İslamiyet Öncesi Arabistan: Siyasi, Kültürel ve Ekonomik Zenginlikler

Editör:
Ece Günay, Rümeysa Yıldız
spot_img

Dinlerin, yaşatıldıkları dönemlerin değer ve koşullarına göre şekillendikleri eleştirileri insanlık tarihi kadar eskiye dayanıyor. Peki, İslamiyet’in doğduğu dönem öncesi Arabistan’da sosyal ve ekonomik koşullar ve toplumun temel dinamikleri neydi?

Siyasi Hayat ve Uluslararası İlişkiler

Kaynaklarda, İslamiyet öncesi Arabistan’da gündelik hayata dair kabilelere ve bu kabilelerin lideri olan ailelere işaret edilir. Kabileler birden fazla soya bağlı olarak oluşan, kendi içinde ataerkil veya anaerkil kurallarca yönetilen bir toplumsal örgütlenme şeklidir.

Hicaz’da yer alan Mekke, Medine ve Taif gibi şehirlerin Arap Yarımadası’nda yer alan en önemli şehirlerden olduğu ifade edilmektedir. Zira bu şehirler yarımadanın ticari ve dini merkezi konumundadır. Mekke’de bilinen ilk kabile Yemen asılı Amalika kabilesidir. Daha sonra sırasıyla güneyden gelen Cürhüm kabilesi ve Yemen asıllı Huzaalılar bölgede otorite sahibi olmuştur.

Bölgede, İslamiyet öncesinde putlara tapıldığı iddiaları bulunmaktadır. İddialara göre; İslamiyet öncesi dönemde bazı yöneticiler farklı bölgelerden putlara tapma inancına dair öğrendiklerini halklarına dayatmışlardır. Buna bir örnek Huzaalılar döneminde Amr b. Luhay’ın Amerikalılardan öğrendiği putperestlik inancını halkına aşılamaya çalışmasıdır.

İslamiyet öncesi dönem son olarak hâkimiyeti ele alan kabile Muhammed peygamberin de içinde bulunduğu Kureyş kabilesidir. Kabilenin egemenliğinin başlangıcı Muhammed peygamberin doğumundan yüz yıl önceye dayanmaktadır.

Kutsal ve İzole Hicaz

Kureyş kabilesi İsmail peygamberin Cürhümlü bir kadınla evlenmesinin ardından oluşan bir soydan doğmuştur. Kabilesinin soyunu bir araya getirerek göçebelikten yerleşik yaşama geçirenin ise Muhammed peygamberin soyundan olan Kusay b. Kilab olduğu bilinmektedir.

Kabilenin meclis başkanlığı gibi önemli görevlerini kendisi alan, bazı görevlerini oğlu ve diğer kollar arasında paylaştıran Kusay’ın bu vesileyle Mekke şehir devletlerinin kurucusu olduğu ifade edilmektedir. Burada bahsi geçen görevler önemli ve kutsal görüldüklerinden kabileler arasında çatışmalara sebep olmuştur.

Mekke

Kaynaklara göre; İslamiyet Hicaz’da doğmuştur ancak bahsi geçen dönem sınır bölgeleri olan güney ve kuzey bölgeleri farklı kültürlerle etkileşimi sağlaması açısından önem arz etmektedir. Bu bölgeler Arapların uluslararası siyasete katılmalarına imkân vermiştir. Hicaz ise bu bölgelere göre daha izole bir konumda bulunmaktadır.

Ekonomik Hayat ve Dış Ticaret

Ekonomik açıdan bakıldığında ve mevcut coğrafyanın şartları dikkate alındığında, bu dönemde iç kesimlerde kurulan şehir devletleri ve barış ortamı yerli üretimi mümkün kılmaktaydı denebilir. Diğer yandan kuzey ve güney bölgeleri, Roma ve Bizans gibi büyük devletlerle etkileşim bakımından ticareti ileri seviyelere taşımaktaydı.

Toplumların kültürel ve ekonomik hayatına ilişkin bilgiler, genellikle arkeolojik bulgulardan ulaşılmaktadır. Kaynaklara göre; iktisadi hayatta tarım, hayvancılık ve ticaret olmak üzere üç kalem bulunuyordu. Hem halktan hem yabancı tüccarlardan toplanan öşür vergisi gibi vergi gelirleri de bu dönemin önemli ekonomik kaynaklarından biriydi.

