İtalyan Yeni Gerçekçiliği, orijinal ismiyle Neorealismo; İkinci Dünya Savaşından sonra harap olan ve oldukça fakirleşen İtalya’da, sinemacıların ülkenin savaş sonrası halini yansıtmak istemeleri sonucu ortaya çıktı. İtalya’da özellikle Mussolini döneminde üretilen, doğruları yansıtmayan ve romantizme yönelerek halkı gerçeklerden uzaklaştırmaya çalışan filmlere bir yanıt olarak doğan Yeni Gerçekçiliğin, İtalya’nın ve hatta tüm dünyanın tam da ihtiyacı olan bir dönemde ortaya çıkarak, dünya sinema tarihini baştan yazdığı kabul ediliyor. Başta tartışmalı ve sakıncalı bulunan, hatta bu nedenle sansüre uğrayan Yeni Gerçekçi filmler, çekildikleri dönemde hem İtalyan hem de dünya sinemasında büyük yankı uyandırdı. 1940’lardan 50’lere kadar devam eden hareketin kendisi kısa sürse de, sinema üzerindeki etkileri uzun yıllar devam etti. Yeni Gerçekçilik günümüzde hala, sinema tarihindeki en önemli hareketlerden biri olarak kabul ediliyor ve mirası, filmlerin yapılma ve anlatılma biçimlerini şekillendirmeye devam ediyor.

İşte 10 madde ile İtalyan Yeni Gerçekçiliği hakkında bilinmesi gerekenler:
- Yeni Gerçekçi filmler konularını, İtalya’daki savaş sonrası işçi sınıfı ve alt-orta sınıfın günlük hayatlarından alarak, bu kişilerin verdikleri mücadeleleri ve yoksulluklarını, yalın bir anlatımla göstermeyi amaçlıyordu. Yani bu hareket, toplumsal adalete odaklanmanın yanı sıra; yoksullar, işçi sınıfı ve göçmenler gibi zor koşullarda yaşayan grupların mücadeleleri hakkında farkındalık yaratma arzusuyla şekillendi. Öyle ki, ünlü İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni daha sonra bu dönemden bahsederken ‘‘Gerçek şu ki, etrafımızda yanıp tutuşan, olağanüstü bir gerçeklik vardı. Bunu nasıl görmezden gelebilirdik?’’ derken; akımın öncülerinden olan Roberto Rossellini, meramını şu şekilde açıkladı: ‘‘Savaş sonrası böyle bir yükümlülüğümüz vardı, hiçbirimizin derdi eğlenceli filmler yapmak değildi. Bizim için önemli olan, doğruları aramak ve gerçeklikle uyum içinde olmaktı.’’
- Çekimlerin, film stüdyoları yerine gerçek mekanlarda yapılması Yeni Gerçekçilik hareketinin alametifarikalarından biriydi. Bu filmlerin çoğu, günlük hayatın gerçekliğini yakalamaya yardımcı olacağına inanıldığı için, genellikle İtalya’nın en yoksul mahallelerinde çekildi. Bu durum, zamanın, gerçeği yansıtmayan ve şaşaalı hayatlar gösteren stüdyo filmlerinden bir sapmaydı. Bununla birlikte, gerçek mekanda çekim yapmak, ışık ve sesle ilgili zorlukların yanı sıra, filmlerin ekseriyetle çekildiği yoksul mahallelerde güvenlikle ilgili endişeler de yaratıyordu. Tüm bu zorluklara rağmen yönetmenler, gerçek mekanlarda çekim yapma fikrinden vazgeçmediler çünkü bu, savaş sonrası ülkenin gerçekliğini tüm çıplaklığıyla yakalama çabalarının önemli bir parçasıydı.
- Yeni Gerçekçi filmlerin bir diğer önemli özelliği, oyuncuların çoğunlukla profesyonel aktörler olmamasıydı. Dönemin yönetmenlerine göre, bu sıradan insanların gerçek hayat deneyimleri filmlere ayrı bir özgünlük ve gerçeklik duygusu katıyordu. Elbette bu film yapım tarzı o dönemin, hem yıldız aktörler hem de istedikleri dekoru kurabildikleri setlerle özdeşleşen stüdyo sisteminden büyük bir sapmaydı ve sinema sektöründe yeni bir yaratıcı dalganın başlamasını tetikledi.
