Paris, başta sinema olmak üzere birçok sanat dalı için özel bir yere sahip olan büyüleyici bir şehirdir. Tarihte ilk sinema salonları, Lumiere Kardeşler‘in Grand Cafe’de gösteriminden sonra Paris’teki merkezi bulvarlarda açılmıştır. Romantizmin, sanatın ve tarihin iç içe geçtiği bu kent; dar sokakları, muhteşem yapıları ve zamansız atmosferleriyle birçok yönetmene ilham kaynağı olmuştur. Sinemada Paris; aşkın, devrimlerin, maceraların ve yaşamın sahnesi olarak işlenmiştir. Bu ilham veren Işıklar Şehri Paris’te geçen filmleri listeledik, keyifli okumalar!
1) Les Quatre Cent Coups (400 Darbe)

Les Quatre Cent Coups, yeni dalga akımının en önemli temsilcilerinden biri olan Truffaut‘un 1959 yapımı ilk uzun metrajlı filmidir. Film, Paris’te yaşayan 12 yaşındaki Antoine‘nin hikâyesini anlatır. Antoine, otoriter öğretmenleri ve ilgisiz ailesinden dolayı sürekli sorunlar yaşar. Antoine, okulu asarak Paris sokaklarında dolaşır, sinemaya gider ve özgürlüğün tadını çıkarır. Fakat küçük suçlarından dolayı ailesi tarafından ıslahevine gönderilir. Film, özgürlük arayışını ve çocukluğun kırılganlığını ele almaktadır.
2) Breathless (Serseri Aşıklar)

Yeni Dalga akımının hakim olduğu Breathless filmi, Jean-Luc Godard tarafından çekilen 1960 yapımı ikonik bir filmdir. Godard, iç mekânlardan daha çok Paris sokaklarını kullanmıştır. Serseri aşıklar, suç ve romantizmin bir araya geldiği bir hikâyeye sahiptir. Asi ve genç bir suçlu olan Michel‘in bir polisi öldürdükten sonra Paris’e kaçmasını ve burada gazeteci Patricia ile olan karmakarışık ilişkisi anlatılır. Yeni Dalga akımının özgürlükçü ruhunu yansıtan film, bağımsız sinemanın gelişiminde önemli rol oynamıştır.
3) Vivre Sa Vie (Hayatını Yaşamak)

Fransız Yeni Dalga akımının en önemli temsilcilerinden Godard’ın 1962 yapımı Vivre Sa Vie filmi, 12 bölüme ayrılmış anlatı yapısıyla ve özgünlüğüyle dikkat çeker. Film, Paris’te yaşayan ve oyuncu olmak isteyen Nana‘nın hayat hikâyesini merkeze alır. Plak dükkanında çalışan Nana, zamanla ekonomik sıkıntılar sebebiyle zor bir hayata sürüklenir. Nana’nın içsel yolculuğu derinlikli felsefi diyaloglarla anlatılır. Film, bireyin özgürlük anlayışını ve kadınlara dair toplumsal bakış açısını ele alır.
4) Cleo de 5 a 7 (Cleo Beşten Yediye)

Cleo de 5 a 7, Fransız Yeni Dalga Akımının tek kadın temsilcisi Agnes Varda‘nın 1962 yapımı filmidir. Filmin ana karakteri olan Cleo isimli şarkıcının kanser test sonuçlarını beklediği akşam saat 5’ten 7’ye kadar olan iki saatinin hikâyesi ortaya konulur. Cleo, bu iki saatte Paris sokaklarında dolaşır ve farklı insanlarla tanışır. Bu süreçte Cleo’nun içsel dünyası, hayata bakış açısı ve ölüm korkusuyla yüzleşmesi ustalıkla işlenir. Bu süreçte Paris’in kamusal alanını özellikle ön plana çıkaran Varda, kadınların bireyselleşmesini ve özgürleşmesini Cleo karakteri üzerinden temsil etmektedir.
5) Jules et Jim (Unutulmayan Sevgili)

Henri Pierre Roche‘nin 1953 yılında aynı isimli romanından uyarlanan film, 1962 yılında François Truffaut tarafından yapılmıştır. Film, 1. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında Paris’te geçen bir aşk üçgenini anlatır. Tanışmalarının ardından yakın iki arkadaş olan Jules ve Jim‘in dostluğuna özgür ruhlu ve maceracı bir genç olan Catherine katılır. Bu üç arkadaş arasında zamanla bir karmakarışık bir ilişki oluşmaya başlar. Aşk ve dostluk kavramlarını yeniden sorgulatan bu film, sadakat ve özgür aşk temasını ele alır.
6) Le Fabuleux Destin d’Amelie Poulain (Amelie)

Jean- Pierre Jeunet‘in 2001 yapımı Amelie filmi, Amelie’nin günlük yaşamını ve hikâyesini anlatır. Amelie Poulain, ”kalp hastalığından” dolayı babası tarafından izole yetiştirilmiş içine kapanık ama hayal gücü geniş genç bir kadındır. Bir gün evinde eski bir kutu bulur ve içindeki eşyaların sahibini bulup ona geri vermeye karar verir. Amelie, insanları mutlu etmeyi arzularken, fotoğraf kabinlerinde unutulmuş fotoğrafları toplayan Nino ile karşılaşır ve kendi mutluluğunu keşfetmeye başlar. Bu süreçte Amelie ile Paris’in eski sokaklarının güzelliğini görme fırsatı yakalamış oluruz. Amelie, bağ kurmayı ve küçük mutlulukların değerini ele alır.
7) The Dreamers (Düşler, Tutkular, Suçlar)