Sosyal ve Kültürel Hayat

İslamiyet öncesi dönemin toplumsal yapısına dair değerlendirmelerde kabile hayatının etkilerinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Temelde Arap kabilelerinin oluşum aşamalarına bakacak olursak doğrudan etkili olan faktörlerin başında çöldeki yaşam şartları, menfaatler ve soy etkenlerinin öne çıktığını görebiliriz.

Hicaz’da bir yerleşim şekli

Topraklarının üçte ikisi çöl olan ve coğrafyanın güneyinde tarıma elverişli Yemen bulunan bölgedeki iklim insanları dağınık şekildeki kaynaklara erişim için sürekli hareket halinde olmaya veya sınırlı yaşam kaynaklarının çevresinde toplanmaya mecbur etmiştir. Hava sıcaklıkları, yağmur ve su kaynaklarının azlığı insanları yerleşik kabile hayatına yönlendirmekteydi denebilir.

Su kıtlığı, yiyecek kıtlığı gibi nedenlerin yanında düşman ordulara set olabilen kum tepeleri gibi çöl şartları da istilaların önüne geçen birer silah görevi görmekteydi.

Kur’an-ı Kerim ve Göçebelik Kültürü

Arap toplumunda, göçebelik kültürünün 5000 yıl öncesine dayandığı ifade edilmektedir. Kendi aile grupları ile birlikte çoğunlukla çadır ve kulübelerde yaşayan yerel dilde bedeviler olarak adlandırılan Arap göçebeler, yarımadada halen gelenek ve kültürel değerleri ile varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler. Örnek verilecek olursa; bu insanlar tatillerini binlerce yıldır korudukları geleneksel tarzda çölde kamp yaparak geçirmektedirler.

Kabile hayatı, Kur’an-ı Kerim’de bulunan “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizleri bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi şuûb ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi rahatça tanıyasınız” ayeti sosyal hayatı tanımlamada önemli bir yapılanma olarak gösterilir. Öyle ki kabilelerin etkileri yalnızca Muhammed peygamber dönemi ile sınırlı kalmamış Emeviler, Abbasiler, Arapların yaşadıkları sonraki dönemlerde de devletleri kuran ve yıkan konumunda bulunmaya devam etmiştir.

Kabile Savaşları

İslamiyet’in Arabistan’da yükselişinin bölgede refahı artırdığı ifade edilmektedir ancak kabilelerden bazıları bu görüşe kaynaklarının bölüneceği veya bir merkezde toplanacağı endişesiyle karşı çıkmıştır. Bahsi geçen refah döneminin Muhammed peygamber zamanında ve vefatına yakın Arap Yarımadası’nın önemli bir bölümünü merkezi bir otorite etrafında toplamasına bağlanmaktadır.

Dört halife dönemi kabile savaşları

Muhammed peygamberin vefatının ardından kabileler, merkeziyetçi sisteme olan muhalif tutumlarını sürdürmüşlerdir. Ebu Bekir döneminin en önemli olaylarından Ridde Savaşları’nın bu nedenle başladığı ifade edilmektedir. Diğer yandan kabile yapısına dayalı sistemin tüm yarımada için kullanılması mümkün değildir. İslamiyet öncesi dönemde Güney Arabistan’da Mainliler, Sebeliler, Ḥimyeriler; Kuzey Arabistan’da ise Tedmürlüler, Gassaniler ve Kindeliler gibi devletler kurulmuştur.

Orta Arabistan’da, güney ve kuzey bölgelerine göre farklılık gösteren Hicaz’da İslamiyete kadar bir devletin kurulmadığı kabileler halinde yaşamın sürdüğü kaydedilmiştir.


Kaynakça

  • Hakan Temir, Arap Yarımadasında Kabile Hayatı. Siyer Yayınları, 2020
  • Mahmut Kelpetin, İslâm Öncesi Güney ve Kuzey Arabistan. İstanbul: KURAMER, 2016
  • Mustafa Fayda, “Ridde (Ridde Olayları)”, DİA, Cilt: 35
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.