- Bu haraket ile alakalı bir diğer önemli bilgi ise, çoğu zaman yönetmenlerin de profesyonel film eğitimi almamış, hatta aslında gazetecilik, edebiyat gibi başka alanlarda mesleki geçmişe sahip kişilerden oluşmasıydı. Yönetmenlerin gelenekselleşmiş film yapım tekniklerinden uzak olmaları, aslında onların filmlere daha yenilikçi metodlarla yaklaşmalarını ve klasik sinema diline yeni bakış açıları getirmelerini sağladı. Bu yönetmenler kendilerini geleneksel film yapım tekniklerine bağlı hissetmediklerinden, yeni stiller denemekte özgürlerdi ve bu sayede Yeni Gerçekçiliğin kendine özgü tarzı ortaya çıktı.
- Bu filmler, natüralist sinematografik stilleriyle de öne çıkıyorlardı. Örneğin, öncesinde benzerine çok rastlanmayan, el kameraları ile yapılan haraketli çekimler veya stüdyo ışıkları yerine ortamdaki doğal ışığın kullanılması, filmlerin gerçeklik duygusunu daha etkili yansıtabilmelerini sağladı.

- İtalya’nın o dönemki lideri Benito Mussolini, sinemayı güçlü bir propaganda aracı olarak gördüğünden, 1937 yılında Avrupa’nın en büyük film stüdyosu olan Cinecittà‘yı kurdu. Bu dönemde stüdyolarda ‘Telefoni Bianchi’ (Beyaz Telefonlar) lakabı verilen; aslında savaştan harap olmuş İtalya’daki yaşamının idealize edilmiş versiyonlarını gösteren, çoğunlukla neşeli, romantik-komedi filmleri çekiliyordu. İşte İtalyan Yeni Gerçekçiliği, tam da bu gerçeklerden kaçan filmlere bir yanıt oldu ve savaş sonrası tüm ülkede bilfiil hakim olan zor yaşamları ve hayatın acımasız gerçeklerini tasvir etmeyi misyon edindi. Özellikle İtalya’da İkinci Dünya Savaşının bitişine, yani 1945 yılına kadar devam eden faşist sağ rejiminin karşısında duran sinemacılara ithafen; İtalyan film yönetmeni Mario Monicelli, yıllar sonra o dönemden bahsederken ‘‘İtalya sağda, sinema ise soldaydı’’ diyecekti.
- Hal böyle olunca elbette dönemin İtalyan hükümeti Yeni Gerçekçi filmlere ağır sansürler uyguladı. Hatta hareketin öncülerinden olan Rosselli’nin Roma città aperta (Roma, Açık Şehir) filmi bazı ülkelerde yasaklandı. Ancak yönetmenler, bu kısıtlamaların etrafından dolaşmanın ve politik meseleleri farklı şekillerde anlatmanın yeni yollarını keşfettiler. Mesajlarını iletmek için sembolik ve mecazi bir dil kullandılar. Örneğin, yönetmen Vittorio De Sica, İkinci Dünya Savaşı sonrası iki yakasını bir araya getirmeye çalışan ve dairesiyle birlikte köpeğini de kaybetme tehdidiyle karşı karşıya kalan Umberto isimli karakterin hikayesini anlattığı Umberto D. isimli filminde; köpek Flike’ı, Umberto’nun çektiği tüm sıkıntılar karşısında bir nevi umudun ve sadakatin sembolü olarak kullandı. Umberto’nun köpeğine tutunma mücadelesi aynı zamanda yoksulluk ve sosyal adaletsizlik karşısında, bağımısızlığını korumak için verdiği mücadelenin de bir simgesi oldu. Bu şekilde yönetmen De Sica, sansür yasalarına doğrudan karşı gelmeden, yaşlılar ve işçi sınıfının mücadeleleri hakkında vermek istediği mesajı, Umberto ve köpeği Flike’ın hikayesi üzerinden anlatmış oldu.
