcısı ve olayın iki baş kahramanından biri olan Elena, hikayesine 50 yaşındaki arkadaşının kayboluş haberini öğrenişiyle başlar. Arkasında bıraktığı arkadaşlığı hatırlayan Lenu boşlukları hatırlamak için hikayesine küçük yaşlarından itibaren başlar. Aralarındaki arkadaşlık ikisinin de doymak bilmez eğitim aşkıyla başlar. Elena eğitimini sürdürdükçe büyüme süreci de şekillenir, İtalya’nın politik ortamı hakkında farkındalığını geliştirir ve tanınan bir yazar haline gelir.
Bu sırada Lila ise erken yaşta okuldan alınarak eğitimsiz kalır ancak okumalarına kendi kendine devam eder. Gençlik yıllarında ortadan kaybolduğunda da o aynı sinsi planlar yapan bağımsız arkadaştır. Okuyucu olarak Lila’nın büyürken farkındalığındaki gelişime şahit oluruz ki bu Elena adlı karakterle güzel bir karşıtlık içerisinde verilmiştir.
Gerçekçi İlişkiler
Bu roman dizisi iki genç kızın aynı sosyal çevrede büyürken birbirlerini etki altına alışlarını, karakterilerinin biçimlenirken bambaşka insanlar oluşunu serer gözlerimizin önüne. Bu kitabı okurken kendi çocukluğunuzu, çocukluk arkadaşlıklarınızı, korkularınızı, sakladığınız sırların heyecanını da hatırlayacaksınız.
Hikaye, bu iki kadının arasındaki bir yakınlık sıra dağını betimliyor – iniş ve çıkışlar o kadar dramatik ki, birbirine bağlı yolculuklarının bir haritası yaşamsal bir gösterge monitörü gibi görünecek. Bazen Elena ve Lila uyanık oldukları her anı birlikte geçirirken, bazen de farklı şehirlerde yaşar ve aylarca konuşmazlar. Ferrante okuyucuları zamanda bir ileri bir geri götürüyor, o kadar çok kez ki baş döndürüyor.
Kaçış Yolu Olarak Eğitim
Ferrante’nin eğitimi Elena’yı mahalleden çıkarmak için bir araç olarak kullanmasını okuyucu olarak sevebilirsiniz çünkü bu o zaman dönemindeki bir kadın için cesurca bir hareketti. Elena’nın eğitimi, dışlanan mahallesinden kaçmasına imkan verdi.
Çocuklarına işte ya da evde ihtiyaç duyulduğu için çoğu anne baba gibi Elena’nın annesi de kızının okula gitmesine karşıdır ancak öğretmeninin kendisine inancı Elena’yı çok uzaklara götürür ve o mahallede eğitim görebilen az sayıdaki kişiden biri olur.
Hem Elena hem de Lila, birbirlerinden entelektüel olarak daha aşağı hissederler ve bu her birini kendi çalışma biçimini sürdürmeye iter. Lila, mahalle kütüphanesinden gizlice kitaplar ödünç alır ve kendi kendine, Elena’nın henüz okulda öğrenmeye başlamadığı Latince ve Yunanca öğrenir. Bu Lila’nın, okula devam edip etmeyişinin önemli olmadığını; her zaman Elena’dan daha iyi olacağını bildirmenin bir yolu. Elena ise şiddetli kıskançlığına rağmen Lila’nın kendisine inandığını bildiği için eğitimini sürdürme peşindedir. Elena’nın eğitimi sonunda onu Napoli’den ve daha da önemlisi mahalleden çıkarır. Hikayenin ilerleyen bölümlerinde, Floransa ve Milano gibi daha entelektüel şehirlerde geçirdiği zamandan topladığı bilgilerle Napoli’ye döner.
Küçük Kadınlar, kitapta yazarın sorguladığı birtakım normlardan bir tanesine işaret eder. Seri boyunca Ferrante, Küçük Kadınlar romanının yazarı Alcott’un ortaya koyduğu ikilemi test eder Jo March karakteri aracılığıyla- ”bir kadın ve yazar olabilir misin?”, ”Yazar olup mutlu olabilir misin, ya da toplumda var olabilir misin?” – ve bu sorulara kökten farklı cevaplar bulur.
Elena ”Zannettik ki eğer çok çalışırsak bizi zengin yapacak bir kitap yazabiliriz’’ dediğinde aslında bu plan Elena başta olmak üzere herkesi etkileyen ve dehşete düşüren Lila’nın planı olmalıydı.
Lenú’nun hikayesi otobiyografik ya da itirafa dayalı denebilecek kadar spesifik bir yana sahip ancak romanın evrensel boyutu da dikkate değer. Ferrante, kadın olmak, fakir olmak, dışlanmak, ayrıcalıklı olmak gibi gündelik hayatın boğuşmalarını çarpıcı biçimde yazar.
Ferrante’yi okumak cesaret verici bir deneyim de denilebilir. Kitaptaki tüm korkunç olaylara rağmen, ana karakterleri çevreleyen derin bir topluluk hissi de mevcut. Ebeveynler, çocuklar, arkadaşlar, düşmanlar, marangoz, kunduracı – ve hatta gaddar Solaras Ailesi’nin görünüşleri bile tanıdık mahalle havasına sahip bir topluluğun hikayesidir.
Bir Büyüyüşe Şahit Oluş
Napoli Romanları on yıllık bir seridir ve bu on yılda değişen her şey çok net bir şekilde ortaya çıkmaktadır: çatışan, umutsuz, umutlu, devrimci, saldırgan, erkek baskısı karşısında bile coşku verici biçimde kadınsı. Ferrante’ye sahip olduğumuz için şanslıyız, kayıp hisseden her çocuk için harika bir arkadaş.
Kitabın kendisi kadar yazarı da akıllarda kalıcı: o tanınmak istemeyen ancak dünya genelinde çok okunan bir yazar.
Ferrante tamamen anonim kalmak isteyen bir yazar. Yüz yüze görüşmeleri reddediyor, yalnızca birkaç yazılı röportaj verdi ve mektuplarından birkaçı yayınlandı. 1991’de, tarzı belirleyen ilk kitabı Troubling Love’ın yayınlanmasından kısa bir süre önce, Ferrante editörüne bir mektup göndererek, kitabı tanıtmayacağını açıkladı: ”Kitapların yazıldıktan sonra yazarlarına ihtiyaçları olmadığına inanıyorum.” Anonimliğinin kitaplarında hala iyileşmemiş olan bazı yaralara parmağını sokmaması adına daha da gerekli olan bir özgürlüğü koruyacağını düşünmekte.
Eğer siz de romanların büyüsünün etkisinde kalıp daha fazlasına şahit olmak isterseniz kitaba bağlı kalınarak yaratılmış HBO televizyon dizisini öneririz. Çoğu Napoli’den gelen, çoğunlukla ilk kez veya tanınmayan oyunculardan oluşan bir oyuncu kadrosu, gerçekliğe güzel bir katkıda bulunmakta. Gerilim harika bir şekilde işlenirken hikaye örgüsü de hızlı bir şekilde gelişiyor, yeni gelenlerin karakterlerin ve mahallenin katmanlı dinamiklerini anlamaları için yeterli zaman ve açıklamaya izin verir.
Kaynakça:
Ferrante, Elena. Napoli Romanları Serisi: Everest Yayınları, 2016.
https://www.imdb.com/title/tt7278862/