Yoğun tempolu bir günün gecesi elimizde atıştırmalıklarımızla dizi izleyip kafamızı kısa bir süre de olsa dağıtmak, yorgunluğumuzu atmak hepimiz isteriz. Böyle zamanlar için The Good Place yardımımıza koşuyor! Eğer “zaman nasıl geçti anlamadım” diyebileceğiniz bir dizi arıyorsanız bu dizi isteğinizi karşılayacak türden. 2016 yılında ilk sezonu çıkan ve 2020 yılında final veren dört sezonluk The Good Place dizisi alıştığımız sitcom dizilerin biraz dışında. Dizinin ilk sezonları bizi çok eğlendirirken son sezonda biraz daha duygusal sahnelerle karşılaşıyoruz.
Dizi “The Office”, “Parks and Recreation” ve “Brooklyn Nine-Nine” gibi izleyici kitlesi yüksek yapımlarda da imzası olan Michael Schur tarafından yaratılmıştır. Dizide cennetin mimarı olarak bilinen karaktere Michael adı verilerek ince bir gönderme yapılmıştır. Başrollerini Kristen Bell, Jameela Jamil, Manny Jacinto, Ted Danson, William Jackson Harper ve D’arcy Carden’in paylaştığı bu dizi bizi keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Yardımcı oyuncular ve başka dizilerden severek izlediğimiz konuk oyuncular diziye renk katıyor.
The Good Place, Eleanor karakterinin ölmesi ve kendini cennette bulması ile başlayan bir yolculuğun hikayesi. Eleanor kendisinin cennete olduğuna inanmayan, çevremizde onun gibi biri gördüğümüz zaman kötü olarak yargılayabileceğimiz biri olarak en başta bize yansıtılıyor. Dizinin ilerleyen bölümlerinde ise cennette iyi bir insan olmaya karar verip hayatının yönünü değiştirmeye çalışan bir Eleanor görüyoruz. Eleanor ve arkadaşlarının tüm aksiliklere rağmen savaştıkları “herkes iyi insan olabilir” mücadelesinden anladığımız üzere, dizide verilmek istenen mesajın iyi insan olmak olduğunu çıkarabiliriz. Olay Eleanor ile başlasa bile aslında tek bir karakter üzerinden konunun dönmemesi, her karakterin hayat hikayelerine dokunması, bizi sıkmayan ve farklı olaylar üstünde de yorum yaparak bize öğretilen iyilik kavramına bakış açımızın gelişmesini sağlıyor.
Alıştığımız sitcom dizilerinden farkı ise diziyi bitirdiğimizde kendi içimizden bir şeyler bulabiliyor olmamız. Her izleyicinin kendine özel anlamlar, mesajlar bulması bu diziyi farklı kılan en önemli özelliklerinden biri. Ayrıca, dizide bol bol felsefeye yer verilmesi felsefe severlerinin oldukça ilgisini çekecek, sevmeyenlerin ise ilgi duymasını sağlayabilecektir.
Diziyi bitirdikten sonra aslında insanların ne koşullar altında kötü olmak zorunda kaldığını fark edecek, hayatımızdaki insanlara zor da olsa birkaç kez şans vermeyi deneyebileceğiz. Dizinin verdiği alt mesaj sayesinde ise kendimizi çok daha huzurlu ve mutlu hissedebiliyoruz. Dört sezon ile kısıtlı kalıp bizi her ne kadar üzse bile, tekrar izlediğimizde aynı duyguları buluyor olabileceğimize olan inancımız çok yüksek.