Hani bazı filmler vardır ya film biter bitmez birine heyecanla tavsiye etmen gerekiyormuş hissi canlanır içinizde. İşte bu öyle bir film Mandalina Bahçesi. Gürcü-Abhaz Savaşı’nın başladığı dönem, 1990’larda geçiyor. Savaş başlamadan yüzyıllar önce bölgeye yerleştirilen Estonyalılar köylerini terk ederek anavatanlarına dönüyorlar fakat iki kişi hariç. Bunlardan biri Ivo, diğeri de Margus’tur. Köyde kalan, toprağına veda edemeyen son iki kişi… Geçimlerini de umutlarını da kısaca her şeylerini mandalina bahçesinden sağlamaktadırlar ama bu savaş bütün planlarını bozacaktır.
Ivo ve Margus köyde iki yaralı asker bulurlar. Buldukları askerlerden biri Gürcü diğeri ise Çeçen’dir. Birbirlerine karşıt taraflarda savaşan iki asker. İşin ilginç yanı buradan sonra başlar. Ivo bu iki askeri de iyileşene kadar evinde misafir eder. Gürcü Niko’nun sağlık durumu Çeçen Ahmed’e daha kötüdür. İlk zamanlarda birbirilerine bir şey yapacakları korkusuyla Niko’nun kapısını kitleyen Ivo daha sonraları iki taraftan da kendi evinin çatısı altında birbirlerini öldürmeyeceklerine dair söz alır. Niko ve Ahmed canlarını kurtaran Ivo’ya verdikleri sözü tutmayı kendilerine borç bilirler. İki asker, iyileşmeye başladıktan sonra çoğu zaman birlikte bulundukları ortamlarda konuşmaya başlarlar. Aralarında nefret, milliyetçilik, tarihi ve dini konularda tartışmalar sunularak bize minyatür bir savaş hali gösterirler. İlk başta birbirlerinden haz etmeyen ikili gün geçtikçe birbirlerine alışır. Tabii buradaki “tarafsız insan” İvo’nun emekleri de göz ardı edilemez. Savaşın yarattığı tahribatları, anlamsızlıkları onlara kavratmaya çalışır. Kavratır da… Ama yine de savaşın mandalina bahçesine girmesinin önüne geçemeyecektir. Ahmed’in kendi soydaşları tarafından saldırıya uğradıkları sırada görüyoruz ki bu ilişki bir dostluğa dönüşmüş. Ama artık bazı şeyler için çok geç. Gürcü Niko ve Ivo’nun dostu Margus bu saldırıda vefat ederler.
Ivo da kendi oğlunu bu savaşta kaybettiğini açıklar ve Niko’yu tam oğlunun yanına gömerken Ahmed’e şunları söyler;
” -Yani oğlunu Gürcüler mi öldürdü?
+Evet, ama ne fark eder?
-Nasıl yani, oğlunun mezarının yanına bir Gürcü gömdün.
+Ahmed, fark eder mi? “
Filmi özetleyen bir diyalogla filmimiz son buluyor. Evet, ne fark eder? Tüm savaşlara verilecek güzel bir cevap aslında. Savaşı, savaşın yarattığı o etkileri izlerken o kadar içten hissedeceksiniz ki. Savaş filmi olarak değerlendirilmese bile seyirciyi gerçekliğiyle sarsmayı başarıyor. Aynı zaman da bir o kadar kırılgan, naif olgularla verilen sıcaklığı iliklerinize kadar hissedeceğinizi umuyoruz. Bölgesel bir savaştan yola çıkarak yaratılan dini, etnik ve milliyetçi söylemlerin nefrete dönüştüğü ve her yeri kuşattığını gördüğümüz film aslında tüm insanlığa adanmış evrensel olgular taşıyan bir film. Eminiz ki bu filmi izledikten sonra hala bu film üzerine düşünmeye devam edeceksiniz. Bir de arkada filmin o enfes müzikleri varsa şu cümleler dökülecek dudaklarınızdan: “Ahmed, ne fark eder?”
Mecbur filmi izletecek bir anlatım olmuş. Teşekkürler…
Çok sevindim o zaman..
Berfin’e çok teşekkürler. Harika yorumlamış. Kalemine sağlık.
Teşekkürler..
Güzel bir film, güzel bir tanıtım. Berfin’e teşekkürler…
Teşekkürler Sadık Hocam..