İzolasyon filmleri, karakterlerin belirli sebepler yüzünden, fiziksel ya da psikolojik olarak yalnız kalmasını ve bu süreçte yaşadığı içsel mücadeleleri konu alır. Bu tür filmler, insanların bu süreçte gösterdikleri dayanıklılık mücadelesini gözler önüne serer. Aynı zamanda izleyicilere de kendi yaşamlarına dair sorgulamalar yapmasına ve derinlemesine düşünmesine fırsat sunar. İşte gerilim, dram ve duygusal derinliklerle dolu hikâyeleri sevenler için izolasyonu konu alan 15 film!
1. Room (2015) – IMDB: 8.1

Senarist ve yazar Emma Donoghue’nın 2010’da yazdığı Oda adlı romanından uyarlanan Room filmi, izolasyon kavramının fiziksel ve psikolojik yanlarını yansıtan bir yapım olarak öne çıkmaktadır. Lenny Abrahamson‘un yönettiği film, genç bir kadın olan Ma (Brie Larson) ve beş yaşındaki oğlu Jack’in (Jacob Tremblay) bir odada yıllarca süren hapis hayatını ve özgürlük arayışını konu almaktadır. Film, kapalı alanın hem fiziksel hem de zihinsel sınırlamalarını incelerken, aynı zamanda karakterlerin umudu ve dayanıklılığı üzerine yoğunlaşır. Room filmi, özgürlük ve izolasyon arasındaki karmaşık ilişkiyi keşfederek izleyicilere güçlü bir empati deneyimi sunar. Başrol oyuncusu olan Brie Larson bu rol ile birçok ödül kazanmıştır.
Filmin ikinci yarısında gerilim temposundaki düşüş yer yer olumsuz eleştiri almış olsa da, bence bu durum filmin hikâye akışının gerekliliğidir ve izolasyon temasını işleme gücünü azaltmamaktadır. Kapalı bir odada geçen filmde, karakterlerin psikolojilerinin başarılı bir şekilde izleyiciye aktarılması, filmin temposunu yükseltmektedir. Ardından dış dünyaya adapte olma sürecinin işleniş biçimiyle birlikte Brie Larson ile Jacob Tremblay’in oyunculukları da hikâyeye duygusal bir boyut katmıştır.
2. The Martian (2015) – IMDB: 8.0

The Martian filmi, Andy Weir tarafından 2011’de yazılan aynı adlı romandan uyarlamadır. Ridley Scott tarafından yönetilen bilim kurgu türündeki filmin senaryosu Drew Goddhard tarafından yazılmıştır. Film, astronot Mark Watney‘nin (Matt Damon) Mars’ta mahsur kalmasını ve Mars’ta hayatta kalma mücadelesini konu almaktadır. Watney’nin yalnızlığını ve Mars’ın zorlayıcı koşulları izleyiciye yansıtılarak izolasyonun hem fiziksel hem de psikolojik etkilerini gözler önüne serilmiştir. Film, Watney’nin bilimsel bilgisi ve yaratıcılığıyla karşılaştığı zorlukları nasıl aştığını gösterir. İzolasyon temasının getirdiği gerilimin yer yer dengelenmeye çalışıldığı film, izleyiciye sürükleyici bir deneyim sunmaktadır.
Filmi izlemeden önce kitabını okuyanlar için, film ve kitap arasındaki bazı farklılıklar dikkatimi çekmişti. Kitap, bilimsel detaylar ve karakterlerin derinlemesine betimlemeleri ile ön plana çıkarken, film çoğu uyarlama yapımda görebileceğimiz gibi, olayların görselliğini ön plana çıkarmak üzerine kurgulanmıştır. Matt Damon’un film boyunca performansı da bu görselliği ve aksiyonu oldukça destekliyor. Bu yüzden beklentilere göre ikisini de önerebiliriz.
3. Gravity (2013) – IMDB: 7.7