- İtalyan Yeni Gerçekçiliği, Fransız Yeni Dalgası başta olmak üzere birçok önemli sinema hareketine zemin hazırladı. Yeni Gerçekçi filmlerin, özellikle hayatın gerçeklerine yaptıkları vurgu, sıradan insanların yaşamına odaklanmaları, profesyonel olmayan aktörlerin kullanımı ve nevi şahsına münhasır çekim stili; Jean-Luc Godard, François Truffaut ve Alain Resnais gibi Fransız yönetmenleri oldukça etkiledi ve benzer teknikleri benimsemelerini sağladı. Örneğin À bout de souffle (Serseri Aşıklar/Breathless) filminde karşılaşılan, el kameralarının statik olmayan haraketleri ve belgesele yakın sinematik stil, Godard’ın İtalyan Yeni Gerçekçiliğinden ne kadar etkilenmiş olduğunu gözler önüne serdi. Yeni Gerçekçilikten esinlenen diğer önemli sinema hareketlerinin içinde Bağımsız İngiliz Sineması, Brezilya Yeni Sineması (Cinema Novo) ve İran Yeni Dalgasını sayabiliriz. Şunu da belirtmeden geçmeyelim ki, İtalyan Yeni Gerçekçiliği, doğduğu zamanlardan itibaren hem İtalya içinde hem de dünyada, başka sanat dallarına da ilham oldu. Örneğin, söz konusu filmlerin gerçekliği ve içerdiği sosyal eleştiriler Cesare Pavese ve Natalia Ginzburg gibi birçok yazarı etkileyerek, hareketin edebiyatta da kendine yer bulmasını sağladı. Aynı şekilde, Luigi Crocenzi ve Mario Giacomelli gibi fotoğrafçıların günlük hayatın gerçekliğini yakalamak için benzer bir yaklaşımı benimsemesiyle, fotoğrafçılık üzerinde de etkilerini gözlemlemek mümkün oldu.
- Bu önemli hareket, Federico Fellini başta olmak üzere Roberto Rossellini, Vittoria De Sica, Luchino Visconti gibi pek çok sinema dehasını tarihe kazandırdı. Söz konusu yönetmenler, hareketin kendisi sona erdikten sonra bile Yeni Gerçekçi tarz ve temalardan etkilenen filmler yapmaya devam ettiler. Mesela, De Sica, ikisi Yeni Gerçekçi dönemde çektiği filmlerle olmakla birlikte toplam dört Oscar ödülü kazandı. Rossellini ise Roma, Açık Şehir filmi ile Cannes’da Altın Palmiye ödülüne layık görüldü. Yaşça bu yönetmenlerden küçük olan ve hareketin sonlarına yetişen Fellini’nin ise, kariyerinin devamında daha çok öznel deneyimlere, rüyalara ve doğrusal olmayan hikaye anlatımına odaklanmış olsa da; özellikle Lo Sceicco Bianco (Beyaz Şeyh), La Strada (Sonsuz Sokaklar) gibi ilk filmlerinde, Yeni Gerçekçilikten oldukça etkilendiğini gözlemlemek mümkün. Günümüzde, İtalyan sinemasının en büyük yönetmenlerinden biri sayılan Fellini, kariyeri boyunca, hepsi En İyi Yabancı Film kategorisinde olmak üzere toplam dört Oscar, bir Altın Palmiye ve bir Cannes Büyük Ödülü’nü (Grand Prix) evine götürdü.
