‘’Karpuz kabuğundan gemiye binersen batarsın.’’
Aslında üzerine düşünülmesi gereken karpuz kabuğundan gemiye binmek değil, bir gemi yapmak. Çocukluk çağlarında sonunu düşünmeden yaptığımız birçok şey vardır. Dünyadan habersiz kendi hayal dünyamızda gezintiye çıkar hatta bazen kaybolurduk. İşte bu filmin kahramanları da çevrelerinden duyduklarına aldırış etmeden hayallerinin peşini bırakmayan iki arkadaş: Mehmet ve Recep. Yönetmen Ahmet Uluçay’ın hayatından bir kesiti sunduğu Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminde büyük hayalleri olan iki arkadaşın serüvenini izliyoruz.
Film altmışlı yıllarda yönetmenin de halihazırda yaşamış olduğu Kütahya’da küçük bir köy olan Tepeköy ve iki arkadaşın çalışmak için geldiği kasabada geçiyor. Kasabada bir karpuzcunun yanında çalışan Recep ve sürekli şiddet gördüğü bir berberin yanında çalışan Mehmet’in tek hayali birer rejisör olmaktır. Hayalleriyle, yaşadıkları küçük kasabayı da aşan bu iki arkadaş iş çıkışı büyük bir hevesle kasabanın sinemasından kesik filmler almaya koşarlar. Aldıkları bu filmleri gözlerden uzak, terk edilmiş bir ahırda kıpırdatabilmek için kullanırlar. Boş bir kutunun içinden, ışıksız bir ortamda kesik filmlerin hareket edebilmesi için var güçleriyle uğraşırlar. Bu boşa çabanın tek destekçisi ise bir delidir, köyün delisi Ömer.
Filmde, yalnızca hayal değil gerçeklik de ön plandadır. Hatta film ölüm gerçeği ile başlar. İlk sahnede görülen tabut amansız bir çabanın, hayatın sembolüdür aynı zamanda. Bunun dışında, köyün en doğal haliyle seyirciye sunulması da dikkat çekiyor. Anadolu’nun bir köşesindeki bu küçük köy, izledikçe seyirciye tanıdık gelmeye başlıyor. Sıradanlığın ve alışılmışın içerisinde Mehmet ve Recep’in hayal güçleri ve bitmek bilmeyen azimleri parıldıyor.
Recep, hayvanlara yem olsun diye karpuz kabuklarını Nezihe adında bir kadına götürür. Nezihe taşrada iki kızıyla beraber yaşayan dul bir kadındır. Nazihe’nin kendisine beslediği sevgiden dolayı Recep, her gün evlerine gitmek zorunda kalır. Bu durumdan en başından beri rahatsız olan evin büyük kızı Nihal annesi ile sürekli tartışır. Nihal’e göre başında erkek olmayan bir eve yabancı bir erkeğin, çocuk da olsa girmesi yanlıştır. Bu durum aynı zamanda taşrada kadına bakışın bir sembolü niteliğinde görünüyor. Nihal’e ilk görüşte kalbini kaptıran Recep, aralarındaki yaş farkından dolayı başta umutsuzluğa kapılsa da, Nihal’e olan sevgisine karşı koyamaz. Derdini de tek yoldaşı Mehmet’e anlatır. Nihal’in ona olan nefretinin farkında olan Recep, ne olursa olsun ona hislerini söylemek ister. Bir mektup yazar ve bunu Mehmet’le yollar. Başlarda Recep’e karşı net bir tavır sergileyen Nihal ise hislerinden kaçamaz. Nihal’in tutkulu sevgisi filmde ilginç ve dikkat çekici sahneler ile resmediliyor.
İkili birçok hikayeyi barındıran film; temelde imkansızlıkların, yasakların ve günahların içerisindeki azmin anlatısı diyebiliriz. Hikayenin sonunda Recep ve Nihal kavuşamaz, ama iki arkadaş saniyede 24 kareyi çekmeyi başarır.
Masumiyetin ustalıkla işlendiği bu film, izleyicilerin zihninde kalıcı hisler bırakıyor.