2013 yılında vizyona giren Gravity filminin yönetmeni Alfonso Cuaron, senaryosunu Jonas Cuaron ile birlikte üstlenmiştir. Uzayda geçen bilim kurgu filminin başrolünde Sandra Bullock ve George Clooney yer almaktadır. Filmin hikâyesi, bir kaza sonucunda Dünya ile iletişimi kesilen mühendis Dr. Ryan Stone (Sandra Bullock) ve astronot Matt Kowalski’nin (George Clooney) hayatta kalma mücadelesini konu almaktadır. Film boyunca izolasyon ve yalnızlık temasının hakim olduğu Gravity filmi, karakterlerin üzerinden izolasyonun psikolojik ve fiziksel etkilerini izleyiciye aktarmaktadır. Duygusal bir hayatta kalma mücadelesi olan film, farklı ödüllere layık görülerek uzay temalı gerilim filmlerinin önde gelen yapımlarından kabul edilir.
Başarılı oyuncuların başrolünü paylaştığı bu bilim kurgu filmi, oyuncu performansları açısından başarılı bir yapımdır. Ancak benzer temalı diğer filmlerle karşılaştırdığımda hikâye ve karakter derinliğinin işlenişinin bazen yetersiz kaldığını düşünüyorum. Karakterler arası iletişimin az olmasının filmde hikâye zayıflığı yarattığını düşünsem de oyuncuların performanslarını izlemeniz için önerebileceğimiz bir yapım olabilir.
4. Mustang (2015) – IMDB: 7.6

Mustang filmi, Deniz Gamze Ergüven’in yazıp yönettiği ve ilk gösterimi Cannes Film Festivali‘nde yapılan Türk-Fransız-Alman ortak yapımıdır. Türkiye’nin kıyı kasabasında geçen film, özgürlükleri kısıtlanan beş kız kardeşin hikâyesini konu almaktadır. Bu hikâyedeki beş kız kardeşi Güneş Şensoy, Doğa Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu ve İlayda Akdoğan canlandırmıştır. Mustang filmi, izolasyon temasını fiziksel ve psikolojik olarak farklı boyutlarda ele almaktadır. Eve kapatılan kız kardeşlerin kendi aralarındaki dayanışması, özgürlük arayışları ve sosyal normlarla olan mücadeleleri oldukça duygusal bir şekilde izleyiciye aktarılmaktadır. Kadınların özgürlük mücadelesinin evrensel boyutunu ele alan bu film; izolasyonun sadece fiziksel bir durum olmadığını, aynı zamanda bireylerin psikolojik ve sosyal yaşamlarına etkisini de derinlemesine ele alır. Özgün bir anlatıma sahip olan Mustang filmi, eleştirmenlerin çoğundan yüksek puan alırken kutuplaşmaya sebep olduğunu düşünenler de olmuştur.
Bizce Mustang filmi kadınların özgürlük mücadelesini başarılı şekilde anlatan filmlerden biridir. Güçlü karakter betimlemeleri ile birlikte duygusal derinliğin arttırıldığı film görsel estetiği ile de ön plana çıkmaktadır. Film, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularında önemli bir mesaj taşıdığı için izlenmesini şiddetle önermekteyiz. Eğer filmin konusu ilginizi çektiyse, daha detaylı incelediğimiz yazımıza ulaşabilirsiniz.
5. The Beasts (2022) – IMDB: 7.5

The Beasts filmi, Rodrigo Sorogoyen’in yönettiği ve başrollerini Denis Menochet, Marina Fois, Luis Zahera gibi isimlerin paylaştığı bir İspanya-Fransa ortak yapımıdır. Film, emekliliklerini İspanya taşrasında doğayla iç içe geçiren Antoine (Denis Menochet) ve Olga (Marina Fois) adlı Fransız çift ile yerel halk arasındaki gerilimi ele alır. Rüzgâr santrali teklifi karşısında doğayı korumak isteyen çift, köylülerin, özellikle Xan (Luis Zahera) ve Lorenzo’nun (Diego Anido), düşmanlığıyla karşı karşıya kalır. Film, bu gerilimi sadece sınıfsal farklılıklar ve kültürel çatışmaları izleyiciye sunmakla kalmaz, aynı zamanda çiftin fiziksel ve psikolojik izolasyonunu da işlemektedir. Antoine ve Olga, köyde dışlanmış ve yalnızlaşmış durumdadır; yabancı olmaları onları daha da izole ederken, köylülerin giderek artan baskısı da bu izolasyonu derinleştirir.
Filmin temposu ve oyuncuların iç çatışmaları yüksek gerilimle ele alınmıştır. Bunda başroldeki oyuncuların da başarılı performansının etkisi büyüktür. Ancak filmde sınıfsal boyutların anlatımında yer yer yetersiz ve yüzeysel kaldığını düşünsem de genel anlatım oldukça başarılıydı. Taşra konulu gerilim filmleri sevenler için ideal film tercihlerinden biri olacaktır. Film ile ilgili daha detaylı incelediğimiz yazımıza göz atabilirsiniz.
6. A Quiet Place (2018) – IMDB: 7.5

