Zeki Demirkubuz‘un imza filmlerinden biri olan Kader, Türk sinemasının kült filmlerinden Masumiyet filminde ilk kez karşımıza çıkan Uğur (Derya Alabora) ve Bekir‘in (Haluk Bilginer) hikayesinin daha detaylı işlemektedir. 2006 yılında vizyona girmiş olan bu film, Demirkubuz’a İstanbul ve Ankara Uluslararası Film Festivallerinde “En İyi Yönetmen” dalında ödül kazandırmıştır.

Başrollerini Vildan Atasever (Uğur) ve Ufuk Bayraktar‘ın (Bekir) paylaştığı Kader’in konusuna genel bir bakış atalım: Babasının halıcı dükkanında çalışan genç bir delikanlı olan Bekir’in kaderi Uğur’un dükkana girişi ile değişecektir. Uğur’u görür görmez adeta kalbinden vurulan Bekir, kısa sürede Uğur’u düşünmekten başka bir şey yapamaz hale gelmiştir bile. Uğur cephesinde ise durum bambaşkadır. Uğur’un cezaevinde Zagor (Ozan Bilen) adında bir sevgilisi vardır. Babası felçli bir şekilde hayata tutunmaya çalışırken bu aileye Uğur’un annesinin Cevat (Engin Akyürek) adındaki sevgilisi bakmaktadır. Bu şartlar altında sağlıklı bir psikolojisi olmayan Uğur, sürekli annesiyle kavga etmekte ve sabırsızlıkla Zagor’u beklemektedir. Nihayet Zagor özgürlüğüne, Uğur da sevdiğine kavuşur. Bunlar olurken Bekir uzaktan Uğur’u izlemekte, her adımını takip etmektedir. Hatta Uğur’a açılmış ancak karşılık bulamamıştır. Uğur’un mutluluğu ve Zagor’un özgürlüğü uzun sürmez. Zagor, mahalle kıraathanesinde yaşanan bir tartışmada Cevat’ı öldürür. Suç işlemeye aşıktır Zagor. Zagor’un yeniden mahkum oluşundan sonra Uğur uzun bir süre ortalıkta görünmez. O sırada Bekir görücü usulü tanıştığı bir kızla evlenmiş, babasının dükkanını idare etmeye devam etmektedir. Uzun zaman sonra Bekir’in dükkanına yağmurda sırılsıklam olmuş, biri gelir. Bu, Uğur’dan başkası değildir. Zagor İzmir’de bir cezaevine sürülmüş, Uğur da onu oradan çıkarmak için avukat parası istiyordur Bekir’den. İzmir’e gideceğini de belirterek eğer Bekir isterse onun metresi bile olabileceğini söyler. Uğur’u bir an bile unutamamış olan Bekir, bu konuşmanın ardından kendini İzmir’de bulur. Uğur bir gazinoda şarkıcılık yaparken Bekir de o nereye giderse peşinden sürüklenir. Bekir İstanbul’daki karısı ve çocuklar ile Uğur arasında mekik dokuyarak yıllarını geçirir. Zagor hapishanede de rahat durmaz oradan oraya sürgün edilir, Uğur da peşinden.
Bekir ve Uğur yıllarca görüşmez. Ta ki Bekir Uğur’un kaldığı otele, Sinop’a gidene kadar. Beklediği karşılamanın aksine Uğur tarafından gururu ayaklar altına serilince Bekir çareyi bileklerini kesmekte bulur. Sonra sahne değişir, yıllar geçtiğini anlarız buradan. Bekir İstanbul’dadır. Uğurdan haberi yoktur, kendi ailesinden bile bihaberdir artık. Alkolün dibine vurduğu bir gece bindiği otobüsten muavinin “Kalk abi Kars’a geldik.” sözüyle uyanır. Yine Uğur’a gelmiştir Bekir. Kaderini kabullenmiş, isyan etmiyordur. Uğur ise derme çatma bir evde, kundakta bebeğiyledir. Bekir’e kızmayı çoktan bırakmış hatta geldiği için memnun bile olmuştur denilebilir. Ancak yine de Bekir’i ailesinin yanına dönmesi için ikna etmeye çalıştıysa da başarılı olamaz. Filmin son sahnesinde ise önce Haluk Bilginer’in Bekir’inden duyduğumuz o meşhur tirat bizleri karşılıyor.
“….Dedim, ‘Bekir, bu kapı ahiret kapısı, burası sırat köprüsü, bu sefer de geçersen bi daha geri dönemezsin.’. ‘İyi düşün’ dedim. Düşündüm, düşündüm, ama olmadı, dönemedim. Sonra “Bak oğlum” dedim kendi kendime. ‘Yolu yok, çekeceksin, isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yol belli, eğ başını, uslu uslu yürü şimdi.’ ”
Bu yazımız ise benim de çok sevdiğim Kader filmine bazı alternatif sonlar üzerine olacak. Keyifli okumalar!
Bekir Uğur’u Geri Çevirebilirdi
Zagor’un yeniden cezaevine girmesinin ardından Uğur’un ortadan kaybolması ile Bekir de evlenmiş, bir aile kurmuştu. Uğur’un aniden çıkıp gelişi onu sarsmış olsa da Bekir ailesine sahip çıkmayı tercih edebilir, Uğur’un yardım çağrısını geri çevirebilirdi. Her ne kadar Uğur’u unutamamış ve aşk evliliği yapmamış olsa da eşini düşünerek hareket edebilirdi. Filmin izleyicilerinin Bekir’i kötü bir insan olarak addetmeleri de bu sebebe dayanıyor aslında. Uğur, kendisinin Bekir’in zaafı olduğunun her zaman farkındaydı. Bu da paraya sıkışık ve yardıma muhtaç iken herkesten önce Bekir’in kapısına gelmesinin en mantıklı açıklamasıdır.

