İklim değişikliği 21. yüzyılın en büyük küresel tehditlerinden biridir. Bu tehditle mücadelede hükümetlerin daha aktif rol alması ve dünya çapında iş birliğine gitmesi gerekmektedir. Zira iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından en çok etkilenen yoksul ülkelerin tek başına iklim değişikliğiyle mücadele etmesi imkansızdır. Bu yazıda geçmişten günümüze hükümetlerin iklim değişikliğiyle mücadeledeki rol ve politikalarını ele aldık.
İklim Değişikliği Nedir?

İklim değişikliği kısaca hava koşullarındaki kalıcı (çoğunlukla olumsuz) değişimleri ifade eder. Bu değişimlerin sonuçları sadece ekolojik değil aynı zamanda ekonomik, sosyal ve siyasidir. İklim değişikliğinin yeterince ciddiye alınmayan sonuçları gün geçtikçe kötüleşirken iklim değişikliğiyle mücadele yetersiz kalınmaktadır. Şu bir gerçektir ki, kirliliğe en çok yol açan ülkeler dünyanın en büyük ekonomileri olsa da iklim krizinin sonuçlarını en yoksul ülkeler ve halklar yaşamaktadır. Enerjiyi daha tasarruflu kullanmak, gereksiz su kullanımını kısıtlamak gibi bireysel önlemler önemli olsa da ne yazık ki iklim değişikliğiyle mücadelede tek başına yeterli değildir.

İklim değişikliği, 21. yüzyılın en büyük küresel tehditlerinden biri olarak karşımızda durmaktadır. Artan sera gazı emisyonları, doğal afetlerin sıklığını ve şiddetini artırmakta, ekosistemleri tahrip etmekte, göç hareketlerini arttırmakta ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Bu küresel krizin üstesinden gelebilmek için bireysel çabaların yanı sıra, hükümetlerin ve uluslararası organizasyonların etkin ve koordineli bir şekilde harekete geçmeleri gerekmektedir. İklim değişikliğiyle mücadelede, politika yapıcıların, bilim insanlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün iş birliği içinde çalışarak sürdürülebilir ve yenilikçi çözümler geliştirmesi elzemdir.
Uluslararası Organizasyonların İlkim Değişikliğiyle Mücadelesi

Hükümetler ve uluslararası organizasyonlar da iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir rol oynamaktadır. Bunların başında Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gelir. 1992 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change), iklim değişikliğine dair imzalanan ilk sözleşme olarak tarihe geçmiştir. Ayrıca Birleşmiş Milletler tarafından 1995 yılından itibaren her yıl Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (bir diğer adıyla COP, Conference of Parties) yapılır.
1997 yılında Kyoto’da üçüncüsü düzenlenen konferansta hazırlanan ancak 2005 yılında yürürlüğe girebilen Kyoto Protokolü’nü imzalayan taraflar (Türkiye’de dahil) sera gazı emisyonlarını %5 gibi düşük bir seviyeye indirmeyi taahhüt etmiştir. Dünyadaki tüm ülkeleri kapsamasa da Kyoto Protokolü, bağlayıcı bir sözleşme olması açısından önemlidir.

2015 yılında 21. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda imzalanan Paris İklim Anlaşması, iklim değişikliğiyle mücadelede bir adım daha ileri giderek sera gazı emisyonunu sıfıra indirmeyi hedeflemiştir. Kyoto Protokolü’nün aksine Paris İklim Anlaşması’na katılım daha yüksektir ve gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında herhangi bir ayrım yapılmamıştır.
2020 yılında Avrupa Komisyonu’ndan geçen Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal) ile 2050 yılına kadar Avrupa Birliği ülkelerinin karbon nötr olmasını hedeflemiş ve AB bütçesinin yüzde 30’unun iklim değişikliğiyle mücadelede kullanılması dahil iddialı eylemler öngörmüştür. Ancak bu eylem planı tarımda üretim maliyetlerini yükselttiği gerekçesiyle çiftçilerin ve popülist partilerin Avrupa çapında muhalefetiyle karşı karşıya kalmıştır.
Türkiye’de İklim Değişikliğiyle Mücadele

Ülkemizde de iklim değişikliğinin sebep olduğu orman yangınları ve artan sıcaklıklar gibi olumsuz etkiler görülmektedir. Türkiye, geçmişten günümüze iklim değişikliği ile mücadele konusunda yavaş bir ilerleme göstermiştir ve sera gazı emisyonları düşmek bir yana büyük bir artış göstermiştir. Türkiye, Kyoto Protokolü‘ne çoğu ülkeden daha geç taraf olmuştur ve taraf olduğunda da protokolde belirlenen hedeflerin bağlayıcı olmadığı ülkeler arasından dahil olmuştur.
Yakın zamanda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın adı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirildi ve iklim değişikliğiyle mücadele gündemde daha fazla yer almaya başladı. Bakanlığın yayınlamış olduğu 2024-2028 Yılı Strateji Planı, Türkiye’nin 2053 yılına kadar karbon nötr olmasını öngörmüştür ve detaylı bir eylem planı sunmuştur. Ancak halkın iklim değişikliğinin ciddiyeti konusunda bilinçlendirilmesi önemini korumaktadır. İklim değişikliği ile mücadelede her ne kadar olumlu adımlar atılıyor gibi görünse de günümüze kadar uygulanan politikalar yeterli olmaktan uzaktır.

Hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde hükümetlerin daha aktif bir rol alması, gerekli politikaları ve düzenlemeleri uygulaması, halkı bilinçlendirmesi, çevre dostu enerjilerin daha yaygın ve ulaşılabilir hale getirilmesi, sera gazı emisyonlarının acilen düşürülmesi gibi pek çok önlemin alınması gerekir. Bahsi geçen önlemlerin alınması yerine kısa vadeli sonuçlara odaklanarak sadece iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarıyla mücadele etmek yalnızca zaman kaybına neden olacaktır. İklim değişikliği yeterince ciddiye alınmazsa iklim değişikliğinin olumsuz sonuçları daha görünür olacak ve geri dönülmesi daha da zor bir hale gelecektir.
Kaynakça
Turhan, Ethemcan, et al. “Beyond special circumstances: climate change policy in Turkey 1992–2015.” Wiley Interdisciplinary Reviews: Climate Change 7.3 (2016): 448-460.
Gates, Bill. İklim Felaketini Nasıl Önleriz: Mevcut Çözümler ve Yapılması Gerekenler. Doğan Kitap, 2021.
Fleming, Ruven C., and Romain Mauger. “Green and just? An update on the ‘European Green Deal’.” Journal for European Environmental & Planning Law 18.1-2 (2021): 164-180.
O’Brien, Geoff, et al. “Climate change and disaster management.” Disasters 30.1 (2006): 64-80.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. 2024-2028 Stratejik Planı
Jackson, P. “From Stockholm to Kyoto: A Brief History of Climate Change” Green Our World, 2007
Kapak görseli: IAEA Imagebank, commons.wikimedia.org