A Quiet Place, John Krasinski’nin yönettiği 2018 yapımı bir gerilim-korku filmidir. Filmde John Krasinski ve Emily Blunt’a Millicent Simmonds, Noah Jupe eşlik etmiştir. Film, ses çıkaran her şeyi avlayan yaratıkların istilasına uğramış bir dünyada, tamamen sessiz kalmak zorunda olan Abbott ailesinin hayatta kalma mücadelesini konu almaktadır. Zaman ilerledikçe dünyaya hakim olan sessizlik, sadece bir hayatta kalma stratejisi değil, aynı zamanda onların psikolojik durumunu etkileyen bir unsur hâline gelmektedir. Sürekli tetikte olmak, ailenin birbirleriyle olan ilişkilerini derinleştirirken, aynı zamanda yalnızlık hissini arttırmaktadır. İzolasyon teması, hem fiziksel hem de duygusal düzeyde derinlemesine işlenir; Abbott ailesi, dış dünyadan koparak kendi içlerinde bir dünya kurmaya çalışır. Film, bu durumla başa çıkma çabalarını ve insanın içsel korkularıyla yüzleşme süreçlerini etkileyici bir şekilde ortaya koyar.
Bu listede en özgün konseptli bulduğum filmlerden bir tanesi. Sessizlik teması üzerine kurulu olan bu film serisi, gerilim filmleri sevenler için yeni bir yaklaşım sunuyor. İzlerken gerilim sahnelerinin uzun olduğunu düşünsem de oyuncuların performanslarının başarısı, hikayeyi güçlü hâle getiriyor.
2018 yılında çekilmiş olan A Quiet Place filminin devam filmi olarak 2020 yılında A Quiet Place 2 filmi çekilmiştir. Bu film doğrudan birinci filmin devamı niteliğindedir. Son olarak 2024 yılında vizyona giren serinin üçüncü filmi olan A Quiet Place: Day One filmi, daha önce izlediğimiz evrenin öncesini anlatan bir filmdir.
7. The Lighthouse (2019) – IMDB: 7.4

Robert Eggers’ın kardeşi Max Eggers ile birlikte yazdığı ve yönettiği The Lighthouse filmi, Amerika-Kanada ortak yapımdır. Gotik bir psikolojik korku filmi kategorisine giren film, siyah beyaz çekilerek izleyiciye farklı bir gerilim sunmuştur. 1801 yılında Britanya’daki Smalls Adası’ndaki iki deniz feneri bekçisinin psikolojik gerilim dolu hikâyesini konu alır. Willem Dafoe ve Robert Pattinson’un başrollerinde yer aldığı film, deneyimli Wake (Willem Dafoe) ile acemi Winslow’un (Robert Pattinson) dört hafta süren görevleri sırasında yaşadıkları gerilimi ve çatışmayı anlatır. İki adam arasındaki güç dengesi ve izole yaşam, zamanla birbirlerini tehdit eden bir hâle dönüşür. İzole ve birbirine bağımlı olmalarına rağmen yalnızlık ve çaresizlik duygusu, karakterlerin mental çöküşlerini hızlandırır ve izleyiciyi bu gerilimin içine çeker.
Film siyah-beyaz çekim tekniği ile diğer filmlerden öne çıkmaktadır. Bence bu teknik filmdeki karamsar havayı oldukça destekler niteliktedir. Başroldeki Willem Dafoe ve Robert Pattinson’un performansları, karakterlerin işlenişini oldukça güçlü hale getiriyor. Sadece biraz soyut kavramların işlendiği bir film olduğu için anlaşılması zor bölümleri olabilir. Ama derin psikolojik filmleri sevenler için iyi bir öneri olacaktır. Deniz ortasında geçen ve gerilimin üst seviyede olduğu film ile ilgili detaylı inceleme yazımızı inceleyebilirsiniz.
8. The Power of the Dog (2021) – IMDB: 6.8