Bernardo Bertolucci‘nin 2003 yapımı filmi The Dreamers, 1968 yılında Paris’te geçen Amerikali bir öğrenci olan Matthew‘un , Fransız kardeşler Isabelle ve Theo ile dostluğunu anlatır. Bu üçlü, Paris’teki Mayıs 1968 öğrenci protestoları sırasında, ailelerin evinde kendilerini dış dünyadan izole ederek sanat aktiviteleri ve sinema oyunlarıyla vakit geçirirler. Bu film öğrenci hareketleri sırasında Paris’te geçen gençlik ve sanat üzerine bir felsefe sunar. Yaşam ve sanatın nasıl iç içe geçtiğini ve sanatın bizim parçamız haline gelmesini ele alır.
8) Before Sunset (Gün Batmadan)

Richard Linklater‘ın Before serisinin ikinci filmi olan 2004 yapımı Before Sunset, Jesse ve Celine‘in Paris’te yeniden karşılaşması ve kısıtlı zamanlarında beraber Paris sokaklarında dolaşarak geçen yıllarını, hayatlarını ve pişmanlıklarını konuşması anlatılır. Gerçek zamanlı ilerleyen filmin 80 dakika kadar kısa bir süresi de olsa Paris’in büyüleyici atmosferinde geçen bu film sadece bir aşk hikâyesini değil aynı zamanda pişmanlıkları ve seçimlerimizi büyük bir samimiyet ve gerçeklikle ele alır.
9) Paris, J’Taime (Paris, Seni Seviyorum)

Yirmi iki farklı yönetmenin çalıştığı 2006 yapımı Paris, J’Taime filmi, Paris’in farklı sokaklarında geçen 18 kısa hikâyeden oluşan bir antoloji filmidir. Filmde, Paris’in güzellikleri ve aşkın farklı biçimlerinin hikâyeleri bulunur. Bazı hikâyeler; romantik ve samimi iken bazıları melankoliktir. Sadece romantik aşkı değil, ebeveyn sevgisini, yalnızlığı ve dostlukları da anlatır. Aşkın farklı yönlerini ve büyüleyici hissini ele alan film, Paris’in “aşkın şehri” olarak anılmasını kanıtlar niteliktedir.
10) Midnight in Paris (Paris’te Gece Yarısı)

Woody Allen‘ın 2011 yapımı Midnight in Paris filmi, ana karakter Gil‘in Paris sokaklarında dolaşırken nostaljik bir arabaya binmesiyle kendisini 1920’lerin Paris’inde bulması işlenir. Bu süreçte Hemingway, Fitzgerald, Picasso gibi sanatçılarla da tanışır. Fakat Gil, bu muhteşem nostaljik anların insanları gerçek hayattan uzaklaştırabileceğini fark eder. Film, nostaljinin ve ”eve duyulan özlemin” kusurlu yanlarını ortaya çıkarır. Film, temel olarak nostaljinin büyüsünü ve kaçma hissini ele almaktadır.
Kaynakça
- Öne çıkarılan görsel pinterest.com sitesinden alınmıştır.
- Before Sunset’ Review: Taking That One Chance That Got Away All Over Again, Cinema From The Spectrum, Web, 09.02.2025
- The Dreamers: On Youth, Film and İllusion, Film Cred, Web, 09.02.2025
- Akbayır, Aslıhan, Çağlar, Nedret. ”Modernlik-Postmodernlik Ekseninde Serseri Aşıklar ve Mavi Kadife Filmlerinin Göstergebilimsel Karşılaştırılması”. Erciyes İletişim Dergisi 6. 2(2019): 1045-1064.
- Erbalaban Gürbüz, Özge. “MODERN SİNEMANIN ERKEN TARİHİ VE MODERN SİNEMA ÖRNEĞİ OLARAK JEAN LUC GODARD SİNEMASI”. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi 2. 4(2014)
- Lekesiz, Fazilet, Orta, Nermin. ”İNKAR,ÖZLEM VE SIĞINAK: PARİS’TE GECE YARISI FİLMİ ÜZERİNE BİR OKUMA”. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Uluslararası Hakemli Dergisi 28. 1(2020): 79-94
- Midilli, Seher. “FRANSIZ YENİ DALGA SİNEMASININ ERİL ÜRETİM ORTAMINDA BİR KADIN YÖNETMEN: AGNÈS VARDA VE SİNEMASI”. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi (IBAD) 1. 2(2016):216-24
- Yıldırım, Erhan, Can, Aytekin. ”Fransız Yeni Dalga İçinde Yenilikçi Bir Yönetmen Jean Luc Godard Filmlerinin İdeolojik Boyutu” Selçuk İletişim Dergisi 12. 1(2019): 164-185
- Yıldırım, Jülide Ceren. ”François Truffaut’nun ”Les Quatre Cents Coups” Filminin Erken Dönem Nesne İlişkileri Bağlamında Bir incelemesi”. Ayna Klinik Psikolojik Dengesi 8. 3(2021): 580-595