Aynı isimle beyaz perdeye uyarlanan, İlhami Algör‘ün kaleme aldığı bu etkileyici kitaptan en güzel alıntıları sizler için derledik.
Keyifli Okumalar!
- Bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim. (s. 7)
- Ben zaten orada değildim. Ne yerde ne gökteyim. (s. 8)
- Sonsuz cömertliklerin, dipsiz kıyakların vakti değildi artık. Şimdi devrik ve devirsizdik. (s. 13)
- Bir şeyin gerçekte öyle mi olduğu yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırırdı. (s. 15)
- Bu kapıları tanıyordum. Kapanırken enteresan sesler çıkarıyorlardı. (s. 15)
- Adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor. (s. 18)
- Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada? (s. 19)
- Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denen hergele her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri’ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine… (s. 19)
- Ne olmuştu da, “Seninle dünyanın her yerine gelirim.” diyen Müzeyyen, durduğu yerde çekip gitmelere başlamıştı. (s. 22)
- Uzaklaşan şeylerin gözden yitişini görmemek için, gözlerimizi başka yöne çevirsek bile, yine de, ne bok yemeye bir taraflarımızla geyik gibi bakardık? (s. 29)
- Ya sevmenin kendisini ya da seven hali ile kendisini seviyor. (s. 29)
- İçim büyür, içimde dolunay olur, önünden ince bir bulut geçer, bedenim manzaraya dar gelir, burun direğim sızlardı. (s. 32)
- “Müzeyyen.” dedim, “Sende hicran yarasından derin yara mı var?”
Verdiği cevabı alıp, suda eritip, yemeklerden sonra bir kaşık: “Ben böyleyim.” (s. 37) - Zaten bu hayatta, her zaman bir şeyler eksiktir. Ya da bana öyle gelirdi. (s. 45)
- İki lanet bir sayıdır, kendine yetmez, hep üçe koşar ve sonra sil baştan. (s. 55)
- “Nereye gidiyorsun çocuk,” dedim içinden, “büyümeye mi?”
Kapı, çocuğun ardından kendi ağırlığı ile hareket ederek yavaşça kapandı. Kilidin dili yuvasına otururken, tarifi imkansız bir ses çıkardı.
-bitse ne olur,
bitmese ne?- (s. 58)
Algör, İlhami. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku. İstanbul: İletişim Yayınları, 2014.