The Power of the Dog, Thomas Savage’ın aynı adlı romanından uyarlanan ve Jane Campion’un yönetmenliğini üstlendiği 2021 yapımı filmdir. Western türü filmleri sevenler için iyi bir seçenek olabilecek olan bu filmin başrollerini Benedict Cumberbatch, Kirsten Dunst, Kodi Smit-McPhee ve Jesse Plemons paylaşmaktadır. 1925 yılında Montana’da geçen hikâye, erkek egemen toplumda yaşayan iki zıt kardeşin mücadelesini konu almaktadır. George’un (Jesse Plemons) Rose (Kirsten Dunst) ile evlenmesi, çiftliğin otoriter ve sert figürü olan Phil’in (Benedict Cumberbatch) hayatında derin bir rahatsızlık yaratır. Phil’in içten içe aileye düşmanlık beslemesi ile birlikte film; bastırılmış duygular, güç dinamikleri temalarını işler. Film, aynı zamanda karakterlerin psikolojik ve fiziksel izolasyonunu da etkileyici bir biçimde ele alıyor. Montana’nın geniş, ıssız manzaraları, karakterlerin içsel yalnızlıklarını ve dış dünyadan kopukluklarını yansıtmaktadır.
Benedict Cumberbatch’in performansının çok başarılı olduğunu düşündüğüm bir film. Aynı zamanda görsel kompozisyon renk paleti ile birlikte pastoral bir havaya sahip olan sahneler filmdeki hikâyeyi oldukça desteklediğini düşünüyorum. Erkek idealleri ve toplumdaki rolleri üzerinde kurgulanan hikâyenin sonunun net çözümlenmediğini düşünsem de, karakterlerin detaylıca izleyiciye aktarılma biçimi filmi izlemeye değer kılmaktadır. Eğer film ile ilgili merak ettiğiniz daha fazla bilgi varsa, filmin daha detaylı incelemesini içeren yazımızı inceleyebilirsiniz.
9. Contagion (2011) – IMDB: 6.8

Contagion filmi, Steven Soderbergh tarafından yönetilen bir gerilim filmidir. Film, ölümcül bir virüsün hızla yayıldığı ve bu durumun toplum üzerindeki etkilerini konu alır. Oyuncu kadrosunda Marion Cotillard, Matt Damon, Kate Winslet, Jude Law, Laurence Fishburne ve Gwyneth Paltrow yer alır. Virüsün yayılmasıyla, insanlar arasındaki sosyal bağlar zayıflar ve korku toplumda panik yaratır. İzolasyon teması, karakterlerin hem fiziksel hem de duygusal olarak birbirlerinden uzaklaşmasını gözler önüne sererken, hükümetlerin aldığı önlemlerle bu durum derinleşir. Her karakter, hastalığın tehdidine farklı tepkiler verirken yalnızlık ve çaresizlik duyguları artar. Film, pandeminin getirdiği zor koşullar altında insan doğasının tepkilerini etkileyici bir biçimde sunar ve günümüzdeki gerçeklerle paralellik gösterir. Bazılarımız için pandemi dönemini hatırlatacak olan film, eleştirmenlerden olumlu görüşler almıştır.
Bilimsel detayların iyi işlendiğini düşündüğüm filmin, olay örgüsünün oldukça karışık olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda karakterlerin fazla oluşunun hikâyeyi karmaşık hâle getirdiğini, farklı karakterlerin gözünden olayın anlatımının farklı bir boyut kattığını düşünüyorum. Pandemi döneminde izlediğim bu film, gerçek hayatla oldukça bağdaştırarak empati yapmama neden olmuştu.
10. The Lost Daughter (2021) – IMDB: 6.7

Maggie Gyllenhaal‘ın yönetmenliğini üstlendiği film, Elena Ferrante’nin aynı adlı romanından uyarlanmış bir psikolojik dramdır. Film aynı zamanda Olivia Colman, Jessie Buckley, Dakota Johnson, Paul Mescal ve Ed Harris gibi başarılı oyunculardan oluşan bir kadroya sahiptir. Hikâye, Leda (Olivia Colman) adlı bir edebiyat profesörünün Yunanistan’da tatil yaparken geçmişiyle yüzleşmesini anlatır. Leda, Nina (Dakota Johnson) adlı genç bir annenin kızı kaybolduğunda ona yardımcı olur ve aralarında bir dostluk gelişir. Geçmişteki annelik deneyimlerini hatırlayan Leda, özgürlüğü ve kariyeriyle annelik sorumlulukları arasındaki çatışmasını derinlemesine sorgular. Film, Leda’nın yalnızlık ve içsel izolasyonunu işlerken, aynı zamanda anneliğin getirdiği duygusal yükleri ve toplumun kadınlar üzerindeki beklentilerini etkileyici bir şekilde yansıtır. Gyllenhaal, ilk yönetmenlik denemesiyle büyük beğeni toplarken, film Venedik Film Festivali‘nde En İyi Senaryo ödülünü kazanmıştır.
Filmde başroldeki Olivia Colman’ın performansını oldukça başarılı buldum. Film, anne olmak ve anne olmanın getirdiği sorumluluklar üzerine etkileyici evrensel bir hikâyeye sahip. Filmdeki doğa manzaralarının ve yaz atmosferinin işlenişi hikayenin izolasyon temasını desteklemektedir. Toplumun kadınlar üzerindeki beklentilerini etkileyici bir şekilde yansıtan film ile ilgili detaylı inceleme yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.
11. Freaks (2018) – IMDB: 6.7