Uğur Bekir’in Aşkına Karşılık Verebilirdi
Filmin yönetmeni Zeki Demirkubuz’un da dediği gibi “Uğur ve Bekir’in birbirini sevmesi ne kadar güzel olurdu değil mi? Olmuyor işte, bu kadar basit…”
Bekir kara sevdanın pençesine düşmüşken Uğur’un bir kum tanesi kadar bile bir şey hissetmemesi kaderin cilvesi değil midir? Aslında oldukça hayatın içinden bir durumdur. Peki ya eğer bu ikilinin sonu Bekir’in gönlünden geçen gibi olsaydı? Uğur da Bekir’i sevseydi belki Zagor’un peşinde heba ettiği gençliğinin yerine çok mutlu bir hayat yaşayabilirdi. Bekir o kadar aşıktı ki Uğur kendisini o kadar çok sevmese bile bu Bekir’in aşkının arasında tolere edilebilirdi. Ama olmayınca olmuyor işte… Bekir Uğur’a nasıl aşıksa Uğur da Zagor’a öyle aşıktı.

Uğur Bekir ile İstanbul’a Dönebilirdi
Filmin en akılda kalan sahnelerinden biri ise ikilinin İzmir’in meşhur Kordon’unda yaptığı konuşmadır. “Gel İstanbul’a dönelim..” diyor Bekir Uğur’a. “Ne olacak dönersek?” cevabını alıyor. Babasıyla arasını düzelteceğini, yalnız Uğur’a değil Uğur’un İstanbul’da öylece bıraktığı ailesine de bakmayı vadediyor. Daha kendi eşine bakamayan, çocuklarına babalık yapmayan birinin bunları söylemesi oldukça ironik. İstemiyor Uğur, Bekir’i, Bekir’in sunabileceği hiçbir iyiliği istemiyor.
Bekir’i dinleseydi, İzmir’de yaşadığı sefalet yerine İstanbul’a dönmeyi seçseydi her şey bambaşka olabilirdi. Ailesine sahip çıkabilir, bir nebze olsun rahat yaşayabilirdi. Ancak Uğur karakterinin kişilik özellikleri göz önüne alındığında İstanbul’a dönse bile mutlu olamayacağı aşikârdır. Buna ek olarak Uğur’un bu teklifi gözünü kırpmadan reddetmesinin ana sebebi Zagor’a duyduğu sevgi olsa da Zagor’dan korkması da buna dahildir. Çünkü Zagor’un adamları gazinoya gelmiş ve Bekir’i uyarı amaçlı vurmuşlardı. Uğur bu kez Bekir’in öldürüleceğini ve çocuklarının yetim kalmasına değmeyeceğini belirtse de Bekir buna aldırış etmiyor. Kendi fikrimi verecek olursam bu sahneyi oldukça başarılı buluyorum. Bekir’in mahcubiyetle karışık sitemi, Uğur’un buna karşılık bir gram yumuşama göstermemesi gibi detayların sergilenmesi kusursuz olmuş. Seyirci “Uğur İstanbul’a dönse ne olurdu? diye düşünmeden edemiyor izlerken.

Bekir Bileklerini Kestiğinde Ölebilirdi
Sinop’a Uğur’un kapısına geldiğinde “Uğur n’olursun çık ölmek üzereyim!” diyor Bekir. Başta oralı olmayan Uğur dayanamayıp çıkıyor ve Bekir’e oldukça ağır sözler sarf ediyor. İkilinin bu atışmasının ardından Uğur odasına geri dönmüşken insanların bağırışı ile geri çıkıyor ve Bekir’i yerde kanlar içinde görüyor. Sahnede gördüğümüz kesikler oldukça derin görünüyor. Bekir hızlı müdahale ile kurtulmuş olmalı, peki ya oracıkta ölseydi? Uğur’un Bekir’e karşı sevgi namına hiçbir şey hissetmediği ortada fakat belki bu durumda vicdan azabı duyabilirdi ona karşı. Aşık olduğu kadın uğruna kendini öldürmek Bekir gibi bir adam için gurur duyulacak bir şey bile olabilirdi. Bekir o sahnede ölseydi, cenazesi İstanbul’a getirildiğinde eşi üzülür müydü? O da en başından beri kocası tarafından sevilmediğinin farkındaydı, belki Bekir’den nefret ediyordu. Bekir’in ardından kim ağlar kim ağlamazdı bilinmez ancak orada ölseydi film için üzücü bir son olurdu diyebilirim.

Alternatif olabilecek sonlar bunlar olsa da en güzel son filmin orijinalinde yapıldı diye düşünüyorum. Son sahnedeki tirad, acı, gözyaşı ve kaderin kabullenişi daha güzel işlenemezdi. Kader sayesinde saplantının insanın hayatını nasıl harap ettiğini bir kez daha görmüş olduk. Sevdiğinin peşinden oradan oraya sürüklenen Uğur ve yine sevdiğinin peşinden oradan oraya sürüklenen Bekir…
KAYNAKÇA
Kapak Görseli: 24okur.com