Irréversible: Zaman Her Şeyi Yok Eder mi?

Editör:
Sedef Hızlan
spot_img

Gaspar Noé, kendine has tarzıyla oldukça konuşulan bir yönetmen. Filmlerinde tercih ettiği temalar ve bunları tüm çıplaklığıyla işlemesi, onu diğerlerinden ayıran bir özellik olarak öne çıkıyor. Ancak bu, çoğu zaman seyircileri ve eleştirmenleri ikiye bölüyor. Yönetmenin kameraya her şeyi açıkça yansıtan tarzını beğenen çok fazla insan olduğu kadar, beğenmeyen ve “Gerek var mıydı?” şeklinde sorgulayan kişiler de oldukça fazla. Irréversible (Dönüş Yok) ise, Noé‘nin bu kendine has tarzını en iyi yansıtan filmlerden biri.

Rahatsız Eden Gerçeklik

Film oldukça hareketli başlıyor çünkü normalin aksine kurguyu baştan sona değil, sondan başa doğru izliyoruz. Cinsellik ve erotizmin fazlasıyla ön planda olduğu ilk yirmi dakikada, Marcus (Vincent Cassel) ve Pierre (Albert Dupontel) adlı iki ana karakterin, Rectum isimli bir gay barında dolaştığını görüyoruz. Tenya isimli bir adamı arayan Marcus, hırsla çevresindekilere saldırırken bir yandan da oradaki fantezi dünyasına şahit ediyor bizi. Bu süre içinde kamera asla sabit durmuyor ve Noé, o kaotik ortamı tüm şeffaflığıyla sunuyor. Kullanılan kırmızı renk ve hareketli kamera gibi faktörleri Marcus’un agresifliği ile birleştiren yönetmen, oldukça rahatsız edici ve bir o kadar gerçekçi bir atmosfer yaratmayı başarmış olacak ki, sahneyi izleyen seyircilerin bazıları salondan çıkarken, bazıları da kameranın sürekli hareket etmesinden midesinin bulandığını söylemiş.

Başyapıt mı, Gereksiz mi?

Bu kadar hızlı bir başlangıçtan sonra Noé, tempoyu asla düşürmeden olay örgüsünü geriye sarmaya devam ederek seyirciye yavaş yavaş olayları açıklamaya başlıyor. Seyirci, zamanda geriye gittikçe Alex’in (Monica Bellucci) cinsel saldırıya uğradığını öğreniyor. Ve bir süre sonra, filmi bu kadar sansasyonel yapan ve çok konuşulmasını sağlayan o sahneye geliyoruz. Film, çoğu kişi tarafından “çekilmiş en rahatsız edici sahne” olarak adlandırılan on dakikalık bir cinsel saldırı sahnesi içeriyor. Kamera, bütün film boyunca hareket etmesinin aksine bu sahnede tamamen sabit duruyor ve Alex’in tüm yüz ifadelerini görebileceğimiz bir açıda konumlanıyor. Yine ilk sahneyle benzer bir tonda kullanılan kırmızı, yönetmenin yaratmak istediği gergin atmosferi fazlasıyla destekliyor. Bir yerde Alex, elini çaresizce kameraya doğru uzatıyor. Bu hareket, küçük bir yardım çağrısı gibi görünüyor ve seyirciyi fazlasıyla huzursuz eden sahnelerin başında geliyor. O sırada arkadan gelip olaya şahit olan adamın da hızla olay yerinden uzaklaşması, aslında toplumun bir özeti görevi görüyor.

Fazlasıyla konuşulan bu on dakikalık sahne, eleştirmenleri ikiye ayırıyor. Öyle ki, bu sahne sırasında salondan çıkan seyirci sayısı azımasanamayacak kadar az. ‘‘Verilmek istenen mesaj açık ve net olsa da, sahnenin bu kadar uzun tutulmasına gerek var mıydı?’’ Bu soru, aradan uzun yıllar geçse de hala tartışma yaratan bir konu. Yönetmenin, neyi nasıl işleyeceğini bildiği su götürmez bir gerçek olsa da, bu kadar uzun işlenip işlenmemesi ya da bu sahnenin insanları nasıl etkileyeceği, vizyona girmeden önce farklı ülkelerde tartılışdı. Sahnenin bazı ülkelerde kesilebileceği söylenince Noé, eğer sansürlenirse filmi vizyona sokmayacağını söyledi.

Bu uzun ve sarsıcı sahneden sonra, film biraz daha yavaşlıyor çünkü olayların başına yaklaşmış oluyoruz. Günün balşangıcına, Alex’in başına henüz herhangi bir şey gelmediği zamanlara ulaşıyoruz. Bu, seyirciyi o yüksek tempodan ve kaostan sonra biraz olsun rahatlatıyor ve biraz da olsa sakin bir şekilde filmi bitirmemizi sağlıyor.

Zaman Her Şeyi Yok Eder


Irréversible, belki konu olarak değil ama işleniş açısından özgünlüğüyle öne çıkan, deneysel bir Fransız avangart filmi olarak sınıflandırılabilir. Bu konuda derdini en sert ve şeffaf biçimde anlatan filmlerden biri diyebiliriz. Film, her gün haberlerde gördüğümüz ama çoğumuzun üç maymunu oynadığı bu şiddet olaylarının aslında var olduğunu yüzümüze fazlasıyla çarpıyor. Bununla da kalmıyor, bir film olmaktan çıkıp seyirciye resmen bunu yaşatıyor.

Film, finalinde seyirciye şu cümleyle veda ediyor: ‘‘Zaman her şeyi yok eder’’. Kesinlikle herkesin kaldıramayacağı filmlerden biri olan Irréversible, fazlasıyla iz bırakan ve vermek istediği mesajı oldukça net veren bir film. Fakat, böylesine vahşi bir eyleme şahit olmuş olan seyirci, karşılık olarak sormadan geçemiyor: Zaman, böyle bir travmayı yok eder mi? 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Geyik: Türk Mitolojisinin Derinliklerindeki Ruhsal Rehber

Türk mitolojisinde geyik, doğa ile insan arasındaki ilişkiyi simgeler. Ruhsal yolculuk, rehberlik ve dönüşüm figürü olarak geçmişten günümüze derin bir anlam taşır.

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!