Zach Lipovsky ve Adam Stain yönetmenliğindeki Freaks filmi, gizemli bir dünyadda hapsolmuş bir kızın hikâyesini anlatır. Amerika-Kanada ortak yapımı olan bu filmin başrolündeki Lexy Kolker’a Amanda Crew, Emile Hirsch, Bruce Dern ve Grace Park gibi oyuncular eşlik etmektedir. Chloe özel yeteneklere sahip bir çocuktur ve ailesi bu nedenle dış dünyanın tehlikeli olduğunu iddia eder. Film boyunca; annesi (Amanda Crew) ve babası (Emile Hirsch) ile birlikte, dış dünyadan izole sürdüğü yaşam, küçük kız Chloe’nin perspektifinden anlatılmaktadır. Chloe’nin özgürlüğe olan özlemi ve dış dünyayı keşfetme isteği etrafında dönen filmde izolasyon teması hem fiziksel hem de duygusal olarak işlenmiştir. Freaks, korku ve belirsizlikle dolu bir atmosferde özgürlük arzusunun zorluklarını vurgulayarak, izleyiciyi düşünmeye ve empati kurmaya yönlendirmektedir.
Özel yeteneklere sahip olan ve bu yüzden izole olmak zorunda kalan çocuğun hikâyesini izlerken Stranger Things dizisi gibi bir izlenim aldım. Hikâyenin yer yer karmaşık oluyormuş gibi düşünsem de filmin hikâyesi ve oyuncuların performansı buna odaklanmanızı engelliyor. Akıcı giden bu filmde dışlanmışlık ve kabul görülmeme konuları başrol oyuncularının performansı ile başarılı bir noktaya taşınıyor. Stranger Things dizisini sevenlerin hoşuna gideceğini düşünüyorum.
12. Bird Box (2018) – IMDB: 6.6

2018 yapımı bir film olan Bird Box, dünya geneline bir bilinmeyen varlık tarafından ortaya çıkan ve insanların gözlerini kapatması gereken bir felaketi konu almaktadır. Susanne Bier yönetmenliğindeki filmin başrolünde Sandra Bullock yer almaktadır. Film boyunca Malorie (Sandra Bullock) karakteri iki çocuğuyla birlikte hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Gözlerini kapatmak tehlikeden korunma yolu hâline gelirken, ortaya çıkan korku ve belirsizlik insanların birbirine güvenmesini zorlaştırmaktadır. Dış dünyadan kopma, insanların gerçekliklerini sorgulamalarına neden olmaktadır. Bird Box filmi izolasyonu farklı şekillerde ele alırken insanların hayatta kalma mücadelesinin zorluklarını izleyiciye gerilim dolu bir şekilde aktarmaktadır.
Sürekli kaçış ve izolasyonun hakim olduğu bu filmin biraz yavaş ilerlediğini ve tam potansiyelini izleyicilere sunamadığını düşünüyorum. Başroldeki Sandra Bullock’un performansı, çocukları ile birlikte hayatta kalmaya çalışan bir annenin duygularını, izleyiciye başarılı şekilde sunsa da hikâye gelişiminde ve hikaye sonunda yetersizlikler olduğunu düşünüyorum. İzolasyon ve yaşam mücadelesi temasını sevenler için güzel bir öneri olabilir.
13. Nowhere (2023) – IMDB: 6.3