- Yeni Gerçekçiliğinin etkisi büyük olsa da, hareketin kendisi sadece birkaç yıl sürdü. İtalya’da değişen siyasi ve sosyal manzara sonucunda, ülkede hızlı bir ekonomik kalkınma ve modernleşme yaşanırken, doğal olarak hareket de ivmesini kaybetti. Hareketin gerilemesinin bir diğer nedeni ise, film üretiminin ve dağıtımının daha ticari hale gelmesi bu nedenle Yeni Gerçekçi filmlerin çoğunu üreten bağımsız film şirketlerinin, artık değişen sinema sektörüne ayak uyduramamaları oldu. Son olarak, bu dönem boyunca kilit rol oynamış film yapımcılarının ve aktörlerin çoğu, hareketin etkisi arttıkça isimlerini duyurdular ve başka tarzlaraki projelere geçmeye başladılar. Tüm bunlara rağmen günümüzde hala, İtalyan Yeni Gerçekçiliği tarihin en önemli sinema hareketlerinden biri olarak kabul ediliyor ve halen mirası etkilediği tüm filmlerde yaşamaya devam ediyor.
Eğer Yeni Gerçekçi İtalyan filmlerine giriş yapmak istiyor, ancak nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız, türün en önemli temsilleri olduğunu düşündüğümüz birkaç filmi de sizin için buraya ekledik:
- Roma città aperta (Roma, Açık Şehir, 1945) Yön. Roberto Rossellini: İkinci Dünya Savaşı sonrası Roma’da geçen ve Alman işgaline karşı direnişi konu alan Roma, Açık Şehir; kimi araştırmacılar tarafından haraketin en önemli filmlerinden biri olarak anıldığı gibi, pek çok kaynakta tam anlamıyla Yeni Gerçekçi olan ilk film olarak geçiyor.
- Ladri di Biciclette (Bisiklet Hırsızları, 1948) Yön. Vittorio De Sica: Yeni Gerçekçi filmlerin başyapıtı olarak kabul edilen Bisiklet Hırsızları, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Roma’da yaşayan ve işe gitmek için binbir zorlukla aldığı bisikleti çalınan yoksul bir adamın hikayesini konu alıyor.
- La Terra Trema (Yer Sarsılıyor, 1948) Yön. Luchino Visconti: Luchino Visconti’nin en önemli eserlerinden biri olan Yer Sarsılıyor, Sicilya’da yaşayan fakir bir balıkçı ailesinin hayatını; yoksulluk ve sosyal eşitsizlik temaları doğrultusunda sarsıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
- Umberto D. (1952) Yön: Vittorio De Sica: Dönemin bir diğer başyapıtlarından biri olarak görülen Umberto D., aynı zamanda yönetmen De Sica’nın da, Bisiklet Hırsızları ile birlikte en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Film, İkinci Dünya Savaşı sonrası geçim sıkıntısı çeken yaşlı bir adamın hikayesini konu alıyor.
- Miracolo a Milano (Milano’da Mucize, 1951) Yön. Vittorio De Sica: Fantastik bir Yeni Gerçekçi film olan Milano’da Mucize, bir grup evsiz insanın buldukları sihirli güvercin sayesinde hayatlarının değişmesini anlatıyor. İçerdiği fantastik elementlerle dönemin diğer Yeni Gerçekçi filmlerden ayrılsa da, önemli sosyo-politik konulara yaptığı vurgularla, hareketin klasiklerinden biri olarak kabul ediliyor.
Kaynakça:
Catena, Stelvio. Il Neorealismo: Dizionario del Cinema Italiano. Perugia: Guerra Edizioni, 2017.
Faldini, Franca, Fofi Goffredo. L’Avventurosa Storia del Cinema Italiano: Da Ladri di Biciclette a La Grande Guerra. Bologna: Cineteca Bologna, 2011.
Medici, Antonio. Il Neorealismo: Il Movimento Che Ha Cambiato la Storia del Cinema. Roma: Audino, 2008.
Parigi, Stefania. Neorealismo: Il Nuovo Cinema del Dopoguerra. Venezia: Marsilio, 2014.
‘‘Il Neorealismo ‘45-‘52’’. Cinescuola. Web. 22.02.2023.
‘‘Il Neorealismo come atto di coscienza critica e desiderio di denuncia e condanna’’. ArtsLife. Web. 22.02.2023.
**Metindeki alıntılar İtalyanca asıllarından yazar tarafından çevrilmiştir.