Nowhere, Albert Pintó tarafından yönetilen bir gerilim filmidir. Filmde başroldeki Anna Castillo’ya Tamar Novas, Mariam Torres gibi oyuncular eşlik etmektedir. Film temel olarak, Mia adındaki hamile bir kadının (Anna Castillo) bir konteynırda hapsolmasını ve hayatta kalma mücadelesini konu alır. Nowhere filmi; Mia’nın bir ülkeden kaçış mücadelesi vermesi etrafında dönmektedir. Bu süreçte Mia, hem fiziksel hem de psikolojik olarak hayatta kalmak zorundadır. Film; denizin getirdiği uçsuz bucaksız yalnızlığı, korku ve belirsizlikle başa çıkma çabası içindeki insanların motivasyonlarını, izleyicinin empati kurmasını sağlayacak şekilde anlatmaktadır. Film boyunca ne şartta olunursa olunsun asla pes edilmemesi gerektiği ve her koşulda bir umut olduğu vurgulanan temel konudur.
Anna Castillo’nun oyunculuğunu başarılı bulduğum bu filmde, karakterin yalnızlık ve çaresizliğinin izleyiciye etkili bir şekilde aktarıldığını düşünüyorum. Bazı sahnelerinde gerilim unsurları tahmin edilebilir olsa da film boyunca temposu düşmeyen gerilim, izleyiciyi ekranda tutabilir nitelikte sayılabilir. Derin karakter analizleri bekleyenler için bir alternatif olmayabilir ancak izolasyonun verdiği gerilimi izleyiciye başarılı sunabilen filmlerden biridir.
14. Vivarium (2019) – IMDB: 5.9

Lorcan Finnegan‘ın yönettiği ve senaryosunu Garret Shanley ile birlikte yazdığı Vivarium, 2019 yapımı psikolojik gerilim filmidir. Film, genç bir çift olan Gemma (Imogen Poots) ve Tom‘un (Jesse Eisenberg) alışılmadık bir konut projesini ziyaret etmeleriyle başlar. Satın almak için eve bakmaya giden çift, içinden çıkamadıkları birbirine benzeyen evlerle dolu bir labirentte sıkışıp kalır. Kaçma şansları olmayan bu labirent, çift için zihinsel ve duygusal bir boğulmaya dönüşür. Film boyunca yaşadıkları yalnızlık ile birlikte izolasyonun fiziksel ve sosyal boyutları işlenmiştir. Kendilerine verilen ve bakmakla yükümlü oldukları çocuk, ebeveynlik ve sorumluluk temalarını sorgulatarak izolasyonu derinleştirir ve bireysel özgürlüklerinin nasıl kısıtlandığını gözler önüne serer.
Bu liste içerisinde izolasyonu farklı bir konseptle ele alındığını düşündüğüm bir film. Fragmanını ilk izlediğimde filmin konseptinin farklılığı ile birlikte görsel kalitesinin ve renk paletlerinin oldukça başarılı olduğunu düşünmüştüm. Hikâye derinliğinin yetersiz kaldığını düşünsem de tüketim toplumu ve yalnızlık temalarının işleniş biçimi oldukça yeterliydi. Özellikle bilim kurgu filmlerini sevip farklı bir kurgu arayan kişiler için iyi bir tercih olabileceğini düşünüyorum.
15. High Life (2018) – IMDB: 5.8

Claire Denis’in yönetmenliğini üstlendiği 2018 yapımı bir bilim kurgu filmi olan High Life‘ın başrolünde Robert Pattinson ve Juliette Binoche yer almaktadır. Uzay yolculuğunu konu alan film, ölüm cezasına çarptırılan bir grup mahkumun hayatta kalma hikâyesini konu alınmaktadır. Monte (Robert Pattinson) ve onun kızı Willow (Jessie Ross ve Scarlett Lindsey) ile olan mücadelesi ön plandadır. Bu ekip aynı zamanda bazı deneysel üreme çalışmalarının bir parçası olarak planlanmıştır. Film boyunca, insanların ahlaki sınırları, üreme ve yaşamın anlamı sorgulanır. Aynı zamanda uzay gemisinde kapalı bir alanda yaşamanın yalnızlığı, hem fiziksel hem de zihinsel bir izolasyon yaratır. High Life filmi, çoğu geleneksel bilim kurgu yapımlarından farklı olarak izleyicisine felsefi bir bakış açısı sunmaktadır.
Uzayda izolasyon ve uzayda hayatta kalma temasına felsefi bir açıdan yaklaştığı için farklı olduğunu düşündüğüm bir film. Aynı zamanda Robert Pattinson’un ve Juliette Binoche’nin sergilediği performanslar hikaye akışı için oldukça başarılı buldum. Hikâye örgüsü yer yer karmaşıklaşıyormuş gibi görünse de bu film, varoluşsal sorgulamalarla ilgilenen izleyiciler için farklı bir tercih olabilir.
Kaynakça:
Öne çıkan görsel: imdb.com